AKM Aspendos Töreni’nde düzenlenen ödül törenine Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın, Antalya Baro Başkanı Av. Zafer Köken ve çok sayıda gazeteci ve hukukçu katıldı. Uğur Mumcu Gazetecilik Vakfı Başkanı Gürdal Mumcu’nun mesajının da okunduğu törende Antalya Baro Başkanı Av. Zafer Köken, Uğur Mumcu’yu ölümünün 18’inci yıldönümünde daha büyük bir hüzünle andıklarını belirterek, “Çünkü ülkemiz özelliklede hukuk alanında çok büyük sorunlar yaşanmakta. İçinde bulunduğumuz süreçte bu kavramın içeriği sorgulanmakta. Verdikleri cezalar nedeniyle ve yaptıkları soruşturmalar nedeniyle hakim ve savcılarımız sürülmekte, yaptıkları savunmalar nedeniyle avukatlarımız tutuklanmakta” dedi.
İstanbul Baro Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal’ın katılamadığı törende yerine ödülü İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Hasan Kılıç aldı. Antalya Baro Başkanı Av. Zafer Köken’den ödülü alan İstanbul Barosu Yönetim kurulu Üyesi Hasan Kılıç, İstanbul Baro Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal’ın, bu özel ödülü herkesin sessizliğe büründüğü bu dönemde Türkiye’deki tüm hukukçular adına aldığını konuklara iletti.
Av. Zafer Köken’den ödülünü alan Ankara Barosu Başkanı Prof. Dr. Metin Fevzioğlu ise, aldığı en anlamlı, en güzel ödüllerden biri olduğunu belirterek, “Ama kuşkusuz aldığım en hüzünlü ödül. Keşke o hepimizin yiğidi aslanı, toplumun önünde o göğsünü yine yolsuzluklara, gericiliğe siper etseydi de biz bu ödülleri almasaydık. Bu ödülü başta her Türk aydını adına emaneten teslim alıyorum” dedi.
Bugünkü işlerin toplumda birer numara verilerek başlatıldığını dile getiren Prof. Dr. Metin Fevzioğlu, şunları söyledi, “TC kimlik numarası, ‘ne kadar güzel, artık devlet dairelerinde işler kolaylaşıyor’ dedik. Birde baktık ki tek elden her şey kontrol ediliyor. Sonra sokak başlarına kameralar kondu, ‘ne güzel, güvenliğimiz sağlanıyor’ dedik. Birde baktık ki evimizden çıktığımız andan itibaren gözlenmeden hiçbir yere gidemiyoruz. Ceza muhakemesi kanunu, TCK değişti, ‘bundan sonra yağma da, gasp da suç olacakmış’ dediler. Çılgınca alkışladık. Birde baktık gizli tanıklık geldi. Dediler ki ‘bundan sonra Susurluk olmayacak işte gizli tanıkla önlenecek.’ Gördük ki dağda terörist kovalayan kahramanlar, kovaladıkları teröristlerin gizli tanık ifadeleriyle zindanlara atıldılar. Yatak odalarına kameralar yerleştirildi. Kamerayı yerleştirenleri el birliği ile yerden yere vuracağımıza, görüntülerdeki kahramanları yerden yere vurduk. Bir lira borçlusun denildiğinde ‘ispatla ya da ispatlasın’ diyebildik ama ‘vatan haini’ dediğinde bir savcı, suçlananın suçsuzluğunu ispatlamasını bekledik. Tıpkı Ortaçağ’daki gibi. Kalemli kuvvetlerin eline hayatında belki de silah almamış, şiddete karşı durmuş kişilerin hükümeti devirmek üzere komplolar içinde olduğuna inandırıldık. Demokrasi adına müdahale verildiğini sandık. 12 Eylül sonrasında siyaseti ayıp bildik. Siyasi partileri zararlı, sivil toplum örgütlerini uzak durulması gereken oluşumlar olarak benimsedik. Bilinçli şekilde apolitik bir toplum yaratılmasına el birliği ile destek verdik. Ondan sonra da nasıl olur da bugünlere geliyoruz diye hayıflanıp durduk.”
YUMURTA ATAN ÇOCUKLARI DAVA ETTİK
Referandum döneminde üniversitelerin ve birkaç baro dışındaki barolar birliğinin sustuğunu da söyleyen Prof. Dr. Metin Fevzioğlu, “Onun yerine boy-pos, soy-sop tartışıldı. ‘Yurtdışına çıkış özgürlüğü bundan böyle bana verilecek’ diyen komik genç adamların reklamlarına bakarak ‘yetmez ama evet’ dedik. Öğrencileri dövdük, ‘40 değişik açıdan izledim kendini kasten yere attı faul yok’ diyen siyasileri demokrasi adına alkışladık. Ve yeni şiddetlere, yeni insan hakları ihlallerine peşinen ‘evet, yetmez daha devam’ dedik. Yumurta atan çocukları dava ettik, onları savunan avukatlara hakaret edilmesine ses çıkarmadık, hatta ‘nasıl oluyor da kendini bir avukatla savunuyor, bu avukatlarda zaten sivil toplum örgütleri ile ilişkilidir’ diyenleri ileri demokrasi kalesi Avrupa Birliği ile müzakere yapmak üzere görevlendirdik. Birileri ağzını açtı, birileri bir söz söylemeye kalktı, ‘aman istikrar bozulmasın, ekonomi çok iyi gidiyor’ dedik. ‘Benim sanığım senin sanığın’ ayrımlarına prim verdik. ‘Haksızlık kimden gelirse kime yapılırsa haksızlıktır’ demeyi bir türlü beceremedik” diye konuştu.
TEK ÇÖZÜM SİYASET
Ülkemizin önünde bir tek çözüm olduğuna da işaret eden Prof. Dr. Fevzioğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü, “İlkeli, düzeyli, hukuka uygun, demokrasiye bağlı laik cumhuriyetin temel ilkelerini kendisine bayrak edinmiş bir siyaset. Başka çözüm yoktur. Bizim beklentimiz siyasetin mazeret değil çözüm üretmesidir. Sivil toplumun siyasetçilere önemli bir ders vermesinin zamanı gelmiştir. Sivil toplum olmamış kurumsallaşmamış toplumlar susan, korkan, susmayı marifet bilen toplumlar dikta rejimi, faşizm ile yönetilirler. Faşizmin tek panzehiri vardır ne olursa olsun konuşmak. Gelin söz verelim birlikte başaralım.”
Uğur Mumcu Özel Ödülü ve Anma etkinliği Şair Ataol Behramoğlu’nun şiir dinletisi ile son buldu.
|
|
Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır. Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım. |