Dünyada “anadilde savunma hakkı” diye bir kavram olmadığını, sadece tercüman hakkı olduğunu belirten Günal, bunun bir taviz olduğunu, sonraki aşamasının da federasyonun ilanı olduğunu söyledi. Birkaç günlük açlık grevi tiyatrosu sonucu, teröristlerin talebi olarak yasal düzenleme yapıldığını, tutuklu Milletvekilleri ve askere sıra gelince “Yargı bağımsız” denildiğini belirten Günal “ama Türk Milletini kandıramayacaksınız” dedi. Atatürk döneminin Dersim Mebusu Diyap Ağa’nın “Biz Kürt değiliz, Türk’üz” sözüne dikkat çeken Günal, “Milleti bölecek kanun çıkarmayın.” dedi.
AKP-PKK-BDP Üçlüsü Tiyatroyla Milleti Kandırıyor!
“Anadilde savunma” adında çok kötü bir tiyatro seyrediyoruz ve malesef seyirci kalıyorsunuz. MHP olarak kaç yıldır uyarıyoruz, TRT Kanunu ile TRT 6 kurulmaya başladığında bunun nereye gideceği belliydi. Bunun resmî bir ikinci dil yaratma ve iki toplumlu bir devlet inşa etme çabası olduğunu biz dört-beş yıl önce söylemiştik.
Büyükşehir kanunu tartışırken konuşma hakkımızı elimizden aldınız, ben konuşma yaparken burada hepiniz üstümüze yürüdünüz değil mi? Şimdi, bölücülerle yaptığınız anlaşma bu kadar derin midir ki olanlara sessiz kalıyorsunuz, açıkçası hâlâ anlayabilmiş değilim.
Dünyada Anadilde Savunma Yok! Tercüman Hakkı Var!
Bunun neresi ana dilde savunma? Ana dilde savunma ne demek? Hangi ülkede var? Hiçbir ülkede sizin Genel Kurul kürsüsünde anlattığınız şekilde “ana dilde savunma” diye bir şey yok. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde de, Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nde sadece tercümanın, çevirmenin yardımından ücretsiz olarak yararlanma var. Bu da şu anda Türk hukukunda zaten var. Bunun gerisi lafügüzaf. Neyin tiyatrosunu çeviriyorsunuz bize?
Ey Türk Milleti, bu oynanan oyuna inanmayın! Yapılan, ikinci bir dille ikinci bir suni devlet yaratmaktır. Anayasa Uzlaşma Komisyonu üyelerinize sorun, Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu’ya sorun! BDP “Bölge başkanlığı” teklifini sunmuş, AKP de arkasından “yarı başkanlık, başkanlık” diye bir sonraki aşamasını zaten tartışmaya başlamış. Bunun nereye gideceğini biz size söylüyoruz. Bunun laf cambazlığıyla, Sayın Bakanın orayı azarlaması, buraya bağırmasıyla üstü kapanmaz! Çıkın söyleyin kardeşim “Biz anlaştık, bunu da yapacağız, sakıncasız buluyoruz.” deyin, millet de ne olduğunuzu anlasın, biz de susalım.
Kanun açık, tercüman bulundurma hakkı her yerde var, Avrupa’daki söylediğiniz ülkelerde de, Almanya’da, Avusturya’da söylediğiniz yerlerin hepsinde tercüman bulundurma hakkı var! Söylediğiniz davalar o dilde savunma için değil, tercümanın parasını suçluya ödettirdiği için geri bozulmuş. Lütfen, kavramları birbiriyle karıştırmayın!
Teröristlere Kanun, Askere ve Milletvekillerine Hapis Cezası!
Bunu zaten AKP’nin ağlamadan sorumlu ve dağa çıkma merakı olan Başbakan Yardımcısı söyledi: “Bu konuda kanun hazırlaması için Adalet Bakanına Başbakanımız talimat verdi.” dedi. Ben de komisyonda kendisine dedim ki: Sayın Bakan biz de mi dağa çıkalım? Milletvekilleri tutuklu, söylüyoruz. “Yargı var.” diyorsunuz. Bütün komutanlar içeride hain olmuş, hainler komutanın yerine geçirilmiş, kahraman olmuş. Diyoruz ki: Bunlara bir şey yap. “Yargı var.” diyorsun. Peki, bunların nesi var da iki gram açlık grevi yaptılar diye ertesi gün kanun teklifi, tasarısı hazırlıyorsunuz? Nerede samimiyet? Lütfen kimseyi kandırmayın. Mecliste birtakım oyunlarla, medya manipülasyonlarıyla millete doğru olmayan şeyleri anlatmaya çalışıyorsunuz. Ama Türk milletini kandıramazsınız!
Dersim Mebusu Diyap Ağa: “Biz Kürt Değiliz, Türk’üz!
Bu yanlış kanunu hararetle savunanların ve Kürt kökenli vatandaşlarımızın hakkını savunduğunu iddia eden milletvekillerinin de dikkatine sunuyorum. 1931 yılında Enver Behnan Şapolyo’nun, Yenigün gazetesinde, Dersim Mebusu Diyap Ağa’yla yaptığı röportajın çok kısa bir kısmını sizlere okuyacağım. Diyor ki: "Gâvur Anadolu'yu sardı. Hepimizi bir düşünce aldı. Din, diyanet, ırz, namus, Türklük tehlikeye düştü. Bir Paşa çıkmış adı Mustafa Kemal’miş, bizi de mebus yapmak istedi. Bu zaman bizden iki mebus istedi. Herkes korktu. İhtiyar halimle vatanı kurtaranların yanına koşmayı, hatta başımı bile vermeyi göze aldım. Bana ‘gitme ölürsün’ dediler. Zaten herkes mahvoluyor, varam, gidem, onlara ulaşam, hep beraber ölek dedim.”
“Sen hiç kürsüye çıktın mı?" diye soruyor. Diyap Ağa şöyle cevap veriyor: "Bir kere Lozan Konferansı sırasında kürsüye çıktım. Aha bizim memleket ahalisi Kürt’müş, orada bir Kürt Hükûmeti kuracaklarmış. Bunu duyunca kızdım, kürsüye çıkıverdim. Gene sustular. Lâilaheillâh Muhammedünresullâllah dedim. Gerek Şafiî, gerek Hambelî, gerek Hanefî hepimizin kıblesi birdir. Meclisimiz, kulübümüz, milletimiz, dinimiz birdir. Biz Kürt değiliz, biz Türk'üz. Hepimiz Lâilaheillâh demişiz. Şimden sonra mı, ayrı bir din, ayrı bir millet olacağız dedim. Gene el çırptılar, İsmet Paşa kürsünün yanına gelmiş, o da el vurdu ve coşkuyla bana katıldı.” Diyap Ağa’nın bu sözlerini hepinizin dikkatine sunuyorum ve sizlerin vicdanına sesleniyorum: Milletimizi bölmek için kanunlar çıkarmayın!