Madrid’in havasına adapte olmuş, burada bir hayat kurmuş. Yani buraya gelirseniz siz de Sinem Kobal’ı Palacio de Cristal civarında, şehrin en büyük parkı Buen Retiro’da bisiklete binerken görebilir ya da en sevdiği kafede etrafı izlerken rastlayabilirsiniz.
Aylardır orada olduğu için, Sinem de yarı Madridli sayılır. Peki acaba oralara alışmış mıydı? Sevgilisi Arda Turan’ın ıspanya’nın Atletico Madrid takımına transfer olmasıyla başlayan Madrid macerasına atılmak onun için ne ifade ediyor? Ve orada mutlu mu?
Kobal’la akşam yemeğinde buluşuyoruz. Biz daha “Buraya alıştın mı?” diyemeden, Sinem garsona ıspanyolca bir şeyler söyleyip siparişimizi veriyor. Böylece “ıspanyolca öğreniyor musun?” sorusu kendiliğinden elenmiş oluyor.
ARDA’YLA BİRLİKTE ÇOK EĞLENİYORUZ
Sinem Kobal, “Yurt dışında olmanın en hoşuma giden yanı sokaklarda yürürken ya da bir kafede otururken, insanların beni izlemeleri yerine benim onları izlemem. Zaman zaman tanıyanlar olsa da Madrid’te kendimi daha özgür hissediyorum” diyor. Santa Ana Meydanı’nda başladığımız çekim sırasında biraz yanıldığını anlıyoruz... Belki Türkiye’deki gibi kendisini sokakta görenler, “Aaa, bak Sinem Kobal” demiyorlar ama onu görmezden geldiklerini söylemek de mümkün değil.
Madrid’te yaşamanın güzel yanlarını sıralarken, İstanbul’daki karmaşadan uzaklaşınca daha üretken olduğunu; kitap okumaya, sinema ve tiyatro izlemeye, sergi gezmeye, müzikallere gitmeye, workshop’lara katılmaya daha fazla vakit bulduğunu anlatıyor. Ancak en büyük artısı bu değil: “En çok Arda’yla vakit geçirmeyi seviyorum! Birlikte çok eğleniyoruz” diyor.
ERKEK ARKADAŞIMA DESTEK OLMALIYDIM
İstanbul-Madrid arası çok uzun değil; dört saatlik uçuş mesafesinde. Yine de oraya “taşınmak” herkesin alabileceği bir karar değil. Madrid’te de bir hayat kuruşunu konuşuyoruz. Mecbur değildi ama yaptı. Bunu bir fedakarlık olarak görüyor mu? Değişiklikten ürktü mü? Bu gelişmeyi nasıl algıladı?
“Bilmem... Ben planlarla değil, hisleriyle yaşayanlardanım. Hayatın insana neler yaşatacağını bilemeyiz ki... Ölüm veya hastalık gibi çok acı gerçekler de var. Hayat bize hayal kırılığı da, çok güzel sürprizler veya muhteşem duygular da yaşatabiliyor. En önemlisi, bize seçme şansı tanıyor. Hayatta birçok bilinmeyen var” diyor.
Arda için Madrid’e gelmesine dönecek olursak, “Hayat bana bunu getirdi ve ben de deneyimliyorum. Hayatında önemli bir döneme giren erkek arkadaşıma destek olmam gerektiğine inanıyorum, hepsi bu. Hayatın tadı anlarda gizli” diyor.
O zaman biz de, Madrid’i Sinem Kobal’la yaşadığımıza göre bunun tadını çıkaralım ve bize rehberlik etmesine izin verelim. şık bir restoran olan Ten con ten ve Potabello adlı salaş balıkçı şimdilik Madrid’teki favorileri. Bir de artık uğramaya çok alıştığı bir kafe var. Yürüyüş yapıp orada kahve molası veriyor, kitap okuyup internette geziniyor.
MADRİD’E TAŞINMAK BENİ SADELEŞTİRDİ
Bu şehirde yaşamak ruh halini nasıl etkiledi? “Beni sadeleştirdi. Kendimi keşfetmek adına çok daha içe dönük ve hislerimle bağlantıda olduğumu düşünüyorum. Ne düşündüğümden çok, ne hissettiğim yönünde farkındanlığım gelişiyor” diye özetliyor. Her gün ıspanyolca ve ıngilizce dersleri alıyor. Yabancı diller öğrenmeye her zaman meraklı ve istekli olmuş zaten...
Mümkün olsa tüm dilleri konuşabilmeyi diliyor. Sonra bunun çok da iyi bir fikir olmayacağını söylüyor: “Gevezeyim, bazen kendimi kaptırır, karşımdakini konuşturmam. Arkadaşlarım ‘Sinem dur, nefes al’ der.”...
Tahmin ettiğinizden daha meraklı ve komik. Bu arada şımarık, gösteriş meraklısı, olduğundan farklı görünmeye çalışan, sürekli kendileriyle ilgilenen insanlarla karşılaştığında, yakın arkadaşları aman bir laf etmesin diye onu dürtüyorlarmış!
BAZEN DİBE VURMAK GEREKİYOR
Olumsuz bir olay yaşandığında nasıl tepki veriyor? Ne olursa olsun ruhunu hep yüksek tutmayı başarabiliyor mu? Sinem Kobal yıllarca hepimizin tanıdığı bir isim ancak şimdi bir de Sinem-Arda olarak daha çok merak ediliyor. Sadece fotoğrafları çekilse iyi; olumsuz yorum ya da haberler de yayınlanabiliyor.
Sinem Kobal, “Sürekli pozitif düşünmeliyim durumunu geride bıraktım çünkü bazı şeyleri dibine kadar yaşamak lazım, hatta bazen de dibe vurmak. ‘Hep dengeli ve iyi olmalıyım’ diye kasmaya gerek yok” diyor.
ARDA TANIDIĞIM EN VEFALI KİŞİ
ıkinci gün erken bir saatte Palacio de Cristal yakınlarında, Madrid’in meşhur parklarından birinde buluşuyoruz. Sinem Kobal’ın bisikletli fotoğrafı da burada çekiliyor. Kahve molası verdiğimizde sohbetimize devam ediyoruz. ıyi bir sırdaş mı? Öyleymiş. Ve sevdiklerine karşı korumacı. “Dostluğa önem veriririm. ıyi günde, kötü günde” diyor. Vefa ve vicdan hasletlerine de çok değer veriyor. “Bu dönemde böyle bağlar kurmak zor o yüzden birbirinizi bulunca sıkıca sarılıyorsunuz” diye vurguluyor. Vefasız ve vicdansız insanlar onu korkutup huzursuz ediyor.
Bana sanki bir ilişkiden beklentilerini de tarif ediyormuş gibi geliyor. Sormama gerek kalmadan çok önemli bir ekleme yapıyor: “Samimiyetle söyleyebilirim ki, hayatımda tanıdığım en vefalı kişi Arda. En insan gibi insan... Bu anlamda onunla çok gurur duyuyorum” diyor. Ya spor? ınsanın erkek arkadaşı spor üzerine kariyer yapmışken, kendisinin spordan uzak kalması mümkün mü? Sinem sporun hayatının bir parçası olması için çabalıyormuş. Hele şimdi Madrid’teyken... “Bu konuda çok disiplinliyim diyemem ama her gün düzenli olarak açık havada yarım saat koşuyorum” diye açıklıyor. Kapalı yerden, spor salonlarından pek keyif almıyormuş.
Son olarak yılbaşını konuşuyoruz. Henüz o geceyle ilgili bir plan yapmamış ancak sevdikleriyle olduğu sürece nerede bulunacağının önemli olmadığını vurguluyor. Yılbaşı diye “deli gibi eğlenmeliyim” telaşı da yaşamıyor. Sinem Kobal yeni yılı daha çok, hayatında yeni bir sayfa açmak ve yeni umutlar manası taşıdığı için bekliyor. 2012’yle ilgili en büyük dileği; doğal afetlerden uzak, şehit haberlerinin alınmadığı, huzurlu ve sevgi dolu bir yıl olması.
ARTIK DAHA FARKLI ROLLER İSTİYORUM
Madrid’te oluşu işini etkileyecek mi? Yani oyunculuk, dizi işleri ne olacak? “Çocukluk geçti, ergenlik geldi geçti, genç kızlık ve olgunluk dönemi başladı... Bu süreçte birçok çalışma yaptım, projede yer aldım... Çocuk yaşta keşfedildim ve ben farkında olmadan hep birileri beni çekiştirdi; soluk almadan art arda dizi, reklam, film derken durmadan çalıştım. Bu, siz belli bir yaşa gelip duruma el koyana kadar öyle akıp gidiyor. Sonradan fark ediyorsunuz ki aslında, öğretilmiş bir çaresizlik yaşanılan. Bu koşuşturmanın sonu yok... Ama artık kendi yolculuğumdayım, kendimi keşfediyorum. Yeni bir sürece geçtim” diyor. Bu, işlere ara vereceği anlamına mı geliyor? Hemen ekliyor: “Öyle çok uzun ara vermek niyetinde değilim. Sadece büyüyorum ve daha farklı projelerde yer almak, farklı roller denemek istiyorum.”
SİNEM KOBAL HAKKINDA KISA KISA
* Walter Bagehot’un “Hayatta en büyük zevk, başkalarının yapamazsın dediğini yapmaktır” sözünü çok seviyor.
* Önyargıdan nefret ediyor. “ılk anda herkese önyargısız yaklaşıyorum” diyor. Bazen hayal kırıklığı yaşasa da... “Doğrusu bu gibi geliyor” diyor. “ınsanları dış görünüşüyle ya da başkalarından duyma sözlerle yargılamak adil değil” diye ekliyor.
* Fazla alışveriş ve gereksiz tüketimden uzak durmaya çalışıyor. Market alışverişini çok seviyor.
* Felsefe ve biyografi türü kitaplar favorileri. Son zamanlarda Jung teorisini okuyor ve araştırıyor.
* Madrid’te henüz bir kuaför “edinememiş” ancak bunu sorun etmiyor çünkü saçını kendi yapabiliyor.
* Dışarıya çıkmaktansa evde vakit geçirmeyi tercih ediyor; arkadaşları gelsin, yemekler yensin, oyunlar oynansın...