Geçtiğimiz yılın kasım ayıydı…
Yani 8 ay kadar önce…
Bir dostum aradı, “Muhittin Böcek’in oğlu Gökhan Böcek’i, esmer, göğsü kalın beyaz çizgili tişört giymiş, siyah taytlı bir kadın ile otelde çok samimi şekilde gördüm” dedi.
“Eşidir” dedim.
“Yok” diye ısrar etti.
İki dakika sonra yine aradı, “Fotoğraflarını çektim, bak bakalım eşi mi değil mi” dedi, bu kez…
Siyah saçlı, tarif ettiği gibi üzerinde giysileri olan bir kadın kapalı havuzun kenarında şezlonga uzanmış, şortlu, beyaz tişörtlü Gökhan Böcek’te ayak ucunda oturmuş, üzerine doğru eğilmiş vaziyette bir fotoğraf geldi.
Sonra Gökhan Böcek’in düğün fotoğraflarını açtım baktım, gelinle o kızın fiziken hiç alakası yoktu...
Ve, araştırdım.
Bugün yazılıp çizilenlerden daha fazla bilgiye ulaştım.
Önümde 2 adet fotoğraf, dolu dolu bir haber yazılacak kadar doküman vardı.
Düşündüm…
Yazayım mı, yazmayayım mı?..
Benim yazıların müdavimleri, Muhittin Böcek ile oğlu hakkında çok şeyler yazıp çizdiğimi bilirler.
Ama önüme fotoğrafları düşen bu olay diğerlerinden çok farklıydı…
Ortada Muhittin Böcek’ten öte, daha 6 ay önce evlenmiş bir gelin ile çapkınlığını daha evliliğinin ilk aylarında eline yüzüne bulaştırmış binlerce damattan biri vardı.
Yapacağım o haber, masalsı hayallerle ve büyük umutlarla kurulmuş bu yuvayı yıkabilirdi…
Bu haberi yaparak, Muhittin Böcek’e olan kızgınlığımı bir nebze olsun dindirecek ama sonuçta masum bir gelinin de içinde olduğu bir aile dramına neden olacaktım.
Beni hiç tanımayan çiçeği burnunda bir gelini, kayınpederinin makamı mevkisi yüzünden hayata küstürecektim.
“Belki de hamiledir” diye de düşündüm.
Öyle ya, haberi duyarsa bebeği düşürebilirdi.
Muhittin Böcek ünlü biriydi, siyasetçiydi, yeterli şöhrete sahipti, biz gazeteciler açısından hukuki olarak özel hayatı yazılabilir, çizilebilirdi ama ya o gencecik gelinin suçu neydi?..
Çok düşündüm, hırsıma yenilmedim.
Ve yazmadım.
Ama bugün görüyorum ki, Böcek’in yanlışlıkla paylaştığı bir yazı nedeniyle kalemi eline alan, sağdan soldan bir şeyler duyan, “Vurun abalıya” yapıyor.
Yandaş medya, gelinin üzerinden Muhittin Böcek’e, CHP’ye olan bitmez tükenmez kinleri yüzünden gelinin üzerine yürüyor.
Durun arkadaşlar size ne oluyor?..
Vurulacaksa önce ben vurmalıyım de mi?..
Benden niye rol çalıyorsunuz?..
Gelin hanımın, WhatsApp ortamından yazıp gönderdiği Muhittin Böcek’e olan yukarıda bahsettiğim konuyla ilgili sitemini, noktası virgülüne kadar, hem de isim vererek yazmak gazetecilik raconuna sığıyor mu?..
Özel hayatın gizliliğine ne oldu?..
O kız, Muhittin Böcek’in gelini olduğu kadar aynı zamanda bir insan evladı…
Onun da anası, babası var.
Özel yazışmasının bire beş katılarak deşifre edilmesi, zaten darmadağın olmuş hayatını daha da içinden çıkılmaz bir hale getirmez mi?..
Bırakın gelinin mektubunu, siz Muhittin Böcek’i yazın.
Seçim vaatlerini yerine getirmiş mi, yetim hakkı yemiş mi, adı yolsuzluğa karışmış mı, ihaleye fesat karıştırmış mı, hukuksuz işlere bulaşmış mı, çalışanın hakkını vermemiş mi, belediyenin parasını pulunu çalmış mı, çırpmış mı?..
Ben işte bunlara bakıyorum.
İnanın, gelinin paylaştığı, bugün yandaş medyanın allayıp pulladığı o yazıyı, ben hepinizden önce öğrendim.
Onu da anlatayım mı?..
DÖSİAD Başkanı Gültekin Gencer’in Döşemealtı’na belediye başkan adayı olacağını açıkladığı ama partisini ısrarlara rağmen söylemediği akşam yemeğinde biri kulağıma, “Bu akşam Muhittin Böcek ile ilgili bir şey patlayacak” diye sinyali çakmıştı.
O yemekten ayrılır ayrılmaz olan biten ne varsa geldi önüme…
Yazdım mı?..
Hayır…
Çünkü, dün öyle düşünen, bugün böyle düşünen biri değilim.
Aile kutsaldır.
Siyasetçinin ailesi de öyle…
Eğer, bir siyasetçinin eşi, oğlu, kızı, kardeşi, gelini, damadı, eniştesi, dayısı, amcası ve bilumum akrabaları, kamunun malını çalmıyorsa, birilerine para karşılığı aracılık etmiyorsa, ihale kotarmıyorsa, avanta almıyorsa, belediye başkanının ismini kullanıp çetrefilli işler çevirmiyorsa, arazi kapatıp birinin malının üzerine çökmüyorsa, elinde çanta avanta tahsilatına çıkmıyorsa, benim ilgi alanımın dışındadır.
Aile meselelerinden dolayı da gelin üzerinden bir siyasetçiye bodoslama dalmak bize yakışmaz.
Yazılana, çizilene bakıp, “Ama bize yakışır” diyen gazeteci dostlar olduğunu da görüyorum.
Onlara da hayatta başarılar dilerim.
|
|
Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır. Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım. |