Devletin kucak açıp adliyede işe yerleştirdiği gençlerden biri de yetiştirme yurdunda büyüyen 23 yaşındaki Tülay Kılıç.
Afyonkarahisar'da doğan Tülay Kılıç, ilkokula giderken yetiştirme yurduna verildi. Karadeniz Teknik Üniversitesi'ndeki bir önlisans programından mezun olduktan sonra Eskişehir Adliyesi'nde işe yerleştirilen Tülay Kılıç, dört yıldır Antalya Adliyesi'nde görev yapıyor.
Ailesinin kendisini ve iki kardeşini yurda verdiğini anlatan Tülay Kılıç şöyle konuştu:
"Düşüp elimi kanattığımda yanımda annem yoktu. Göz yaşlarım yastığımda hep izler bıraktı. Ağlasam da dinmedi. Düzelmesi mümkün olmayan cam kırıkları hep yüreğime batarak kanattı. Aslında yuvada kalmak, yurt çocuğu olmak küçükken kocaman olmaktır. Özlemdir, hasrettir. Tek başına hayata tutunmaktır. O yüzden çocukluğum yok benim, hayallerim var."
HAFTA SONLARI ÇOK ZORDU
Yurtta yetişen çocuk olmanın hayatın çemberinden önce geçmek olduğunu anlatan Tülay Kılıç, "Yuvaya verildiğimde ilkokul öğrencisiydim. Yuvaya gittiğim gün bir sürü kardeşim, bir sürü annem oldu. Bir odada yedi kişi kalıyorduk. Sabahları genelde yurt müdürü kaldırırdı bizleri. Bizler ona hep 'müdür baba' derdik. Elinde müzik aletiyle bizleri uyandırırdı. Bir de Recep usta adlı aşçımız vardı. Depodan yiyecek almamıza izin verirdi. Kahvaltımızda genellikle peynir, zeytin reçel, çay ve bazı günlerde kızartma, sosis, sucuk çıkardı. O zaman çok sevinirdik. Kahvaltısını yapan odasına çıkıp bakıcı annesinin üstünü giydirmesini beklerdi. Benim bakıcı annem Fatma ablaydı. Kahvaltısını yapan, giysisini giyen yollara dökülürdü. Her günümüz böyleydi. Hafta sonları ise benim ve bazı arkadaşlarım için çok zordu. Çünkü camlarda, kapılarda birilerini beklemek zor, çok zordur. O zamanlar öğrenmiştik kimsesizliği. Neden bizler yalnızdık? Neden hayatımız böyle diye kendi kendimize sorardık. Her gece 'belki' diyerek yattığımız günleri bilirim. İnsanların o küçük yaştaki bizlere acıması bizleri çok üzerdi" diye konuştu.
PİKNİKLERİ HİÇ SEVMEZDİK
Çocukluğunda piknik ve yerli malı haftası yapıldığında çok üzüldüklerini de anlatan Tülay Kılıç, şöyle devam etti:
"Piknikleri ve yerli malı haftalarını hiç sevmezdik. Çünkü bizlere kek yapacak annemiz yoktu. Bu nedenle ev yapımı bir şey götüremezdik. Hele ki okul toplantıları bizler için en zor olanıydı. Annemiz ve babamız olmadığı için okul toplantılarına yurt görevlileri giderdi. Genelde öğretmenlerimiz bizim hırçınlığımızı ve yaramazlığımızı anlatırdı yurt görevlilerine. Büyüdük, liseli olduk. O zamanlar gençliğe adım atma heyecanı var içimizde. O zamanlar üç saatlik çarşı izni vardı. O üç saatte ne yapabilirdik ki? Yedik, içtik, gezdik tozduk. Kimse bize şunu yap, bunu yapma demedi. Kimse az ile yetinmeyi, dışardaki hayatı anlatmadı. Ne ev kızı gibi oturmayı öğrendik, ne ev işi yapmayı bildik. O an ne yapmak istiyorsak yaptık. Çok serbest çok rahat büyüdük. Kendiliğimizden büyüdük. Yurt müdürümüz dahil olmak üzere bütün çalışanlarımız çok iyiydi. Ama akşam oldu mu yanımızda müdür baba olmuyordu. Bir yurt müdürü ile bakıcı anneler hangi birimize yetebilirdi ki."
Okuldan mezun olduktan sonra devletin kendisini işe yerleştirdiğini anlatan Tülay Kılıç, "Devletimizden Allah razı olsun. Bizi iş sahibi etti. Her birimiz güzel yerlerde. Ben şu an Antalya Adliyesi'nde memur olarak çalışmaktayım. Benim işyerim de yuvam gibi. Savcılarım, hakimlerim, müdürlerim, arkadaşlarım, hepsi çok kıymetli insanlar. Onları ve işimi severek yapıyorum. Mutluyum ve umutluyum. İçimdeki o masum çocukluğumu ise çok özlüyorum" diye konuştu.
Mustafa KOZAK/ANTALYA, (DHA) -