Çağlayan Adliye binasında Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın öldürüldüğü saldırıda müzakereci heyet içinde olması taleplerini reddettiği için İstanbul Başsavcılığı, adı geçtiği için de hükümet ve medyası tarafından suçlanan CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, bir tuzağın içine çekilmek istendiğini hissettiği için gitmediğini söyledi. Siyasi kimliği dolayısıyla böyle bir talebe hükümeti temsil eden birinin aracı olması gerektiğini belirten Tanrıkulu, “Komplolara ve provokasyona açık bir durum vardı. Bir tuzağın içine çekilmek istendiğimi düşünüyorum. Zaten aydınlatılması gereken sonu kanla biten bu garip olaydan sonra hükümet kanadından bakanların ve milletvekillerinin, AKP’nin yandaş yayınlarının ve yazarlarının söyledikleri ve yazdıkları endişelerimizde haklı olduğumuzu kanıtlıyor” dedi.
‘Başsavcılık hedef gösteriyor, çarpıtıyor’
Çağlayan saldırısında, Savcı Kiraz’ı rehin alan DHKP-C’liler, müzakere heyetinde olmasını istedikleri kişiler arasında Tanrıkulu’nun da ismini vermişti. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu ise önceki gün yaptığı açıklamada, “Teröristlerin görüşmek istediği avukat Sezgin Tanrıkulu kendisine ilk ulaşıldığında adliyeye geleceğini belirtmesine rağmen adliyeye gelmediği gibi kendisine ulaşılmak istendiğinde telefonlara da çıkmamıştır” demişti. Başsavcının açıklamasını, “Kendileri davet ettiği halde ‘teröristlerin çağırdığı’ diye açıklama yapanların geleceğimi söylediğim halde müzakereci olarak gitmediğim ifadesi doğru değildir. Başsavcılık hedef gösteriyor ve çarpıtıyor” diyerek yalanlayan Tanrıkulu, “Olay sırasında Agos gazetesi kurucularından Sarkis Seropyan’ın cenaze törenindeydim ve telefonum kapalıydı. Feriköy’deki kiliseden 14.15 sıralarında çıktıktan sonra gazetecilerin soruları üzerine konudan haberdar oldum. Adliyeye gidip gitmeyeceğime yönelik sorulara, mahiyetini öğrendikten sonre değerlendireceğim yanıtını verdim. Bir süre sonra sabit hatlı bir telefondan arandım. Sekreter kendisini savcı yardımcısı olarak tanıtan bir kişiye bağladı. Saldırganların benim görüşmeci heyet içinde olmamı istediklerini, aynı şekilde İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal’ın da çağrıldığını ve yolda olduğunu söyledi” dedi.
CHP’nin genel başkan yardımcısı olduğu için parti yöneticilerine danışması gerektiği yanıtını verdiğini belirten Tanrıkulu, yaptıkları değerlendirmede olayın çarpıtılarak kullanılabileceğini, bir tuzak ya da komplo ihtimali olabileceğini düşündüklerini söyledi. Hükümetten birilerinin talebe aracılık yapması halinde olay yerine gitmeye karar verdiklerini belirten Tanrıkulu, “Eğer hükümet bir tuzağın içinde değilse, insan hayatının söz konusu olduğu bir olayla ilgili ararlardı. Ancak bu yapılmadı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’nu oraya çağırmak bir komplo yapılabileceğini, şahsıma karşı bir tuzak kurulabileceğini düşündürttü. Oraya gitmem demek her türlü provokasyona açık bir iklime teslim olmak anlamına geliyordu. Zaten aydınlatılması gereken sonu kanla biten bu garip olaydan sonra hükümet kanadından bakanların ve milletvekillerinin, AKP’nin yandaş yayınlarının ve yazarlarının söyledikleri ve yazdıkları endişelerimizde haklı olduğumuzu kanıtlıyor. Günah keçisi olarak seçilenlerin arasına CHP’yi ve şahsımı da koyuyorlar” diye konuştu.
‘Devlet savcısını neden kurban verdi?’
AKP’nin 7 Haziran’daki seçimlere kadar sokaktaki şiddetin ve ölümden başka sığınacağı bir yol kalmadığını vurgulayan Tanrıkulu, “Seçim gününe kadar sürekli bir korku atmosferi yaratarak bu tür eylemlerin arkasına sığınmak isteyeceklerdir. Olay budur. Ne istihbarat ne de güvenliğin bu korkunç olayı engelleyememiş olması basit bir güvenlik zafiyeti ile açıklanamaz. İstihbarat bu tür olayları engellemek için var. Hadi engelleyemediniz, devlet savcısını neden kurban verdi?
Neden herkesin sağ kalmasına çaba harcanmamıştır? Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ve medyası ‘Teröristler, Sezgin Tanrıkulu’nu müzakereci olarak neden çağırdı? Bu güvenin sebebi nedir?’ diye soruyor. Bilmiyorlarsa söyleyeyim. Diyarbakır Baro Başkanı bir avukat olarak yıllarca hak savunuculuğu yapmış Sezgin Tanrıkulu’nu çağırmak doğaldır. Asıl soru, siyasi kimliği olan birine yapılan bu çağrıya neden hükümetin aracılık etmediğidir. İnsan olan herkesi derinden yaralayan bir olaydan yola çıkıp kendi medyalarıyla birlikte karalama kampanyası yürütmek şüphelerimizde ne kadar haklı olduğumuzun kanıtıdır” diye konuştu.
Ahmet Şık / Cumhuriyet -