Yeniden konumlandırma, Ergenekon sanığı aday, eski kadroların küçümsenmesi ve finansman, seçimdeki büyük hatalar oldu. Kampanyanın kökten yanlışlığı da ölümcül hata olarak eklendi.
Çünkü “Türkiye rahat bir nefes alacak” sloganlı kampanya, “AKP döneminde halk mağdur edildi, fakirleştirildi. Demokrasi yozlaştı. Biz iktidara gelince düzelteceğiz” diyordu.
Oysa AKP döneminde kaybeden kesimler zaten CHP’nin seçmeniydi. CHP’nin ulaşmak ve ikna etmek zorunda olduğu seçmen ise “nefes alamama” gibi bir durum hissetmiyordu.
Yeni CHP: Deve mi kuş mu?
CHP’nin yeniden konumlamasıyla ilgili olarak yapılan ikinci stratejik hata, Ergenekon sanıklarının aday gösterilmeleriydi. Zira Ergenekon sanıklarının adaylığı “Yeni CHP” ile formülize edilen stratejik yönelime kökünden darbe vurdu. Ergenekon sanıklarının adaylığı seçmenin zihnini karıştırmakla kalmadı, bazı sol ve liberal oyların kaybedilmesine de neden oldu. Çünkü CHP’nin yeniden konumlanmasına ait olarak orta yerde giderek belirmekte olan şey ne kuş, ne de deveydi; bir devekuşuydu!
Ergenekon sanıklarının adaylığı açıklandıktan sonra, Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığı ile CHP’ye sempati duymaya başlayan sol aydınların desteği de kaybedildi. Merkez sağdan son anda partiye alınan isimlerin CHP listelerinden aday gösterilmeleri de benzeri bir problem yarattı. 20-30 yıldır milletvekili elde edilemeyen illerde aday gösterilseler bir taktik başarıya dönüşecek olan bu yöntem, sağdan oy getirmediği gibi metropollerdeki garanti sandalyelerin bir kısmının merkez sağa ikram edilmesine yaramış oldu.
Eski kadroların gücü küçümsendi
CHP’nin yaptığı üçüncü stratejik hata, partinin eski kadrolarının ve cari teşkilatlarının gücünün küçümsenmesiydi. Deniz Baykal dışında son 15-20 yıldır parti yönetiminde kilit pozisyonlarda bulunmuş olan hiçbir isim milletvekili adayı gösterilmedi. Daha da beteri, adaylık için istifa etmeye cesaretlendirilen il ve ilçe başkanlarından da neredeyse kimse listelerde kendini bulamadı. İlave olarak seçime bir kaç ay kala üç büyük ilin yönetimleri toptan değiştirildi. İstanbul il yönetimi, seçim arifesinde bir kez daha yenilendi.
Doğal olarak partinin cari örgütüne hakim olan eski yapı, top yekün bir tasfiye harekatıyla karşı karşıya olduğunu algıladı. Ve sonuçta parti teşkilatları, seçim için çalışacak motivasyondan uzaklaşmış oldu. Ortaya çıkan iklim yüzünden, kendi bölgelerinde seçmenlerle güçlü bağlara sahip olan eski yöneticiler ve eski milletvekilleri kampanyaya destek olmak yerine köstek olmayı tercih ettiler.
Bas bas paraları Leyla’ya!
Dördüncü hata; seçim kampanyası sürecinde CHP parti teşkilatlarının ihtiyaç duyduğu finansman desteğinin verilmemesiydi. Hazine yardımı ve aday adaylıkları dolayısıyla partinin kasasında bulunduğu bilinen yaklaşık 100 milyon TL’lik bütçenin neredeyse tamamı genel merkez tarafından kullanıldı. İl örgütlerine ya hiç para gönderilmedi, ya da sembolik rakamlar gönderildi. Örgütler finansman olmadan yapılamayacak pek çok kampanya görevini bu nedenle yerine getiremedi.
Çünkü parti yönetimi televizyon reklamlarıyla seçimlerin kazanılabileceğine inanmıştı. Parti yönetimi “Örgüt seçim kazandırmaz, seçim kaybettirir”e inandırılmıştı. Kampanyada “Mümkünse örgüt karışmasın“ anlayışı hakimdi. TV reklamlarıyla seçimin kazanılabileceğine o kadar inanılmıştı ki, kampanya sürecinde yapılanların seçmeni ikna edip etmediğini araştırmaya dahi bütçe ayrılmadı.
Oysa ki demokrasilerde seçim kazanmak bu kadar basit bir iş olsaydı, medya veya sermaye sahipleri bunu kendileri yapardı. Parti teşkilatlarına da gerek kalmazdı!
‘Türkiye rahat bir nefes alacak!’
Nihai ve öldürücü hata seçim kampanyasının stratejisinin kökten yanlışlığıydı. “Türkiye rahat bir nefes alacak”sloganıyla yapılan kampanya biz seçmenlere şunu söylüyordu:
“Türkiye, AKP iktidarları döneminde ekonomik olarak kaybetmiştir. Halk mağdur edilmiştir, fakirleştirilmiştir. Demokrasi yozlaşmıştır. Biz iktidara gelince bunları düzelteceğiz; herkese rahat nefes aldıracağız.”
Seçim kampanyaları toplumsal algılarla ilgili bir profesyonel alandır: Algıları esas alır ve işini algıların üstüne bina eder. Kısa sürelerde onu değiştirmekle uğraşmaz. Uğraşsa bile başaramayacağını bilir.
Gerçek ya da değil; Türkiye ekonomisi ile ilgili net olan toplumsal algı şudur: 2002 - 2011 yıllarında Türkiye ekonomisi iyileşmiştir. Açık kaynaklarda pekala bulunabilecek onlarca bağımsız araştırma gösteriyor ki, Türkiye’deki çoğunluk, geçmişle kıyasladığında, AKP iktidarları dönemindeki ekonomik gelişmelerden ve kendi durumundan memnun. Bazı seçmen kesimleri AKP’nin demokrasi ve devlet yapılanması konusunda attığı kimi adımlardan ürkse de çoğunluk memnun olduğunu ifade ediyor. 12 Eylül referandumunun sonucunda seçmenin yüzde 58 oranıyla AKP’yi ödüllendirmiş olmasının nedeni de buydu zaten.
İşte bu yüzden CHP’nin “nefes aldırma vaatli” kampanyası seçmeni harekete geçirmedi. Çünkü, AKP iktidarları döneminde kaybeden kesimler zaten CHP’nin seçmeniydi. CHP’nin ulaşmak ve ikna etmek zorunda olduğu seçmen çoğunluğu ise “nefes alamama” gibi bir durum hissetmiyordu.
TV reklamlarının dili karamsar ve negatifti
Şubat sonundan itibaren CHP’nin profesyonel reklam filmleri birbiri peşi sıra TV kanallarında yayınlamaya başladı. Aile Sigortası, CHP Manifestosu, Çocuk Bütçesi, Söz Veriyoruz, İşçi Bayramı, Çiftçi Filmi gibi hedef kitlesi farklı olan filmler beş ay boyunca onlarca kanaldan, yüksek bir toplam izlenme oranı (GRP) elde edecek şekilde yayınlandı. CHP’nin TV reklam filmlerinde duygusal tonu yüksek bir dil kullanıldı. Filmlerin seslendirmesi parti lideri Kemal Kılıçdaroğlu tarafından yapıldı. Ama CHP kampanyasının tonu karamsar ve dili negatifti. Reklam filmlerinin kareleri karanlık görüntüler, fakirlik, umutsuzluk ve endişe içeriyordu. Kampanya özetle bir sosyal adalet kampanyasıydı: Aileler sigortalanacak, sosyal yardım alanlar utandırılmayacak, emeklilerin maaşı ayarlanacak, çocuklar süt içebilecek, vs...
En önemli şey unutulmuştu: CHP kampanyasında ülkenin topyekün geleceğine ilişkin bir toplam vizyon yoktu. Ne bir Türkiye hayali, ne de bir büyük umut! Varsa bile bunu seçmen anlayamamıştı.
ÇALIŞMA İNTERNETTE İYİ SAHADA İSE SIKINTILIYDI
CHP ilk kez bu seçimde internette varlık gösterdi. Sosyal medyada çeşitli denemeler yaptı. Her ne kadar AKP ile kıyaslanacak oranda olmasa da www.chp.org.tr , www.herkesicinchp.com, www.seffafsayfa.com gibi resmi CHP sitelerinin yanısıra il başkanlıkları ve bazı adaylar için web siteleri açıldı. “CHP Sosyal Medya” adıyla oluşturulan parti içi birimi, bir taraftan sosyal medyada tohumlama yapmaya uğraşırken, diğer taraftan AKP’nin reklam filmlere internetten viral videolarla cevap veriyordu.
Saha işleri ise sıkıntılıydı. İl yöneticilerinin bir kısmına göre örgütlere propaganda malzemesi dağıtımı yönetilemiyordu. “Yıllarca bu konuda deneyimi olan parti çalışanları bir tarafa bırakıldı. İşe yeni alınan tecrübesiz görevliler propaganda malzemelerinin dağıtımını organize edemedi. Tonlarca afiş, broşür depolarda kaldı.”
Mitinglerde yaşananlar bundan farklı değildi. Kemal Kılıçdaroğlu planlama hataları yüzünden her gün ülkenin bir ucundan bir başka ucuna sürüklendi. Siyasi iletişim tecrübesi olmadığı anlaşılan kişilerce hazırlanan içeriksiz ve AKP’nin belirlediği gündeme cevap yetiştirme gayretindeki metinlerle, Kemal Kılıçdaroğlu’nun verimi ve ikna gücü zayıflatıldı.
SONUÇ:
Stratejide yapılan hata, taktik çabalarla bertaraf edilemez!
12 Haziran akşamı alınan sonuç CHP yönetimi için bir felaketti. Yüzde yüzde 30’un üzerine ulaşacağına kesinlikle inanmış olan yönetim hüsrana uğradı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçim gecesi yaptığı konuşma bu şaşkınlığın tüm izlerini taşıyordu. Seçim gecesi için Genel Merkez önünde hazırlanmış olan konuşma kürsüsü ve Kılıçdaroğlu’nun açıklaması sırasında yaşananlar, kampanyanın yönetiminden sorumlu olanların ne kadar hazırlıksız ve amatör olduklarının açık özetiydi.
Özetle CHP tarihinin en yüksek bütçeli kampanyası, seçmeni ikna etme ve CHP’nin oylarını artırma konusunda sınıfta kaldı. CHP’nin yüzde 25- 27 bandındaki durumunu değiştiremediği gibi, MHP lehine gelişen seçmen kaybını dahi önleyemedi. Siyasi iletişim tarihine geçecek kadar önemli hezimetlerden biri yaşandı. Bir kez daha ortaya çıktı ki, stratejide yapılan hata, taktik çabalarla düzeltilemiyor! Bir kez daha ortaya çıktı ki, doğru strateji olmadan yaratıcılığın hiç bir anlamı olmuyor.
CHP ve CHP’nin lider kadrosu, ülkeyi rakibinden daha iyi yönetebileceğine seçmeni ikna edemediği için kaybetti. Kılıçdaroğlu’nun kişisel heyecanı ve olağanüstü bireysel eforu bu bağlamda sonuçsuz kaldı. Zaten 13 Haziran hesapları yapmakta olan parti içi muhalefet, seçimden sonra derhal harekete geçti. Ama bu kişiler kısa sürede eski çamların bardak olduğunu anladı. İşler artık eskisi gibi değildi. “Yeni CHP” yerine, “Yeniden CHP” şeklinde formülize etmeye çalıştıkları eskiye dönüş çabaları sonuçsuz kaldı. Kurultay toplamak için aradıkları imzaların sayısı 250’yi bile bulamayınca strateji değiştirdiler. Taleplerini “Yeni CHP”yi temsil ettiğine inandıkları isimlerin yönetimden uzaklaştırılmasına indirgediler. Parti içi muhalefet başaramadı ama Kılıçdaroğlu seçimin faturası birilerine kesti.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir yılda MYK’da yapmış olduğu dördüncü değişikliğin detayları bu nedenle önemlidir. Görünen o ki, CHP liderliği seçim yenilgisinin faturasını, seçim kampanyasının yönetiminden sorumlu olanlara değil, “Yeni CHP”ye kesiyor. Ve “Eski CHP”ye dönüş sinyalleri veriyor. Eğer durum gerçekten buysa, CHP’yi ve Türkiye’yi daha sıkıntılı günler bekliyor demektir. (Milliyet)