Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, Karadeniz Teknik Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi ve Çukurova Üniversitesi'nin işbirliğiyle 26- 30 Ekim tarihleri arasında Antalya'da düzenlenen 'Ulusal Su ve Sağlık Kongresi' başladı. Uluslararası katılımlı kongre, Kremlin Palace Hotel'de düzenleniyor.
Bu yıl ilk defa düzenlenen ve 1000'e yakın katılımcı, 120 konuşmacının katıldığını belirten kongre başkanı Prof. Dr. Seçil Özkan, içme- kullanma suları, ambalajlı sular (doğal kaynak suları, içme ve mineralli sular), yüzme suları, yüzme havuzları, su kirliliği, afetlerde su yönetimi, toplu yaşam alanlarında su, su kalitesinin izlenmesi ve laboratuarlar, ulusal ve uluslararası su mevzuatı gibi konulardan oluşan suya dair her şeyin ele alındığını söyledi.
SU ZENGİNİ DEĞİLİZ
Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Prof. Dr. İrfan Şencan, son yıllarda ülkemizin su sıkıntısı yaşanan ülkeler arasında olduğuna işaret ederek, “Artık su zengini olmadığımız hepimizde bilgi halinde yerleşti. İçme, ambalajlı, kaplıca, yüzme suları gibi alanlarda bakanlık bünyesinde yaklaşık 3 bin 500 personelle hizmet veriyoruz. Güvenli suya erişim konusundaki en önemli görev belediyelerimizin" dedi.
MEVZUAT KARMAŞASI VAR
Türkiye'de suyun kaynaktan alındıktan itibaren çok sayıda kurumun yetkisi olduğunu belirten Orman ve Su İşleri Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürü Prof. Dr. Cumali Kınacı, Türkiye'de 1926'da Kurtuluş Savaşı sonrasındaki şartlarda öncelikle insanlara temiz içme suyu temini için çıkartılan Su Kanunu'nun hala kullanıldığını, kurumlar tarafından sonradan çıkartılan mevzuatların birbiriyle çeliştiğini ve bazı yerlerde de boşluklar olduğunu söyledi. Türkiye'de su yönetimiyle ilgili önemli bir mevzuat karmaşası olduğunu, bunun giderilmesi ve acil bir su kanunu çıkarılması gerektiğini belirten Prof. Dr. Cumali Kınacı, hazırlanan taslak kanunun Başbakanlığa gönderildiğini, ancak TBMM çalışamadığı için henüz çıkarılamadığını kaydetti.
KAYIP ORANI YÜZDE 64
Türkiye'de suyun temininin büyükşehir belediyeleri ve özel idarelere ait olduğunu belirten Prof. Dr. Kınacı, "Bunun karşılığında özellikle büyükşehir belediyeleri halktan su ve atık su parası topluyor. Bunun maksadı suyla ilgili hizmetlerin yerine getirilmesi. Ancak istediğimiz verim, performans hiçbir zaman sağlanamıyor. Bunun sebebi yerel yöneticilerin bu konuya gerekli hassasiyeti göstermemesi. TÜİK'e göre Türkiye'deki şebekelerdeki kayıp yüzde 43. Ancak bu resmi anketle toplanan bir rakam. Bizim yaptığımız çalışmada ise yüzde 60'ları bulduğunu, hatta aştığını gösteriyor. Örnek olarak kendi doğup büyüdüğüm Malatya'da TÜİK'e göre yüzde 34 su kaybı var. Ancak oradaki su kanal idaresi genel müdürüyle yaptığım görüşmede, bunun yüzde 64 olduğunu görüyoruz. Burada demek ki suyun önemli bir kısmının kaybolduğunu veya bedelinin toplanamadığını görüyoruz. Bu Ağrı'da yüzde 82, Bodrum'da yüzde 73. Bodrum gibi çok ileri hayat standardına sahip bir yerde bile su kayıp ve kaçağı oldukça yüksek" diye konuştu.
BÜYÜKŞEHİRLERDE ARITMA TESİSLERİ YETERLİ DEĞİL
Yeni kurulan büyükşehir belediyelerinin altyapılarını tam tamamlayamadığını belirten Prof. Dr. Kınacı, “Geçen yıl büyükşehirlerde özellikle yer altı su kuyularının çoğunluğunda koliform bakteri olduğunu tespit ettik. Bunun üzerine acilen halk sağlığı kurumuyla birlikte dezenfeksiyon tebliği çıkarıldı ve yayımlandı. Bu da bu konunun özellikle yerel yönetimler açısından önemini ortaya koyuyor" dedi. Prof. Dr. Kınacı, yerel yönetimlerin bu konuya özellikle önem göstermeleri ve sorumluluklarını yerine getirmeleri gerektiğini vurguladı.
AB KRİTERLERİNİ BİR KISMI İZLENMİYOR
Türkiye'de AB kriterleri kapsamındaki içmesuyu kriterlerine bakıldığında 41 parametrenin sürekli izlenmesi gerektiğine değinen Prof. Dr. Kınacı, büyükşehir belediyelerinin bir kısmını izlemediğini gördüklerini ve önemli bir risk oluşturma potansiyelinin mevcut olduğunu kaydetti. Belediyelerin 'aleyhimize kullanılır' endişesiyle bazı bilgileri vermekten kaçındığını da anlatan Prof. Dr. Kınacı, su gibi önemli bir konuda bilgilerin saklanmasının daha sonra daha büyük sorunlara yol açabileceği uyarısında bulundu.
SÜRGÜNLER ARITMALARDA ÇALIŞTIRILIYOR
Belediyelerde sürgün personelin arıtma tesislerinde görevlendirildiğini de belirten Prof. Dr. Kınacı, Trakya'da adını vermediği bir ilden şu örneği anlattı:
"Bulgaristan sınırındaki bu ilimizde suyla hiç ilgili olmayan kişiler görevlendirilmiş. Onlar da gitmiyor ve arıtma tesisine girmeden su şebekeye veriliyor. En kaliteli elemanları su arıtma ve teminine vermeleri gerekiyor."
SUYA DOKUNUN
Sağlık çalışanları olarak herkese 'suya dokunun' dediklerini belirten İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Recep Güloğlu, “Bana göre sadece su sadece su değildir. Evrendeki, insandaki dengesiyle, muhafazası, korunmasıyla çok özelik taşır. Suyun ekonomik, askeri, tıbbi, teknik, diplomasi sayısız yönleri vardır. Hayati yönleri söz konusudur" dedi.
ORTA VE BATI ANADOLU'DA ARSENİK TEHLİKESİ
BM raporlarına göre 7 milyara yaklaşan dünyada 2 milyara yakın insanın ileri derecede su sorunu yaşadığını belirten Karadeniz Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Necati Tüysüz, “Dünya nüfusunun 4'te 1'i sağlıklı su sorunu yaşıyor. Su kaynaklarımız kirlenmektedir. Canlıların, insanların doğrudan kullanabildiği su miktarı kısıtlıdır. İnsani faaliyetler nedeniyle suyun kirlenmesi de birçok sağlık sorununu getirmektedir. Türkiye'de orta ve batı Anadolu'da yoğun arsenik nedeniyle su kaynakları kirlenmekte ve halkın bu sorundan muzdarip olduğunu bilmekteyiz. Yerel yönetimlerin suyu bu tür nedenlerden dolayı önceliğe alması ve öneminin farkında olmaları son derece elzemdir. Hem şu an yaşayan topluma, hem gelecek nesillere yapacakları en büyük hizmet bu olur" dedi.
Mehmet ÇINAR/ANTALYA, (DHA) -