Neredeyse adliye binasına gelen 10 kişiden 3’ü bilişim suçu mağduru. Failler er ya da geç mutlaka tespit ediliyor ama. Ailelerde yaşanan acılar da yürek burkuyor. Ve daha acısı da çoğu mağdur 18 yaşın altında.
Nedense yazılı ya da görsel medyanın gündeme getirmediği ve görmek istemediği toplumsal bir yarayı gündeme getirmek ve bu konuda ailelerin ve gençlerin ne yapması gerektiğini belirtmek ve bilhassa gençler ve lise öğrencileri arasında artış gösteren bir suç unsurundan söz etmemek olmaz. Görev alanım olan adliye. Bu alanda çalışma sürdürdüğüm için yaklaşan tehlikenin farkına varılmasını çok istiyorum. Neticede bu çalışma kamu yararı içeriyor.
Gelişen bilişim dünyasında başkalarına zarar vermeyi amaç edinen kişiler, bu sayede çok fazla zaman harcamadan, kısa zamanda yüzlerce insana ulaşabiliyor. Aynı anda pek çok kişi ile iletişime geçilen sanal âlemde gönderilen metinler, ölüm tehdidi, küfür, hakaret de barındırabiliyor. Ayrıca, başkalarının e-postalarını okuma, kişisel şifre ve resimlerini kullanma, bunları alıp başkalarına gönderme, web-cam’lardan mahrem resimler çekme ve bunları yayma, şifre kırarak güvenlik bilgilerini ele geçirme eylemlerini kapsıyor.
Siber zorbaların bu kötü fiillere başvurma sebepleri ise oldukça farklı. 'Kimliği bilinmeyen daha güçlü olur' psikolojisiyle insanlara daha kolay zarar verme, gizemli, güçlü ve popüler olma isteği, özgüvensizlik ya da daha önceden siber şiddete maruz kalma diğer sebepler arasında yer alıyor. İş sadece bununla sınırlı kalmıyor elbette. Yaşanan olayların sayısı arttıkça internet kullanıcılarını bir şüphe sarıyor. Öyle ki bu endişe, takip ediliyor hissiyle sürekli tetikte beklemeye yol açıyor, hatta paranoyaklığa ya da hezeyan bozukluğuna kadar varıyor. Siber tehdide maruz kalma korkusundan, insanlar internet kullanamaz hale geliyor. Ayrıca bir kez tehditle karşılaşan, tekrar karşılaşmaktan korktuğu için siber zorbanın her dediğini de yapabiliyor. Hal böyle olunca, bu sanal tehdit karşısında birey, aile, hukukçu, eğitimci ve işin uzmanlarına büyük görevler düşüyor.
Siber ya da diğer adıyla sanal zorbalık (Cyber bullying), özellikle Batı’da kullanılan bir kavram. Bir kişinin, bir başka kişiyi internette sürekli taciz etmesi, baskı altına alması anlamına geliyor. Bilhassa öğrenciler, okulda iyi anlaşamadıkları başka çocuklara hayatı internette zehir ediyor. Zorbalık günümüzde okul bahçelerinden sanal aleme taşınıyor. Örneğin, geçtiğimiz aylarda sanal zorbalar yüzünden yaşanan intiharların ardından “sanal zorbalığı” mercek altına alan Avustralya ve İngiltere basını, aileleri sürekli uyarıyor. Avustralya Başbakanı bu olumsuz durumdan dolayı çocuk yaştaki gençler başta olmak üzere, ebeveynlere, “Daha dikkatli olun ve hemen polise bildirin” çağrısı yapmıştı.
Yaygın basını takip edenler hatırlayacaklardır. Avustralya’nın Melbourne kentinde yaşayan 14 yaşındaki Türk kızı Şeniz Erkan, kendisine ait sosyal paylaşım sitelerindeki hesaplarına girerek tehdit ve saldırılarda bulunan “sanal zorbaların” baskısına dayamayıp, intihar etmişti. Avustralya’da yaşayan Kıbrıslı Türk Erkan ailesi için, küçük kızları Şeniz’in intiharı beklenmedik bir anda gelmişti. Evlerinin yakınındaki demiryolunda trenin önüne atlayarak intihar eden Şeniz’in babası Şenol Aykut, “Hiçbir şeyden şüphelenmedik. Çok canlı, neşeli ve normal bir yaşamı vardı. Anneler, babalar evlatlarınıza dikkat edin. Sanal zorbaları, kızım intihar edene kadar duymamıştım. Bize anlatmadı” diyerek bu konudaki deneyimlerini paylaşmıştı.
Avustralya televizyonlarının gündemde tuttuğu olayla ilgili konuşan Şeniz’in ağabeyi Aykut Erkan, “Facebook dahil tüm hesaplarına girmişler. Onun adıyla herkese iğrenç mesajlar atmışlar. Cep telefonuna da tehdit, baskı mesajları gelmiş” diye konuşmuştu. Şeniz’in okulu Taylors Lakes Müdürü Geoff Pell de, polisin geniş bir soruşturma yürüttüğünü belirtmişti. Bu bağlamda, Şeniz’in bir süredir bazı öğrencilerin “kabadayılıklarıyla” baskı altında olduğu iddiası da incelenmişti. Avustralya Başbakanı Julia Gillard, Şeniz’in intiharı üzerine hükümetin kamu sistemleri için kurduğu siber-savunma sistemini ‘sanal zorbalığa’ karşı savaşla görevlendirmişti. 125 milyon dolarlık yatırımla kurulan sistemin uzmanları, Facebook, Google, MSN ve Yahoo başta, önde gelen sosyal paylaşım sitelerini takibe alarak çalışma sürdürecek.
Siber zorbalık günümüz koşulları içinde kaçınılmaz görünse de, hukukî olarak bu tehdide maruz kalmadan önce ve sonrasında yapılabilecek şeyler yok değil. İstanbul Bilgi Üniversitesi, Bilişim ve Teknoloji Hukuku Enstitüsü üyesi Av. Mehmet Bedii Kaya'nın verdiği bilgilere göre, sosyal mühendislik ve hack taktikleri ile teknolojik araçları kullanan saldırganlara ülkemizde ve dünyada hukukî olarak müdahale edilebiliyor. Anayasa'nın 20. maddesine göre açıkça herkes, özel ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip ve kimsenin gizliliğine dokunulamaz. Ayrıca Medenî Kanun da kişilik haklarının korunmasını düzenliyor. Hal böyle olunca, kişilik ihlalinin önlenmesine, sürmekte olan saldırıya son verilmesine, sona ermiş olsa bile etkileri devam eden saldırının hukuka aykırılığının tespitinin istenmesine izin veriliyor. Dolayısıyla eğer kanunlarda yer alan bir istisna ya da rıza yoksa yapılan her türlü kişisel veri kullanımı veya paylaşımı hukuka aykırı oluyor.
Kaya, siber zorbalığa maruz kalan birinin hukukî yollardan hakkını arama şekillerini şu şekilde özetliyor: "İlk olarak Cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunup, yasal sürece paralel öncelikler varsa ilgili sitesinin geliştirmiş olduğu kötüye kullanımı bildirme sistemi işletilmeli. Kişilik haklarını ihlal eden içeriğin yabancı bir web sitesinde yer alması kullanıcıları caydırmamalı. İnternet ortamındaki içerik sebebiyle eğer bir ihlal varsa, öncelikle bu içeriği paylaşan içerik sağlayıcısına, eğer buna ulaşılamıyorsa söz konusu içeriğin yer aldığı siteyi barındıran yer sağlayıcısına başvurmalı." Aileler çocuklarını takip etmeli ve yaşanan zorbalıklarda mutlaka yargıya güvenmeli. Failleri sahte isimle hesap açsa da mutlaka ele geçiyor çünkü.