Bu gün sizlere çağ atlamış Türkiye’nin, çağ atlamış devlet hastanelerindeki hizmetinden bahsetmek istiyorum.
Hepimiz biliyoruz ki erken teşhis hayat kurtarır. Bu yüzden ara muayenelerimizi ihmal etmememiz lazım. Geçtiğimiz günlerde de TC Sağlık Bakanlığı Antalya Kemer İlçe Müdürlüğü, Kemer Belediyesi ve Kaymakamlığı birlikte güzel bir hizmet sunarak, mobil Pembe Kanser Tarama tırı “Pembe Prenses”i Kemer’e getirdi.
40 la 69 yaş aralığındaki tüm kadınlara ücretsiz meme kanseri taraması, 30 - 65 yaş arası kadınlarımıza rahim ağızı kanseri taraması ve 50-65 yaş arası erkek ve kadınlarımıza bağırsak kanseri taraması yapılacağı duyuruldu. Harika ayağımıza kadar gelmiş bu hizmetten hepimiz faydalanmak istedik ve faydalandık da. Buraya kadar her şey harika…
Hemşireler güler yüzlü her şey seri bir şekilde yapıldı. Sıra geldi sonuçlara… Şüpheli bir durum yoksa aranmıyorsunuz ama bir belirti var ise aile hekiminiz vasıtası ile size bilgi veriliyor. İşte böyle bir durum için arandıktan sonra yaşananlar şimdi anlatacaklarım.
Doktorunuz sizi arıyor ve sizi Antalya’ya cerrahi servisine sevk etmesi gerektiğini ama çok önemli olmadığını oranın ileri tetkik istediğini söyleyip hemen Antalya Eğitim Araştırma Hastanesi Cerrahi Bölümü 1’ den randevu alınıyor. Randevu alınan doktorun ünvanı çok, doçent, profesör vs. Ve her ne kadar önemli değil dense de bir moral bozukluğu ile sabahın erken saatinde gidiliyor bu ünvanlı hocaya. Neyse randevu olmasına rağmen o kapı ağzı mahşer gibi kim kime dum duma misali… Sıra gelip eldeki filmlerle içeri giriliyor, içeride genç bir doktor ve bir sekreter… Siz o doç, prof, dr bekliyorsunuz nerede o yok, soruyorsunuz cevap, birlikte çalışıyoruz. Peki, genç asistan filme bakıyor ve ilaçlı emar istiyor. Soruyorsunuz ne var diye? Cevap bir sürü tıp terimi… Bunları anlayabilmek için tıp okumak lazım, yani diyorsunuz yok bir şey diyor, peki bu emar niye diyorsunuz, bakın bu beyazlı bölge hasta demek ve bunu anlamamız lazım onun için diyor. Bu olmazsa biyopsi, olmazsa parça, olmazsa ameliyat ama bir şeyiniz yok diyor. Bu psikoloji ile randevu alınıp emara giriliyor. Allah için burada hiç bir aksama yok, çıkışta bir hafta sonra sonucun dr’dan alınacağı söyleniyor ve işte macera burada başlıyor.
O bir haftayı kabus gibi tamamladıktan sonra sabah raporlar alınmaya gidiliyor kimse tekrar randevu almak gerektiğini söylemediği için oradan randevu alınıyor ve sıra 75…
Öğlen paydosu olduğunda daha 18 numara anca girmiş içeriye… Manavgat’tan, Kumluca’dan her bölgeden gelen hastalar kapının önünde… Bir hanım hasta 6 ay önce bu prof, doç, operatöre ameliyat olmuş 6 aydır kendisine ulaşamıyormuş ve kanaması varmış sabah 8 den beri ayakta bekliyor bir diğeri bir haftadır Kumluca’dan geliyormuş ama bir türlü sıra gelmemiş zaten gelse de asistan bakacak o da başka bir konu… Bu arada bir başka hasta geliyor hanımefendi 3 kişinin desteği ile ayakta durabiliyor sebebi ise narkozlu… Şaka değil anesteziden yeni kalkmış hastaya gidin doktora görünün demiş anestezist… Kadın ayakta duramıyor… Be mübarekler hadi kaldırdınız bir tekerlekli sandalyeye oturtaydınız ya kadını… Sinirler harap beklemeye devam… Öğle paydosu da bitti saat oldu 15.00 içeriye daha 40 giremedi… Yaşlılar ayakta duramıyor… Bu arada sedyeyle hastalar geçiriliyor hiç bir hijyen olmadan… Bir ara asistan, dr, odadan çıkıyor diğer bir odadaki hastaya iğne yapmak üzere 75 no lu hasta koşarak gidiyor yanına “ şu raporlara bir baksanız gerçekten beklememi gerektiren bir durum varsa bekleyeyim yoksa boşuna vaktinizi almıyayım” diyor. Bu arada koridorlar kan içinde birileri silmeye çalışıyor… İğneyi yapan asistan odaya girerken söz verdiği gibi rapora bakıyor ve yok bir şey ama ultrason görmeden bir şey söylemek yanlış olur sizi oraya yönlendiriyorum diyor ve gidiyor… Şimdi soruyorum memografi çekiminden sonra istenmez mi ultrason? Peki ilaçlı emar daha ileri tetkik değil mi? Yani hasta olmayan insan bile böyle bir durumda hasta olmaz mı? Bir şey yok ama emar, bir şey yok ama ultrason… Muhatap asistan… Sonra sağlıkta çağ atladık…
Sayın yetkililer 4. Murat’ın yaptığı tebdili kıyafetle gezseniz ve hastanelere kendi kimliklerinizle değil de halk gibi gitseniz de orada yaşananları bizzat gözlerinizle görseniz… Sizler o üzerinde ışıl ışıl yanan arabalar ve korumalar eşliğinde ve hastanelerin bilgileri dahilinde gittiğinizde bu yaşananların hiç birini görmüyorsunuz. Hasta psikolojisinden anlayan ne hemşire ne hademe kimse yok…
Yazık çok yazık gerçekten Allah muhtaç etmesin, polikliniklerin durumu facia…
Gelelim Kemer’e… Koskocaman bir hastane yapıldı içinde doktor yok… Peki bu hastanenin yapılmasına ne gerek vardı. Vallahi eski hastane küçük ama daha işlevliydi. Koskoca ama içi boş bir hastane ama modern… Acilinde bile cevap alınamayan… İşte çağ atlayan sağlık sektörümüzde ki durum böyle. Allah “dert verip de derman aratmasın” demekten başka bir şey denmiyor maalesef ki…
Gerçek doktor, her hasta ile yaşayıp ölendir.
Stefan Zweig
Tedavi, hastalıktan daha acı verici olmamalıdır.
Alvin Tierstein