Eşimle kısa bir tatil için Antalya’dayız… Lara/Antalya’da bir tesisteyiz… Lara plajında her sabah ve akşam uzun yürüyüşler yapıyoruz… Bir tarafımızda masmavi Akdeniz, diğer tarafımızda mitolojileriyle, hikayeleriyle yüklü Toros Dağları’nın etekleri… Torosların arkasında da yörük yaylaları, uzayıp giden vadiler, ovalar…
Lara güzel bir isim… Hititler'in çağdaşı bir halk Luvi'lerin dilinde ‘kum‘ demekmiş… Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre de su perisi, nazik, kibar anlamına da geliyormuş… Lara isimli kişiler sanatsal açıdan yetenekliymiş… Ama geç karar verirlermiş… Karar sizin… Hangisini kabul ederseniz…
Frankfurt’ta alanda ‚gidişler/kalkışlar’ı gösteren levhaya baktım. Tekrar baktım. Aynı uçak şirketinden birer saat arayla beş sefer vardı Antalya’ya… Şirketin en üst düzey yetkilisi de uçaktaydı… İzin almadığım, özel bir sohbet olduğu için yazamıyorum… Ama özetle rağbet fazlaymış… Nazar değmesin…
Konakladığımız tesiste bin sekiz yüz civarında misafir var… sekiz yüz civarında İngiliz… Bir hayli de Hollandalı ve Alman… Turizmcilerin yüzü gülüyor sanırım… Tesiste o anki yerinize göre, sanki İngiltere, Hollanda’da veya Almanya‘dasınız… Dileğimiz rağbetin hız kesmeden yıl boyunca sürmesi… Tesisin yaz kış 700 civarında çalışanı var çünkü…
Antalya’ya gittik birkaç kez… Meşhur 07 veya 511 hat nolu belediye otobüsleriyle… Atatürk Caddesi’nde gezerken traş olayım dedim… Kapıdaki kuaföre sordum. Sadece kuru kesim dedim. 750 Lira dedi. Gözüm de pek tutmadı desem yanlış olmaz…
Karşıya geçtik… Pasajdaki berbere girdim. Fiyat aynıdır diye sormadım bile. Geçip boş koltuğa oturdum. İki müşteri daha vardı. Müthiş bir muhabbete kulak misafiri oldum. Youtube koysan rekor kırar belki… Traş bitti. Borcumuz dedim. 300 Lira dedi… Hatta ‘çay söyleyelim. çayımızı iç‘ ısrarı falan da ekstrası… Eşim bekliyor dedim. Teşekkür edip ayrıldım.
Eşime bir terlik baktık. Kaba görüşlü ama şimdilerde moda olan rahat deniz terliği… İlk dükkanda 1000 Lira dedi. İstediğimiz renk yoktu. Başka bir dükkanda renk vardı, numara yoktu. Yine de sorduk 600 Lira dedi… Çarşıda bir başka dükkanda istediğimiz renk ve numarayı bulduk. Alıcıyız yani. Biz sormadan 420 ama 400’e olur dedi. Aldık…
Biraz yorulduk. Cumhuriyet Caddesi’nde soluklanmak için birer kahve içelim dedik eşimle… Üzerinde Hacı ….. yazan kafede kaldırımda bir masaya otururken garson bayan üzerinde iki sıra arkalı önlü fiyatları yazan kalınca bir karton getirdi. Ben Türkiye’de ‚Amerikano‘ denilen normal filtre kahve içeceğim. Baktım 200 Lira yazıyor.
Eşime de ne içeceğini sordum. Garson şaşırdı. Bana ‘Aaa siz Türkçe konuşuyorsunuz. Türksünüz‘ dedi ve fiyat listesini elimden alıp seyirtip gitti. Bir başkasını getirdi. ‚Size yanlışı vermişim. Türkler için bu geçerli‘ dedi… Baktım aynı liste fiyatlar değişik. Biraz önceki kahvenin karşısında 130 Lira yazıyor.
İki kahveye 260 Lira ödeyip kalktık. Yaşıyorsa Allah uzun ömür versin, vefat ettiyle Allah rahmet eylesin ama Hacı …. ‘Senin kafede bunları yaşadık. Olmadı. Yakışmadı‘ diyorum buradan… Kısa bir Antalya turunda böyle bir fiyat kaosu yaşadık…
Daha yazacak şeyler var… Hepsini yaşadık, dinledik… Peyderpey yazarım belki… Yolda elektronik tertibatı bozulduğu için indiğimiz otobüs mü dersiniz, yanlış otobüse binen yolcunun hikayesi mi dersiniz yoksa Almanya’dan evlenmek için gelen kızın beğenmediği kepçe operatörünün anlattığı hikaye mi… İşte hayat bu akıp gidiyor…
![]() ![]() |
![]() |
![]() Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır. Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım. |