Atatürk’ün önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin çok önemli temel hedefleri vardı.
Laik, demokratik, gözünü batıya dönmüş ama onun esiri olmamış, kalkınmış, anti emperyalist ülke inşa etmek.
Baktığınızda Atatürk’ün ülkenin başında bulunduğu dönemler Türkiye’nin harika işler yaptığı yıllardır. Sonrasında gelenler Cumhuriyet’in tüm değerlerini didiklemeye başladılar. Bugüne baktığımızda ise bu didiklenmenin hızlandığını, tarikatlar ve cemaatlerin kafa kaldırdığını, ülkenin üniter yapısının bile tartışılır hale geldiğini görüyoruz. Atatürk’ün yaratmaya çalıştığı ulus devletin maalesef tedirgin edici tartışmaların odağı haline geldiğine tanık oluyoruz.
Cumhuriyet’in 100’üncü yılında geldiğimiz hale bakın…
Sokakları, göçmen adı altında lümpen milyonlarca yabancının işgali altında. Ekonomi tahrip, dış ilişkiler birkaç ülke hariç perişan, sınırlar yol gecen hanı, gençlik bunalımda, millet geçim sıkıntısı derdinde…
Tartışmaların en yoğun olduğu alan ise ne yazık ki gençlerin ve yetişmiş insan gücünün yurtdışına gitmek istediği. Elimizde sağlıklı istatistikler yok. Ne kadar insan şu ana kadar yurtdışına gitti, ne kadarı gitmek istiyor ve bunun sonu nereye varacak. Kırıntı bilgilere göre yaklaşık 300 bin dolayında genç yeni fırsatlar yaratmak adına yurtdışına gitmiş. Yabancı kaynaklarda bu rakam 700 bin olarak veriliyor. Gidenler ve gitmek isteyenlerde ilk tercih Avrupa’nın gelişmiş sanayi ülkeleri.
Peki gençlerin ve yetişmiş insan gücünün sadece ekonomik nedenlerden ötürü yurtdışına kapağı atmak istemeleri ne ölçüde doğru yoksa başka nedenler de var mı? Bence bunun ana nedenlerini biri siyasi iklimin deforme olması ve ülkenin Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi haline dönüşmesi.
Bakın, şu anki nüfusumuzun içinde 5 milyona yakın kayıtlı Yurtdışı kaçkın var. Suriyeliler, Iraklılar, Afganistanlılar, Afrikalılar, Ruslar… Zengin olan takım ev alıp vatandaş olabiliyor, diğer takım sokaklarda dolaşıyor. Oysa bunlar da ilk aşamada Avrupa’ya gitmek istiyorlardı. Ancak uyanık Avrupalılar “Bize göndermeyin size para verelim” anlaşması yapıp ülkemizi depo haline dönüştürdüler. Böylece zengin Avrupalılar evlerinde rahat rahat yaşarken, sıkıntısını çekmek bize düştü.
Konunun ikinci ve asıl boyutu bunun aslında emperyalist bir proje olduğudur. Türkiye’yi batıdan uzaklaştırmak, demokratik, laik, üniter ve hukuk devleti yapısını bozmak, Ortadoğu’da yalnız, huzursuz, bocalayan, sürekli terörle boğuşan bir ülke haline dönüştürmek, yaratılan bu memnuniyetsizlik ortamında ise yaşlanmış, üretimden kopmuş kendi insanlarının yerine Türk gençlerini koymak.
Bu nedenle ülkemizi işgal etmeye çalışan lümpen yabancılar derhal ve derhal geri gönderilmeli, konut satışları ve vatandaşlık verilme işlemleri iptal edilmeli. Batının karanlık oyunu ancak böyle bozulabilir.
Gerisi fasa fiso…
Önceki sayfa
Sayfa başına git
|
Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır. Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım. |