Yer: Antalya Uncalı Şehir Mezarlığı…
Vakit; ikindi…
Musalla taşında kefene sarılmış minik bir beden yatıyor…
Etrafta ne ağlayan var, ne sızlayan…
Birilerinin gelip kendisini cennete uğurlamasını bekliyor.
Mezarlıktaki binadan iki görevli geliyor, minik cesedin başında duruyor.
Dua edip, kucaklıyorlar.
Son yolculuğuna iki kişi eşliğinde kucakta gidiyor.
Kimdir, kimlerdendir, kimi, kimsesi yok mu bilen yok.
Görevliler kısa sürede onu toprağa verip dönüyor.
Soruyoruz, ‘Kimdir bu çocuk?’…
Onlarda tam bilmiyor.
Annesi-babası trafik kazasında ölmüş, kendisi ise devletin bir yuvasında yaşarken her ne olduysa yaşamınız yitirmiş bir çocuk olduğunu öğreniyoruz.
Doğru-yanlış bilemiyoruz…
Eğer öyleyse, o yuvanın, bu devletin bir görevlisi olmaz mı cenazenin başında… Eşlik edemez mi, o minicik bedene son yolculuğunda…
Bu kadar mı duyarsızız?..
Hal böyleyse, bu çocuk yuvadan öbür dünyaya göçmüşse, hastalığı nedir, başına bir iş mi gelmiştir, neden son yolculuğuna o yuvadan kimse gelmemiştir, Sosyal Hizmetler İl Müdürü çıkıp bunun hesabını sorar herhalde…
(Bu yazı; olaya şahit olan bir okuyucunun Gün Haber’e anlattıklarından derlenmiştir)
Bir garip ölmüş diyeler
Üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin
Yunus EMRE