TPD tarafından bu yıl 47'ncisi düzenlenen 'Ulusal Psikiyatri Kongresi', Antalya'nın turizm bölgesi Belek'te devam ediyor. Pazar günü sona erecek kongre kampasında düzenlenen basın toplantısına katılan TPD Merkez Yönetim Kurulu üyesi Doç. Dr. Ayşe Devrim Başterzi, kadın ruh sağlığını etkileyen en temel iki sosyal faktörün, şiddete maruz kalma ve yoksulluk olduğunu söyledi. Kadınların geleneksel kavramların da etkisiyle fiziksel, cinsel, ekonomik, psikolojik şiddete maruz kaldığını kaydeden Doç. Dr. Başterzi, kadınların ne yapması, nasıl davranması, ne kadar eğitim alacağı, parasını nasıl harcayacağı, nasıl giyineceği hatta kiminle evleneceği gibi temel seçimlerin, kural koyucu, yasa koyucu erkekler tarafından belirlendiğini kaydetti.
EN ÇOK SEVDİKLERİ VURUYOR
Kadınların eğitilmemeleri, emekleri karşılığında ücret almamaları ve erkeklerden daha düşük ücret almaları, daha düşük sosyal konumda yer almalarının şiddete uğramalarını artırdığını kaydeden Doç. Dr. Başterzi, "Türkiye'de kadınlar işyerinde, evinde, cezaevlerinde, hastanede, okulda, kısacası yaşamın her alanında şiddete maruz kalmaktadır. Ama kadınlar hala en çok, en yakınlarındaki, en sevdikleri kişilerce, eşleri ya da sevgilileri tarafından ev içi şiddete maruz bırakılmaktadır" diye konuştu.
20 İLDE 24 KADIN CİNAYETİ
Resmi olmayan rakamlara göre, sadece Haziran ayında 20 ilde 24 kadının öldürüldüğüne dikkat çeken Doç. Dr. Ayşe Devrim Başterzi, 2007 yılına ait 'Türkiye'de Kadına Yönelik Şiddet' araştırmasının sonuçlarına göre her üç kadından birinin fiziksel şiddet gördüğünün belirlendiğini kaydetti. Doç. Dr. Başterzi, araştırma sonuçlarına ilişkin şu rakamları verdi:
"Hayatı boyunca eşinden en az bir kez fiziksel şiddet görmüş kadınların oranı Türkiye genelinde yüzde 39'dur. Boşanmış ve ayrılmış kadınların yüzde 78'i fiziksel şiddete maruz kalmaktadır. Eğitim düzeyi arttıkça fiziksel şiddet gördüğünü söyleyen kadınların oranı azalmaktadır. Okuma yazma bilmeyen kadınlar arasında en az bir kez fiziksel şiddete maruz kaldığını söyleyenlerin oranı yüzde 43 iken, yüksek öğrenim görmüş kadınlar arasında bu oran yüzde 12'dir. Gelir düzeyi arttıkça fiziksel şiddet gördüğünü söyleyen kadınların oranı düşmektedir. Kadınların yüzde 14'ü en az bir kez istemediği zamanlarda cinsel ilişkiye zorlandığını belirtmiştir. Cinsel şiddete uğradığını söyleyenlerin yüzde 67'si aynı zamanda fiziksel şiddete de maruz kaldığını ifade etmektedir."
'KADIN CİNAYETLERİNİ ÖNCEDEN KESTİRMEK MÜMKÜN'
Kadın cinayetlerini önceden kestirmenin mümkün olduğunu belirten Doç. Dr. Ayşe Devrim Başterzi, kurbanların öldürülmeden önceki yıl eşleri tarafından yoğun şekilde şiddete maruz bırakıldığının görüldüğünü kaydetti. Doç. Dr. Başterzi, Ayşe Paşalı davasında olduğu gibi kadının aylar önceden başlayan şiddetli fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalmasına rağmen, boşanmış olması nedeniyle etkili yasal koruma önlemlerinin alınmaması sonucu kadın cinayetlerinin endişe verici rakamlara ulaştığını söyledi
CİNSİYETÇİ MÜFREDAT
Şiddetin artışını önlemek için kadınlar ve erkeklerin eğitim düzeylerinin yükseltilmesi, kadın istihdamının artırılması ve yaptıkları işler karşısında tatminkar ücret almalarının sağlanması gerektiğini vurgulayan Doç .Dr. Başterzi, şöyle konuştu:
"Eğitim sisteminin her aşamasında oyunlar, cinsiyetlere yönelik hazırlanan oyuncaklar ve ders kitapları, cinsiyet ayrımcılığını ve erkek egemen toplumu genç zihinlere yaşamlarının başında yerleştirmektedir. Açık veya örtük olarak dayatılan müfredatın cinsiyete dayalı bir şiddeti normalleştirdiği görülmektedir. Şu ana kadar devlet tarafından son yıllarda şiddete karşı yapılan, ya da yapılacağı açıklanan eylem planlarının temelde şiddete maruz kalan kadını korumaya yönelik tedbirlerin, yani elektronik kelepçe gibi polisiye düzenlemelere odaklandığı görülmektedir. Oysaki kadına yönelik şiddet döngüsünü kırmanın temel yolu toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasıdır."
Kadına yönelik şiddetle mücadelenin bir halk sağlığı sorunu olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Ayşe Devrim Başterzi, TPD olarak toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına ilişkin politikalar üretilmesi ve kadına yönelik sosyal desteğin artırılması gerektiğini söyledi.
DEPREMİN RUHSAL ETKİLERİ
TPD Genel Sekreteri Doç. Dr. Burhanettin Kaya ise, depremin yarattığı ruhsal etkilerin çarpık kentleşme, kentsel nüfus artışı, kent yoksulluğu, bununla koşut olarak yaşanan sağlıksız ve güvensiz yaşama alanları, sağlık hizmetlerinden yoksunluk, afetlere karşı hazırlıklı olmama ve önlemlerdeki çifte standart, bireyin üretim sürecindeki yeri ve toplumsal konumlanışıyla bağlantılı durumlar olduğunu kaydetti.
YAŞAM KOÇLUĞU PSİKOTERAPİ DEĞİLDİR
TPD'nin 47'nci ulusal kongresinin Bilimsel Toplantılar Düzenleme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mine Özmen, düşünce, duygu ve davranışları konuşma, ilişki kurma yolları ile etkileyerek değiştirme ve iyileştirme anlamına gelen psikoterapi ya da halk arasındaki tanımı ile konuşma tedavisi hakkında yeterli bilgiye sahip olunmadığını savundu. 'Ucube tedaviler ve şarlatanlık' olarak nitelendirdiği uygulamalarla hastaların istismar edildiğini savunan Prof. Dr. Özmen, "Edebiyat fakültesinin psikoloji bölümünden mezun olmuş bir kişi 'Ben psikoterapi yapıyorum' diyerek kapalı kapılar arkasında hasta tedavi edemez. Yaşam koçluğu, NLP gibi uygulamalar terapi değildir" dedi.
DHA-Antalya - Emre BAYLAN