İstanbul’da yaşıyorum. Son iki (genel değil ama) yerel seçimde oyumu iki sandıkta da AKP’ye vermiştim.
Kararımı çoktan verdim, bu defa oyum CHP’ye... Oysa, okurlarımın iyi bildikleri gibi, CHP’ye çok eleştirim var. Bu partinin saflarında otoriter Kemalizm, baskıcı laiklik ve tek-kültürcülük yandaşları, askeri vesayete özlem duyanlar önemli bir yer tutuyor. CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye başkan adayının doğru tercih olup olmadığını bilmiyorum. İki dönemdir görev yapan AKP’li belediye başkanı Kadir Topbaş, görebildiğim, bilebildiğim kadarıyla, başarılı oldu. Ona oy verdiğim için pişmanlık duymadığımı söyleyebilirim. Erdoğan ve çevresindeki klik, her işe olduğu gibi, İstanbul’un işlerine de karışmasaydı, Topbaş belki daha da başarılı olurdu.
Peki, o zaman niye oyum CHP’ye? Şöyle düşünüyorum: Eğer burası normal bir demokrasi olsaydı, büyük rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasıyla gündeme gelen ve bir kısmını da kabullendiği suç iddiaları karşısında Erdoğan’ın başbakanlıktan istifa etmesi gerekirdi. Fakat öyle yapmıyor. Artık iyice kullanılmış, kabak tadı vermiş “Fethullahçı komplo” bahanesine sığınarak iktidarda kalmak için elinden gelen her şeyi yapıyor.
Ama Türkiye artık “benden olmayan vatan hainidir” diyerek toplumu kutuplaştıran, birbirine düşüren; hakkındaki yolsuzluk iddialarının soruşturulmasını engellemek için hukuk devletini yerle bir eden; ülkeyi kargaşaya, keyfî ve otoriter bir tek – adam yönetimine doğru götüren; dışarıda ülkenin itibarına zarar veren bir başbakan tarafından yönetilemez.
Evet, AKP bu seçimden Erdoğan ve kliğinin beklentisi doğrultusunda birinci parti çıkabilir. Çünkü bu, bir yerel seçim. Birçok yerde AKP’li belediyelerin başarılı olduğunu düşünenler az değil. “Rüşvet her zaman vardı, bu iktidar hiç olmazsa sosyal yardımlarla, genel refah artışıyla durumumuzu iyileştirdi; alternatif göremiyoruz…” diye düşünenler de çok olabilir. Yolsuzluğun boyutlarını henüz kavrayamayanlar ve açılan soruşturmayı “günah işleme özgürlüğü”nün ihlali olarak görenler de hesaba katılmalı.
Ne var ki Erdoğan artık toplayabileceği oyların cumhurbaşkanı seçilmesine yetmeyeceğini gördü; beklentisini iyice düşürdü: “Birinci parti olursak, bu milletin dürüstlüğümüzü tasdik ettiği anlamına gelir…” demeye başladı. Parti tüzüğünü değiştirip dördüncü dönem başbakan olmaya hazırlanıyor. Zira partinin denetimini elinden kaçıracak olursa, yargılanmaktan kurtulamayacağını düşünüyor olabilir.
Bu seçimden AKP birinci parti çıksa da, oyları hatırı sayılır bir şekilde gerileyecek olursa, bir umut, AKP’nin aklı başında yöneticileri ve milletvekilleri, Erdoğan ve kliği ile yola devam etmenin partiye büyük zarar vereceğini görebilir; AKP kendisini düzeltme imkanı bulabilir.
Öte yandan Sayın Kılıçdaroğlu’nun hukuk devleti için verdiği mücadele takdire şayan. Bu mücadeleyle desteğini artırdığını gören CHP, belki diyorum, otoriter Kemalizm’den, vesayetçilikten arınıp özgürlükçü ve çoğulcu demokrasiyi kararlılıkla savunur hale gelebilir. Parti içindeki Yenilikçi grup bu yönde az da olsa umut veriyor. CHP’nin gerek oturduğum Beşiktaş ilçesinde, gerekse memleketim Ayvalık’ta, başarısız belediye başkanlarını yeniden aday göstermekten imtina etmiş olması da hayra alamet.
Sonuç olarak: Bu yerel seçim Erdoğan hükümeti için bir güven oylamasına dönüştü. Bu koşullarda ve yukarıda saydığım nedenlerle 30 Mart’ta oyumu, AKP’nin karşısındaki en güçlü rakip olan CHP’ye vereceğim. Okurlarımı da CHP’ye oy vermeye çağırıyorum. Bu seçim rüşvete, yolsuzluğa, yönetimde keyfiliğe ve otoriterliğe “dur” demek için bir fırsat.