Döşemaaltı Sanayici ve İşadamları Derneği (DÖSİAD) Başkanı Gültekin Gencer, ‘Beyrut’a gidiyoruz’ dediğinde, hafızamın derinliklerindeki, bombalanmış, yıkılmış, yakılmış, yağmalanmış, binlerce insanın hayatını kaybettiği bir Lübnan süliet ortaya çıktı.
Bir dönem Filistinliler’in, PKK’lıların silahlı eğitim gördüğü Bekaa Vadisi’ni barındıran bu ülkeye niye gidecektik?..
Hadi Gültekin Gencer, macerayı seven, heyecanlı, hiperaktif biri… Kendisi, gitmesine gitsin de, peki, ben, gazeteci arkadaşlarım ve 40 işadamının ne suçu vardı da, bizi oralara sürüklüyordu?..
50’li 60’lı yılların Paris’i Beyrut, bizim kuşağın zihninde ise kan ve gözyaşının hiç eksik olmadığı bir kent olarak yer edinmişti. Liseli yıllarımda bu ülkede başlayan iç savaş 16 yıl sürmüş, 150 bin kişinin hayatına malolmuştu. 2006’daki İsrail-Lübnan krizi dahil, Beyrut tam 8 kez yıkılmış, her defasında ‘anka kuşu’ gibi küllerinden yeniden doğmuştu.
Ancak, gittiğimde şunu gördüm; bu kente gelenlerde hala, her an her şey olabilir havası var. Benimle birlikte gelen gazeteci arkadaşlar ve işadamlarını bilmem ama ben öyle bir hisse kapıldım.
Niçin anlatayım…
Caddelerde, sokaklarda tam teçhizatlı çelik yelekli askerler, polisler göze çarpar bir şekilde geziyorlardı. Öyle gizli, saklı değil, ellerinde uzun namlulu silahlar, her an bir şey olacak gibi tetikte bekliyorlardı.
Bir kafede, kahveni yudumlarken, birer metre arayla yürüyerek önünden geçen askerler hoş bir görüntü oluşturmuyordu.
Beyrut’un en merkezi yerinde manzara buydu.
Buydu ama askerleri, polisleri devriye gezdirenler haksız da değillerdi. Gazeteciler, politikacılar, işadamları birbiri ardına suikastlere kurban gitmişti. Bundan 7 yıl önce de Başbakan Refik El-Hariri, George Oteli yakında bir kamyona yerleştirilen 1 ton TNT’nin patlatılmasıyla öldürülmüştü. 7 koruması dahil 32 kişinin öldüğü korkunç bir suikaste kurban gitmişti.
DÖSİAD’lı işadamlarıyla Hariri’nin öldürülmeden önce gidip oturduğu cafeye gittik. Öldürüldüğü caddeden geçtik. Hariri Cami’nin hemen bitişindeki mezarını ziyaret ettik.
İnsan, o an orada olmasa bile anlatılanlardan yaşanan vahşetin vahametini anlayabiliyordu. Ve, bu anlatılanlardan yola çıkarak, o silahlı askerleri görünce de insanlarda güven bunalımı doğuyordu. Ben öyle bir duyguya kapıldım.
Onun içindir ki, bu yazının başlığına da ‘Silahların gölgesinde ticaret’ yazdım.
Şunu da anladım ki, ticaret cesaret gerektiriyordu ve bu bizim işadamlarında fazlasıyla vardı.
* * * * * *
Lübnan 4 milyon nüfusa sahip bir ülke… Nüfusun yarısı Beyrut’ta yaşıyor. 8 milyar dolarlık ihracatına karşın yüzde 70’i ithalata dayalı bir ekonomisi var.
Ermeniler, Şiiler, Sünniler, Dürziler, Filistinliler, Suriyeliler, bir tarafta savaşın izlerini taşıyan yıkıntılar, diğer tarafta son derece lüks rezidans ve plazalarda yaşıyorlar. Camiler, kiliseler birbirine bitişik. Camiden yükselen ezan sesine kilisenin çan sesleri karışıyor. İktidarda Hizbullah olmasına rağmen, yaşadığım bu görüntü beni şaşırtıyor.
Jouniehin tepesindeki Meryem Ana heykeli de öyle… Biraz ötesindeki İsa heykeli de…
Beyrutlular’a Hizbullah iktidara gelince sosyal yaşamda ne değiştiğini soruyoruz, “Hiç bir şey” diyorlar.
Hizbullah’ın yönetimdeki bir ülkede, eğlence tam gaz… Kumarhane açık… Casino De Liban bölgedeki tek casino… İçki içine, giyime kuşama karışmıyorlar. Kadınların başı açık. Cafelerde nargile içip keyif çatan kadınların sayısı erkeklerden fazla…
Down Town ve Solitaire bölgesi yapılaşma ve şehircilik açısından Dubai’nin mini bir örneği…
Bu bölgedeki mağazalarda yok yok… Dünyanın en ünlü markalarının şubeleri var. Türk markası Sarar’ı gördük burayı gezerken… Beko ve Vestel’in bayileri var. Eti ve Ülker bisküvide, çukulatada Türk markalarının temsilcileri…
1836’da keşfedilen Jiita mağaraları ise kelimenin tam anlamıyla muhteşem… Bu mağaraları anlatmak ayrı bir yazı konusu olur.
* * * * * *
Antalya’daki gibi bir ikliminin hüküm sürdüğü Beyrut’ta Türkiye ile saat farkı yok. Vizesiz gidilebilen Lübnan’a ilgili önemli bir sorun ise Antalya-Beyrut arasında yaz aylarındaki carter seferleri hariç direkt uçuş olmaması… Beyrut’a İstanbul üzerinden THY ile ulaşabiliyorsunuz. Antalya’ya yarım saatlik bir uçuş mesafesindeki Beyrut’a gidebilmek için zahmetli bir yol…
DÖSİAD Başkanı Gültekin Gencer ve beraberindeki işadamları ile Antalya-İstanbul-Beyrut güzergahı üzerinden Beyrut’a yola çıktığımızda, ben şahsen, hem gazeteciler, hem de işadamları için kafa dinleme gezisi olacak diye düşündüm.
Ama Gencer bizi şaşırttı ve hayal kırıklığına uğrattı.
Daha Beyrut’a ayak basar basmaz işadamları ve hükümet yetkilileriyle toplantı trafiğini başlattı.
Beyrut Tüccarlar Birliği, Beyrut Ticaret Odası, Ekonomi ve Ticaret Bakanlığı’ndaki görüşmeler, Türk Büyükelçiliği’ni ziyaret, ikili toplantılar ardı ardına gerçekleşti.
Hem bizimkiler, hem Lübnanlı işadamları ve hükümet işbirliği için can atıyordu. Öyle de oldu, bu kısa gezide bile işadamları arasında bağlantılar kuruldu.
Herkes memnundu.
Gencer, bazı İstanbul’lu işadamlarının kendilerinden önce burayı keşfettiğini biliyordu. Ancak, görüşmelerin hala prosedürler nedeniyle bir netice vermediğinin farkındaydı… Beyrut Ticaret Odası’nda, “Biz öyle prosedür, sözleşme falan beklemeyiz hemen ne gerekiyorsa şipşak yaparız” dedi. Beyrutlu işadamlarının hoşuna gitti bu sözler ve onları daha da cesaretlendirdi. İki görüşmelere geçilmesi de zaten Gencer’in bu sözleri üzerine oldu.
Kıssadan hisse; DÖSİAD Antalya Organize Sanayi başta olmak üzere Antalya’daki sanayici ve işadamlarına yurtdışının kapısını biraz daha aralıyor.
NOT: DÖSİAD’ın Beyrut gezisinden kareler foto galeride… Ayrıca, Cuma günü VTV’de, Oktay Pirim, Ahmet Oruçoğlu ile renkli Beyrut görüntüleri eşliğinde bu gezinin bir değerlendirmesini yapacağız. Cuma günü saat 20.00’de Derin Dalga VTV’de olacak.