Yaşanan süreçte “erken seçim” istemenin halkın tercihlerine saygısızlık olacağını söyleyen Deniz Baykal, Meclis Başkanlığı’na aday olma nedenini ise “Böyle bir süreçte deneyimli ve birikimli birine ihtiyaç duyulacak olması” diyerek açıkladı
Dünkü telefon sohbetimizde, Meclis’i açış konuşmasının bundan sonraki sürecin nasıl yürütülmesi gerektiğini özetlediği üzerinde durduk. Erdoğan görüşmesine ilişkin iddialar ve parti içinden yöneltilen ithamları da değerlendirdi.
Baykal’ın mesajları özetle şöyle:
UZLAŞMA ARTIK MECBURİYET:
Konuşmamın dikkatle değerlendirildiğini görmekten çok memnunum. Ben Türkiye’nin çıkışını böyle görüyorum. Türkiye’nin niye buraya geldiği, buradan çıkışın yol haritası var konuşmamda. Demokrasi ile cumhuriyetin çatıştırılmaması, hukukun üstünlüğünün temel alınması, siyasetin temeline hukukun yerleştirilmesi gerektiğini söylüyorum. Ve uzlaşma artık bir mecburiyet. Demokrasi lütuf değil, mecburiyet. Şimdi böyle bir noktaya geldik.
ÖZELEŞTİRİ YAPIN:
Diyorum ki demokratik bir rejimde din ve inanç özgürlüğünün gereği olarak cemaatler, dini örgütlenmeler çıkabilir. Din ve vicdan özgürlüğü varsa bundan kaçınılmaz. Onlar kendi aralarında dayanışma geliştirir ve dini inançları doğrultusunda yoksullara yardım ederler, eğitimin yaygınlaşması için gayret gösterirler. Bunlar sosyal ve insani faaliyetlerdir, normaldir. Ancak sıcak siyasetin ve bürokrasinin içinde mevzilenmeleri olamaz. Bu durum laikliğin önemini keşfetmek durumunda bıraktı bizi bir kez daha. Bu herkes için bir özeleştiri çağrısıdır.
SOYADINA GÖRE MAHKUM EDEMEYİZ:
(Meclis tablosunu nasıl buldunuz? Başkanlıkta Dilek Öcalan ile birlikte Meclis’i yönetmek size ne düşündürdü?) Bunlar doğal manzaralar. Türkiye’de hepimiz biliyoruz ki hukuk şahsidir. Kimsenin soyadı onun mahkûm edilmesi için onun adına bir gerekçe olamaz. Biz soyadlarını yasaklamıyoruz. Aynı soyadından belki binlerce insan var Türkiye’de. Onlardan birisi milletvekili gelseydi ne yapacaktık? Hısım, akrabasıymış, yeğeniymiş... Ne yapacaksın yani soyunu, sopunu da mı mahkûm edeceğiz? Bunun bir suçluluk ifadesi olarak kabul edilmesi bizim hukuk, demokrasi anlayışımızla bağdaşamaz.
İNCE DEMOKRASİYE GEÇİYORUZ:
Meclis’i işler hale getirmek önümüzdeki en önemli sorun. Yemin törenindeki tabloyu herkes gördü. Temsil aşamasında güzel bir tabloydu. Bu temsiliyet, çok renklilik, çoğulculuk çok güzel ve yeni bir gerçeği Türkiye siyasetinin. Bu gerçekten yola çıkarak bunu işler kılabilmek lazım. Türkiye temel bir sürü konusunu çözebilir hale gelmelidir. Bu yapı bir şanstır. Tek boyutlu yapılarla yürüdük. Onun da kendine göre avantajı, dezavantajı var. Hızlı karar alıyor, istediğini yaptırıyor. Ama çok ciddi sorunları da var. Türkiye tartıştığımız noktaya geldi ve toplum tepki gösterdi. O dönemi geri plana attı. Şimdi diyor ki daha güç, daha karışık ama işlerliğini sağladığımız zaman Türkiye’deki demokrasiye bir sıçrama yaptıracak yeni bir durum var. İnce demokrasiye geçiyoruz şimdi. Bu ince demokrasinin gereğini yapabilmemiz lazım. Bu Türk siyasetine meydan okumadır. ‘Hadi bakalım bunu yapın’ diyor. Bunu Avrupa yapıyor. Hiçbir aşamasında sorun çekmiyor. ‘Bizde çıkar’ diyorlar. Çıkmasın. Demokrasimizin bir yeni aşamaya geçmesini sağlamakla yükümlüyüz. Bunu başarırsak muhteşemdir. Ben bunun yollarını anlatmaya çalışıyorum.
SAÇMA SAPAN İDDİALAR:
Erken seçime yönelmek millete yanlış yapmak demektir. Demokraside bunu hiç düşünmemeliyiz. Milletin o kararı bu şekilde almasının gerekçeleri var. Millet niye bu noktaya geldi? Birilerine ‘sen çok fazla oldun’ deme gereğini duydu. Birilerine biraz daha fazla destek olma tercihi içine girdi. Sana ‘fazla haksızlık yapılıyor’ dedi. Bu tabloyu kabul edeceğiz ve makul bir süre saygı göstereceğiz ve onun gereğini yapacağız. Ama vatandaşa, ‘sen yanlış yaptın arkadaş, değiştir bunu. Eski düzene döneceğiz’ demek doğru bir yaklaşım değildir. Ben bunu bütün temaslarımda anlatmaya çalışıyorum. Sayın Cumhurbaşkanı ile görüşmemin ana teması da buydu. Ama kimse buna inanmak istemiyor tabi. ‘Sen 20 milletvekilini koparacaksın. Ondan sonra sana başbakanlık mı teklif edecekler’ gibi saçma sapan şeyler söyleniyor.
SEÇİM SONUCU TERSİNE DÖNEBİLİR:
Erken seçimin ne sonuç vereceğini de bilemeyiz. Tersine de dönebilir. Kim yararlanır, kim yararlanmaz belli olmaz. Aynı tablo çıkarsa ne yapacağız? Üçüncü bir seçim mi yapacağız? Millet, ‘ne yapıyorsun sen kardeşim, niye benim üstüme geliyorsunuz. İşinizi çözün’ derse ne yapacağız? Bakın yüzde 87’lik bir katılım oranının dünya çapında önemi var. Yüzde 95 temsil var bugün parlamentoda. Bu muhteşem bir şey. Bunun kıymetini bilmeliyiz. Koalisyon kimlerle olur bilemem ama Türkiye işlemeli. Bunun işlemesi demek bu gerçeğe saygı gösterilmesi demektir. Parlamentoda belli bir temsiliyet noktasına gelmiş anlayışların şimdi birbiriyle sorumlu bir ilişkiye girmesi gerekiyor.
Partimi gözüm gibi sakındım
KİMSE ONURUMA LAF EDEMEZ:
Parti içinden, dışından bir sürü saçma sapan iddiaya hedef oldum. Ben siyasi ahlakıma, siyasi karakterime, siyasi onuruma, bunca yıl, geride bıraktığımız gerçekler yaşandıktan sonra kimsenin laf etmesini kabul edemem. Kimsenin o konularda bir suçlama yapmasını da anlayışla karşılayamam. Ben siyasette yalan söylemem. Kimseyi aldatmaya çalışmadım, kimsenin arkasından entrika kurmadım. Partime ihanet diye bir olayın içerisinde hiçbir zaman olmadım, olmam. Bunca gerçek ortadayken, bu partinin yıllarca ben kurucusu olmuşum, 18 yıl genel başkanlığını yapmışım, ayrıldıktan sonra yine gözüm gibi sakınmışım, beni de rahatsız eden olaylarda bile herkesi sükunete davet etmişim. ‘Durun karıştırmayın’ ortalığı demişim. Böyle bir duygunun içerisinden gelen ben, Cumhurbaşkanı ile görüşmemde başbakanlık pazarlığı yapacağım. Birilerinin ihtimal vermesi bile beni tasavvur edemeyeceğiniz kadar yaralar. Buna şiddetle tepki gösteririm. Bu iddiaların sahibi kimse, ‘bunlar yalan’ diyerek tek tek sayarım. ‘Genel Başkan’a bilgi vermedi’ diyorlar. Konuştum, aynen aktardım. Bilgi vermeden gittiğim yalan. ‘Orada kendi durumunu’ konuştu, büyük yalan.
Sorumluluk duydum
ADAYLIĞIM KOALİSYONA YANSIR MI GÖRECEĞİZ:
(Meclis Başkanlığı’na aday olmanız Ak Parti-CHP koalisyonu için bir işaret mi?) Onun şartları çok farklı. Bu beni aşan bir iş. Daha koalisyon görüşmeleri başlamadı bile. Meclis Başkanı seçimi tamamlandığı noktada da başlamamış olacak. Anladığım kadarı ile Başkanlık Divanı kurulduktan sonra görev verilecek. Önce bu iş bitecek. Benim adaylığım, bu iş hükümet kurma çalışmalarına yansır mı, nasıl yansır, tersine bir yansıma olur mu bunları yaşayacağız, göreceğiz. Kafamda ‘şu model bu model diye’ bir şey yok. Elbette bir iktidar bir muhalefet olacak. Kim olursa olsun iktidar iktidarlığını bilerek uyumlu bir şekilde işbirliğini yapsın. Artık kimse kimseye hiçbir şey dayatamaz. Hukuk esas olsun, ahlak esas olsun. Ve bu arada da ülkenin ekonomik ilerlemesi, kalkınması esas olsun. (Bu tablodan koalisyon çıkar mı?) Elbette. Her şey mümkün. Ama esas olan bu parlamentoyu işletmek. Dün (önceki gün) yemin eden parlamentoda her şey var. Bu parlamento sadece temsiliyetle yetinemez. Bu temsiliyeti bir kaosa, kargaşaya, dağınıklığa mahkum etmeden işler, üretir ülkeyi yönetir hale getirmek lazım.
BU TABLOYU ÖNCEDEN GÖRDÜM: (Neden istediniz Meclis Başkanı olmayı?) Bu kişisel isteklerle olan bir iş değil. Neden bu parlamentoda yer tutmak istediğimle başlamam lazım. Türkiye’nin böyle bir tabloya doğru gitmekte olduğunu görüyordum. Yeni bir tablo geliyor, belli. Bu tablonun içerisinde deneyimli, iyi bir birikimi taşıyan, benim arkada bıraktığım bütün o dönemleri dikkate alınca bu nitelikte birisinin orada zaman zaman söylemesi gereken, söyleyeceği doğru söz olabilir, bir katkı olabilir diye düşündüm. Bu dönemde bir görev ve sorumluluk düşebilir duygusu içerisindeydim. Bu sorumlulukla hareket ettim. Ve bunu o zaman da söyledim arkadaşlara. Bakın böyle bir döneme giriyoruz. ‘Bu seçim kısa bir süre sonra yenilenmek zorunda kalabilir’ diye günler önce konuşuyordum ben Antalya’da arkadaşlarıma. Kendi partimin üyesi olan milletvekilleri ve onun dışındaki milletvekilleri, ‘evet böyle bir ortamda Deniz Baykal’ın katkıları olabilir, onun orada bulunmasında yarar olur’ duygusu içinde olurlarsa bunun gereğini yapmak, bu sorumluluğu yerine getirmeye çalışmak bir siyaset adamının temel sorumluğudur.
MEDENİ BİR TARTIŞMA YAPTIK: (Kılıçdaroğlu ile Erdoğan görüşmesi konusunda çok sert bir tartışma yaşadığınız iddia ediliyor): Biz orada medeni bir tartışma yaptık Sayın Genel Başkan’la. Öyle bir tartışmadan sonra ‘iftarı beraber açalım deyip iftar sofrasına yanına beni davet etmesi böyle bir ölçüsüz durumun olmadığını ortaya koyar. Beraber iftar açtık, herkes de görüyordu. Güle oynaya, şakalaşarak iftardaydık. Ondan sonra da üçüncü buluşmamızı yaptık bugün (dün).
GENEL BAŞKAN SAĞDUYUYLA HAREKET ETTİ: Bunların Genel Başkan nezdinde bir karşılık görmediği ortada. Bu kadar gerçek dışı iddianın, yıpratma çabalarının sergilendiği ortamda Sayın Genel Başkan büyük bir sağduyu ve olgunlukla partinin derli toplu bir şekilde bu sürece katılmasına öncülük etmiştir. Bu çok açık. Bu önemli bir olaydır. Her kafadan bir sürü şey çıkıyordu ama bunlar Genel Başkan’ın sağduyusu karşısında etkisiz kalmıştır.
Serpil Çevikcan / Milliyet -