KÜBRA PAR / HT GAZETE - Avukat İrem Çiçek, babası Albay Dursun Çiçek için verdiği adalet mücadelesiyle Balyoz ve Ergenekon davalarının en sembolik isimlerinden biri oldu. Bu davalarda yargılanan babasını savunmak için gençliğinin en kıymetli 5 yılını Silivri yollarında harcadı. Hem babasının biricik kızı olarak ona moral verdi hem de “zor bir müvekkil olan Dursun Bey”in avukatlığını hakkıyla yerine getirmeye çabaladı. Babası özgürlüğüne kavuşunca da durmadı. Siyaset mücadelesinde de en büyük destekçisi oldu, Dursun Çiçek CHP’den önseçime girerken onunla birlikte ter döktü. Peki, bu baba-kız ilişkisinin tüm hayatını kaplamasından boğulduğu olmuyor mu hiç? Onun kızı gibi değil de annesi gibi olmak ağır gelmedi mi? Babasıyla uğraşırken hayatı ıskaladığı hissine kapıldı mı? Sordum, “Öyle hissettiğim için bir bilet alıp New York’a geldim, hayatımda küçük değişikliklerle toparlanmaya çalışıyorum” dedi. Sonrasını Skype’tan uzun uzun konuştuk. İşte karşınızda, babasının her anlamda ‘yolunu açan bir genç kadın olarak İrem Çiçek...
Eğitim için New York'da bulunan İrem Çiçek, sorularımı Skype'tan yanıtladı.
Önce Balyoz davası, şimdi de CHP’deki politika macerası... Babanın en büyük destekçisi oldun. Baba-kız hep böyle yakın mıydınız?
Babamla ilişkim her zaman çok iyiydi. Çok sabırlı bir adamdır. Biz bebekken yemeklerimizi o yedirirmiş. Bize her zaman vakit ayırdı. Davalardan sonra babakız ilişkimiz başka bir boyuta geçti. Biraz sıkıntı çektim. Bir noktadan sonra hem avukatı hem de kızı olduğum ayrımına ulaşabildik.
Asker olduğu için otoriter bir yönü de var mıydı evde?
Hayır, her zaman sakin bir adamdı. Annem, kardeşim Deniz, babam ve ben siyasi konularda ayrı şeyler düşünebiliyoruz. Mesela Deniz daha liberaldir. Buna rağmen bize her zaman saygı duydu.
Peki, çocukken seni erkek çocuk gibi mi yetiştirdi?
Evet. Ben çok duygusaldım. Bazı şeylere mızmızlanınca babam ciddileşir ve “Ağlamadan anlatırsan dinleyeceğim” derdi. Beni o duygusallıktan çıkarmak için çok uğraştı.
Babanın avukatlığını üstlenmen biraz garip bir durum olmadı mı? Sen mi teklif ettin?
Aslında bunu aramızda hiç konuşmadık, kendiliğinden gelişti.
‘Beceremezsem babam özgürlüğüne kavuşamaz’ diye korkmadın mı hiç?
“Babamı yalnız bırakmamalıyım” psikolojisi vardı, korkmak gibi bir lüksüm yoktu. Kız çocuğu olarak kalmakla yetinemezdim. Tutuklanmasından 1.5 ay sonra stajyer avukat olarak göreve başladım. 1 yıl sonra aktif olarak avukatlığını üstlendim.
İlişkinizi nasıl etkiledi bu durum? Baba-kız gibi miydiniz, yoksa avukat-müvekkil gibi mi?
Babamla görüşmek için avukat odasına girdiğimde ilk yarım saat her şeyi bir yana bırakıp kız çocuğu gibi davranıyordum. Avukat ve sanık arasında bir masa vardı. Masanın üzerinden atlayıp diğer tarafa geçiyordum. Sarılıyordum, öpüyordum, başka şeylerden konuşuyorduk. Aslında bunu yapmam yasaktı, kızıyorlardı. Ama sonunda “Seninle uğraşamayacağız İrem” diyorlardı. Yarım saatin sonunda iş ciddileşiyordu. Babam her hafta koca bir sayfa yapılacaklar listesi veriyordu. Gönderilecek mektuplar, suç duyuruları, görüşmemi istediği isimler... Bütün hafta koşturup listedekilerin yanına tek tek ‘tik’ atıyordum. Bir sonraki görüşmede bir uzun liste daha tutuşturuyordu elime!
Aranızda hiç gerginlik çıktı mı?
Birkaç kere çıktı. Mahkeme en ufak bir şeyde müvekkiller ve avukatlar hakkında suç duyurusunda bulunup yeni dava açıyordu. Babam hakkında da 3 dava açtılar. Daha sakin olması gerektiğini söylüyordum. Bir kez bu yüzden tartıştık, çünkü artık yeni bir dava daha istemiyordum! Mahkemeye haftada iki defa dilekçe gönderiyordu. Çok sayıda mektup yazdı. Sadece bu mektupları iadeli taahhütlü göndermemiz 10 bin TL’ye mal oldu. Dilekçelerdeki yanlışlarını görüyordum ama onu ikna edemiyordum. Babamı ikna etmek için çok dil dökmek gerekir. (Gülüyor)
İnatçı biri midir?
“İrem avukat, benden daha iyi bilir” demesi zor, ikna lazım!
Kızı olmandan kaynaklanıyor olabilir mi?
Yok, diğer avukatlara karşı da böyleydi. Hatta onlar bana “İrem çok zor bir müvekkilin var” diyorlardı. Kızı olarak değil ama avukatı olarak babamdan çok çektim! (Gülüyor)
‘HAYAT SÜPER MARIO OYUNU GİBİ’
Bu baba-kız ilişkisinin hayatını kaplamasından boğulduğun olmuyor mu hiç? Onunla uğraşırken hayatı ıskaladığın hissine kapılmıyor musun?
Öyle hissettiğim için 6 ay önce New York biletini aldım. Hayatımda küçük değişiklikler yaparak toparlanmaya çalışıyorum. Birçok şeyi içimde yaşayıp normal hayatıma bunu hiç yansıtmadım. Silivri’ye gidip gelirken her seferinde müziği son ses açıp bağıra bağıra şarkı söyledim. Hem babana hem ailene moral vereceksin ve bu arada da kendin olacaksın... Üniversiteyken eğlenceli bir hayatım vardı, okulda partiler organize ederdim. O hayatımı unutmamak için elimden geleni yaptım. Ama neticede babam beni 23 yaşında bıraktı ve 28 yaşında geri döndü. 5 yıl kaybettim. Beni halen 23 yaşında sandığı anlar oluyor.
Şimdi “Kaçsam, bütün bu yaşananları unutsam” diyor musun?
Aksine, hiç öyle bir duygum yok. Aslında bu yaşadıklarımın bana kattığı çok şey var. Erken olgunlaştım. Hırslarım yok. Günümü yaşamaya bakıyorum. Annemle babam emekli olunca Ege’de bir sahil kasabasına yerleşip torun sevmeyi hayal ediyordu ama bakın bir anda neler oldu. Hayat Mario oyunu gibi, önüne engeller çıkıyor ve aşabilirsen sonuca ulaşabiliyorsun.
'ONA KARŞI ANNE MODUNA GİRMEYE BAŞLAMIŞTIM'
Dışarıdan bakınca ‘babasını büyüten bir kız’ gibi görünüyorsun...
Evet, beni bu konuda uyaranlar oldu. Anne moduna girmeye başlamıştım. Durup dururken “Babam şimdi ne yiyor acaba?” ya da “Yanından korumayı ayırmasa” diye düşünmeye başlıyordum. Sonuçta kocaman adamdı ve başının çaresine bakardı, ama üzerimde bir sorumluluk vardı; onu oradan çıkarmalıydım. Planlarımı bile babamın kritik zamanlarına göre ayarladım. O özgürlüğüne kavuşunca New York biletimi aldım. CHP’den adaylığıyla ilgili önseçimler bitince de New York’a geldim.
‘DENİZ GİDİNCE EVİN BÜYÜĞÜ BEN OLDUM'
Şu an Amerika’da ne yapıyorsun?
Ağabeyim Deniz burada yaşıyor, onun yanına gelecektim. Tam mezun olduğum sırada davalar başladı ve Amerika’daki üniversitelere yaptığım başvuruları geri çekmek zorunda kaldım. Şimdi burada bazı eğitim sertifikası programlarına katılacağım.
Deniz ne yapıyor?
Columbia Üniversitesi’nde ekonomi doktorası yaptı. 4 yıldır da Barclays Bankası’nda çalışıyor. Zeki bir çocuk. Her şeyi kendi kendine yaptı. ÖSS’de 200’üncü olmuştu. Bütün dershaneleri ücretsiz kazanıyordu. Oldukça sinir bozucu bir çocuktu yani! (Gülüyor) Benden 3 yaş büyük ama o gidince evin büyüğü ben oldum.
‘BABAMIN AİLESİ HEP AKP’YE OY VERİRDİ’
Babanın suçlu olabileceğini düşündün mü hiç?
Hiç şüphelenmedim. O davalarda çıplak gözle bile tespit edilen bir sürü abuk sabuk şey vardı. Hukukçu olarak gördüklerim bir yana, babamın nasıl bir adam olduğunu biliyorum. En ironik olan da babamı ‘İrtica ile Mücadele Eylem Planı’yla suçlamaları. Çünkü babamın ailesi son derece muhafazakârdır. Halamlar ve kuzenlerim hepsi türbanlı. Hatta eniştem imam. Bu davalar başlayana kadar da hepsi AKP’ye oy verdi.
‘ULUSALCIYIM AMA KOBANİ’Yİ GÖRMEZDEN GELEMEM’
Dursun Çiçek, 7 Haziran’daki seçimde CHP’den aday olacak...
En doğru tercihti. Bu iş artık CHP, MHP, HDP durumu değil. Meclis’te tek başına yasa yapan bir iktidar var ve bu yasaların nasıl çıktığını görüyoruz.
Kendini politik olarak nasıl tanımlıyorsun?
Ben ‘bir şeyci’ olmayı sevmiyorum. Ulusalcı bir yanım var ama Doğu’da yaşanan sıkıntıları, Kobani’de olanları görmezden gelmiyorum. İstanbul’dan ya da Ankara’dan bu ülkenin yönetilmeyeceği çok açık! Babam da her düşünceye saygılı bir adam. O yüzden yapacaklarından umutluyum.
'GÜÇLÜ BİR ANNEMİZ VAR'
Bu süreçte ailece maddi sıkıntı yaşadınız mı?
Çalışan ve güçlü bir anneye sahip olduğumuz için bu durum bizim hayatımıza pek yansımadı. Ama daha emekli olmadan davalar yüzünden görevden ihraç edilen, eşi çalışmayan, küçük çocukları olan subaylar vardı. Onlar büyük zorluklar çekti.
'EN ZORLANDIĞIM İKİ AN...'
"Avukatlık törenimde babam yanımızda yoktu, benim için zor bir gündü. Törene 10 dakika kala bir basın mensubu aradı, “İrem Hanım, babanız hastaneye kaldırılmış” dedi. Tören, cübbe, her şeyi unuttum. Ama sonra babamın aslında dişçiye gittiğini haber verdiler. Bir de Hasdal Cezaevi’ndeki ilk görüş çok üzücüydü. Hayatımda ilk kez bir hapishaneye girdim. Kapalı görüşte arada kocaman bir cam var. Babam henüz gelmemişti ama camın ardında her gün eve girince vestiyere bıraktığı kırmızı defteri gördüm. Ağlaya ağlaya dışarı çıktım. O günden sonra bir daha kapalı görüşe gitmedim ve avukat odasında karşılaşana kadar babamı görmedim.”