"CHP’nin Ankara eski İl Başkanı Tarık Şengül’ün, Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin ile Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar’ı hedef alan açıklamalarının bir bölümünü “tatil”de izleme fırsatı buldum. AKP’ci medyanın “Ankara Büyükşehir Belediyesi”ni ilgilendiren kısımları “ayıklayarak” verdiği haberleri okurken, iki sene öncesine döndüm… Kendi kendime “O günden bugüne CHP’de hiçbir şey değişmemiş” dedim. Şengül’ün açıklamalarını okudukça, CHP Genel Merkezi’nde yaşadığım ve hiçbir zaman unutamayacağım o tablo bir daha aklıma geldi.
Tarih 4 Ağustos 2010… Yakın dostum Gürsel Tekin, hayli fırtınalı bir sürecin ardından CHP MYK Üyeliği’ne seçildi. Bir gün sonra, CHP Genel Merkezi’ne birlikte gittik. Tekin’le dokuzuncu kattaki koridordan geçerek kendisi için hazırlanan odaya girdik. Bu sırada cep telefonum çalınca, “Hayırlı olsun” demek için odaya gelme cesaretini gösteren "sayılı birkaç kişi"yi rahatsız etmemek adına koridora çıktım. Koridorda telefonla konuşurken, MYK üyelerinden birinin sekreteri elime bir kağıt tutuşturdu ve yanımdan hızla uzaklaştı. Telefon konuşmamı bitirip kağıdı açtım. Kağıtta, “Barış Bey, sizi tanıyorum. Gürsel Bey’in arkadaşı olduğunuzu biliyorum. N’olur Gürsel Bey’in odasında partimizin yöneticisi XXX Bey’le ilgili konuşmayın. Çünkü tüm odaları dinletiyor” yazıyordu.
Doğrusu ne yapacağımı şaşırmıştım… XXX Bey’in CHP Genel Merkezi’ndeki tüm odaları dinlettiği, katlara gelen tüm ziyaretçileri takip ettirdiği bir “şehir efsanesi” olarak Ankara’da dilden dile dolaşıyor, ancak hiç kimse bunu ispatlayamıyordu. Ancak buna rağmen, CHP’de kimse tedbiri de elden bırakmıyor ve “ne olur ne olmaz” diyerek, XXX Bey’in aleyhine tek bir söz bile söylemiyordu.
Kılıçdaroğlu, CHP’deki bu rahatsızlığı bildiği için, 3 Kasım 2010 tarihinde “Korku İmparatorluğu’nu yıkacağız” diyor, tabandan da büyük destek alıyordu.
Ancak görülen o ki; 3 Kasım’dan bu yana hiçbir şey değişmemiş… Aksine; “Korku İmparatorluğu” daha da pekişmiş, pekiştirilmiş… “Yeni” CHP’nin yeni yöneticileri gazetecilere “üst katlara çıkma yasağı” koyarken, Ankara İl Başkanı Tarık Şengül ise, odasında “dinleme merkezi” kurmuş… Şengül, kendi ifadesine göre, odasına gelen AB adlı işadamıyla yaptığı görüşmeyi “yasadışı yollarla” kaydetmiş.
İşin daha acıklı ve hazin tarafı ise; ÖDP’den CHP’ye geçen ve Ankara İl Başkanlığı’na atanan ODTÜ'lü Öğretim Üyesi Şengül’ün, KENDİ İFADESİNE GÖRE, bu “yasadışı kayıt”ı Kılıçdaroğlu’na götürme cüretini bulabilmesi… Acıklı yanlardan biri ise, Kılıçdaroğlu’nun buna tepki vermemesi…
Demek ki; artık biz gazeteciler, sıradan yurttaşlar, CHP seçmenleri ve tüm faniler, CHP’nin herhangi bir binasına, yanımızda “sinyal kesici - jammer” türü aletler olmadan gitmeyecek, ne söylediğimize dikkat edecek, bin düşünüp bir konuşacağız!
Baksanıza; görevden alındığı için hezeyan halinde Tekin ve Yaşar’a saldıran ve TAM ALTI AY ÖNCE olduğu iddia edilen bir görüşmeyi kaydettiğini söyleyen Şengül’e “Bir dakika” diyen tek bir CHP’li bile çıkmıyor. Korku İmparatorluğu’nu yıkma iddiasıyla yola çıkan Kılıçdaroğlu, “CHP’de böyle bir hukuksuzluğa, terbiyesizliğe izin vermem” demiyor. CHP’nin hukukçu milletvekilleri dut yemiş bülbüle dönüyor. Oysa ki; Şengül, CHP çatısı altında TCK’ya göre tam yedi ayrı suçu birden işliyor.
Çünkü; “Elimde bazı ses kayıtları var” demek, “tehdit”tir. Cezası da altı aydan beş yıla kadar hapistir!
Şengül, eğer kendisini ziyaret gelen AB adlı işadamıyla yaptığı görüşmeyi dediği gibi kaydettiyse, bu aynı zamanda “özel hayatın gizliliğini ihlal etme”ye girer. Yasadışı olarak yapılan her kayıt suçtur. Cezası bir yıldan üç yıla kadar hapistir!
Şengül’ün yaptığı aleni bir şekilde ‘ŞANTAJ’dır! Ve bu şantaj, ne yazık ki; benim de oy verdiğim CHP’nin çatısı altında; üstelik, herkesin gözlerinin önünde yapılmaktadır. Bir yıldan üç aya kadar hapis cezası gerektiren bu suç karşısında CHP’nin tek bir ‘’akil adamı’’ bile sesini çıkaramayarak bu utancı paylaşmıştır.
“Yeni" CHP”nin Ankara İl Başkanı, “kişisel verileri hukuka aykırı olarak elde ettiği”nin belki farkında bile değildir. Çünkü; muhaliflerin imza toplaması ve “İl Başkanlığı koltuğunu kaybedecek olması” dengesini kaybettirmiştir. Bu yüzden, yukarıda saydığım tüm suçları basın önünde aleni bir şekilde işleyerek 19 yıla kadar hapsinin istenmesinin yolunu da kendi eliyle açmıştır. Suç isnadlarının içinde, kişilerin huzur ve sükununu bozmak ile hakaret gibi unsurlar da vardır. Bunlar alt alta sıralandığında, TCK’nın bol rakamlı mevzuatının devreye girmesi kaçınılmazdır.
Kuşkusuz, Tarık Şengül tüm bunların sorumluluğunu üstlenecek, Gürsel Tekin’in suç duyurusu üzerine gideceği mahkemede neden böyle yaptığını anlatacaktır. Bu kısmı, artık CHP’yi temsil eden Gürsel Tekin ile Tarık Şengül arasındaki bir mevzudur.
Bu bağlamda beni ilgilendiren nokta, “Yeni CHP” çatısı altında meyve veren "yasadışı kayıt kültürü”nün kurumsallaşması, varlığını koruyor olması ve herkesin bunu “bir film gibi” kayıtsızca izlemesidir…
Şimdi söyler misiniz! “Yeni CHP”, “birbirine güven üzerine” inşa edilmesi gereken siyasi ilişkileri, çok da kızdıkları ve suçladıkları iktidarın yöntemleriyle mi yaratacaktır? Şengül’ün bunca eylemden sonra “cezasız” kalması ve hiçbir şey olmamış gibi, CHP’den hala “partimiz” diye söz etmesi hiç kimseyi mi rahatsız etmemektedir?
Başka bir boyut daha:
Kılıçdaroğlu, tam da Tarık Şengül’ün AKP'ci Yeni Şafak’a konuştuğu ve “kayıt”ta yer aldığını iddia ettiği sözlerin yayımlandığı gün, Işık Koşaner’in “yasadışı dinlenmesi”ni kınayan sert bir açıklama yaptı. CHP lideri Koşaner’in dinlenmesini kınıyor ve sorumluların bulunmasını isterken, Yeni Şafak’ta ise Şengül’ün elinde olduğu iddia edilen bantta yer aldığı söylenen cümleler yer alıyordu.
Şimdi söyler misiniz! Bu haberlerden sonra, halkın geniş kesimleri CHP’ye neden inansın, neden güvensin? Daha kendi içinde bile “yasadışı kayıt”ın hesabını soramayan bir partinin kitlelere güven verebilmesi mümkün müdür?
Gelelim meselenin diğer boyutuna; Gürsel Tekin de Fethi Yaşar da eski başkan Şengül’ün koltuğunu kaybedecek olmasının verdiği hezeyanla yaptığı açıklamaların ardından ortaya çıkıp meydan okudular! Tekin, “İmar rantına bulaştığım ispatlansın, siyaseti bırakırım. Benim adımı bu işe karıştırmak alçaklıktır” dedi.
Fethi Yaşar’ı çok fazla tanımam… Kendisiyle bir kez karşılaştık, bir kez de telefonla konuştuk. Bu iddialar gündeme gelince kendisini aradım. ABD’deydi. “İddiaları duyunca biletimi erkene aldırdım. Dönüyorum, açıklama yapacağım ama genel başkan gerek yok diyor” dedi. CHP’li Yaşar, Tarık Şengül’ün “Altı ay susup şimdi konuşması”nın sebebini ise “İl Başkanlığı’ndan düşeceğini bilmesi”ne bağlıyor. Yaşar’a göre, Şengül başkanlıktan düşerken, kendisine “yolsuzluklara karşı savaşırken engellenen kahraman süsü” vermeye çalışıyor.
Fethi Yaşar’ın da Gürsel Tekin’in de imar rantı gibi bir pisliğe bulaşacaklarına ihtimal bile vermiyorum…
Gürsel Tekin’i yaklaşık 10 yıldır tanırım… Bunun son altı yılında, arkadaşlığımız yakın bir dostluğa dönüşmüştür. Tekin, CHP İstanbul İl Başkanlığı’na atandığı günden bu yana, imar yolsuzluğuna karşı dik durmuş, tadil planlarına karşı pul masraflarının bir kısmını cebinden karşılayarak 134 dava açtırmış, Türkiye’nin sayılı zenginlerinin CHP İstanbul İl Başkanlığı’na kadar gelerek “Dava açmayın, imar planlarımız sorunsuz geçsin” isteklerine “Hayır” demiştir. Buna hem ben, hem de CHP İstanbul İl Başkanlığı’nda görev yapan birçok kişi şahittir.
Bunu, Gürsel Tekin’i savunmak adına yapmıyorum. Tekin’in savunmaya da savunulmaya da ihtiyacı yok! Çünkü; ortada kendisini savunmasını gerektiren bir durum yok! Bu yazıyı, tarihe not düşmek ve bir haksızlığa dikkat çekmek için kaleme aldım. “Yeni CHP” diyerek destek verdiğimiz bir partinin, hukuksuzluğa, yargısız infaza, lince, çamur at izi kalsın mantığına teslim olmasına sessiz kalamayacağım için bu satırları yazdım…
Keşke; bunları ben değil de; Bakırköy Belediye Başkanı olabilmek için şimdiden kulis yapan genel başkan yardımcısı dile getirse, isyan etse, bu terbiyesizliğe “dur” deseydi!
Keşke; bunları ben değil de; Bodrum Bitez’deki Bitez Dondurmacısı’nda Kemal Kılıçdaroğlu’nu Deniz Baykal’a şikayet edip “Bu adamla gitmiyor, gelecek yılı bile göremiyorum” diyen ve genel başkan yardımcısının yakın akrabası olan; daha şimdiden Beşiktaş Belediye Başkanlığı için kulis yapan milletvekili dile getirseydi!
İşte o zaman, korku imparatorluğunun yıkıldığına, oy verdiğimiz CHP’li vekillerin, bizim için, halk için, ülke için canla başla çalıştıklarına inanırdım.
Olmadı, uzun bir süre, yürekli bir ses bekledim. Duyamadım…
Belli ki hepsi çok ama çok meşgul!
Neyse; yine de umutsuz olmayalım…
CHP PM, 8 Eylül günü 30 belediye başkanı ile 30 ilçe başkanının birbiriyle kavgalı olduğu İzmir’de toplanacak. AKP’nin geride bıraktığımız günlerde 35 proje açıklayarak heyecan dalgası yarattığı İzmir’de belki CHP PM üyeleri de önce kenti şaha kaldıracak projeleri tek tek sıralayacak, sonra da yargısız infaza, lince, karalamaya, şantaja, yasadışı kayıtlara karşı hep birlikte isyan edecek…
Umutsuz olmaya hakkımız yok…
Bekleyip göreceğiz…
Gürsel Tekin’e karşı kumpas kurup basına “Disipline verilecek” diye sözde bilgi sızdıranların aynı yürekliliği gösterip gösteremeyeceklerine hep birlikte şahit olacağız…
CHP ya şantaj, kumpas, tuzak ve pusu kültürüne teslim olacak, ya da adına eklemeye çalıştığı “Yeni”nin hakkını verecek…
Dedik ya; bekleyip göreceğiz…
* * * *
NOT: İstifası istenen ve istifa etmek zorunda kalan Tarık Şengül, AB adlı işadamının Yenimahalle’deki inşaatının imar tadili planına dava açmaması için kendisine rüşvet teklif ettiğini söylüyor. Görüşmeye ilişkin tarih vermeyen Şengül, imar tadil planının TAM ALTI AY ÖNCE geçtiğini ısrarla gizlerken, olayı “yeni”ymiş gibi anlatıyor. Oysa ki; bu altı ay içinde, AB ile görüşen Şengül, mahkemeye gidebilir, işadamına “rüşvet teklif ettiği” gerekçesiyle dava açabilirdi. Bunun yanı sıra, imar tadil planını da mahkemeye götürebilirdi. Bunun için önünde hiçbir engel yoktu. Şimdi soru şu: Şengül bunları neden yapmadı?
Ayrıca, bugünlerde “yolsuzlukla” suçladığı Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar’ın 300 trilyonluk ranta karıştığını iddia eden Tarık Şengül, o belediyenin Ramazan ayının son günlerinde verdiği iftar yemeğinin “protokol” listesinde oturmayı nasıl içine sindirdi? Ranta bulaşmakla suçladığı AMA AÇIKÇA HİÇBİR ZAMAN İSMİNİ VEREMEDİĞİ, "tenzil-i rütbe" diyerek ima ettiği Gürsel Tekin’in yönetimi altında altı ay kalmayı kendine nasıl yedirdi?
Şengül, muhaliflerin olağanüstü kongreye gidecek sayıyı bulması üzerine mi “rant ve yolsuzluk”u birden bire hatırladı?
Telefonda sadece bir kez konuştuğumuz ve “Nasıl gidiyor?” sorumuza “CHP’nin işleriyle uğraşıyoruz işte” diyecek kadar partisine yabancılaşmış olan Şengül, acaba bu sorulara cevap vere(bile)cek mi? Yoksa Şengül cevap vermek yerine, bizimle “Cambaza bak cambaza” oyunu mu oynayacak?
Malum; buna, yani “Cambaza bak cambaza” oyununa şu sıralar en çok Tarık Şengül’ün ihtiyacı var… Zira; kendi yönetimindeki arkadaşlarının “Partinin kasasındaki paranın hesabını veremedi, genel merkezden gelen afişleri astırmayıp kağıtçıya sattı” suçlamasıyla karşı karşıya… Üstelik; bir yönetici, Şengül hakkında suç duyurusunda da bulundu… Belli ki; Şengül, sırf bunlar gündeme gelmesin diye, “yolsuzluklara karşı savaşan ama engellenen kahraman” rolünü kendine seçti…
Şengül bu tavrıyla, Andy Warhol’un dediği gibi, tarihin kendisine tanıdığı “15 dakikalığına şöhret olma” hakkını da AKP’ci Yeni Şafak, Zaman, STV, Star ve Sabah Gazetesi aracılığıyla kullanmış oldu. Ancak ne yazık ki; kendi kurguladığı oyununa; hiç tanımadığı, emek vermediği, kültüründen bi haber olduğu CHP’yi de alet etti… Şengül, AKP’nin ekmeğine yağ sürerken, umutlarımızı biraz daha köreltti…
Geride bize hüsran, Şengül'e ise, o anlamsız "devir teslim töreni"nde bir gencin kendisine bağırarak söylediği "Çamur siyaseti yaptın şimdi de gidiyorsun" sözü kaldı. Bir de Milliyet Yazarı Can Dündar'ın sırf ODTÜ'lü Dayanışması adına kaleme aldığı bilgi yoksunu yazı..." (gerçekgündem)
4
3
Hakkımızda
Iletisim
Facebook
Twitter
Google+
RSS
Sitene
Ekle
Günün
Haberleri