Gelenekselci yapının aşısı ile büyüyen bazı gösteri mekanları ve o mekanların yönetimleri ile yaşadığı sıkıntılar, erken yaşta yazmak zorunda kaldığı manifesto “laraerium”, bir performansçı için fazla yakışıklı bulunması ve ruhunun bedeninden hep önde gitmesi gibi sebeplere bağlı olarak 25 yaşında hayatını kaybeden sanatçının vasiyetindeki notu değerlendirilerek Mart 2015’de en sevdiği ülke Avusturya’ya gömülmesine karar verilmişti. İlk etapta vasiyetin tamamını kamuoyu ile paylaşmayan basın danışmanı Badegül Uçan “şimdilik vasiyette geçen ‘beni bu ülkeye gömmeyin. Bunlar ruhumu da rahat bırakmazlar şimdi’ sözleri önemli, bunu bilmemiz hepimiz için yeterli “demişti. Uçan, dün “işte o vasiyet” özel notu ile vasiyetin tamamını haber siteleri ile paylaştı. Vasiyeti, içeriği ve temas ettiği duygular üzerinden kısımlara ayıran ve o kısmı anlatan cümleleri bularak bir ana ve birden fazla yan başlık atan projenin mimarı Kıvanç Dönmez ise vasiyetin isim babası oldu. Vasiyeti finalde yazdığı manifesto “laraerium” a bağlayan Dönmez’in vasiyeti adını, en can alıcı kısımlarından biri olan “yakında o yer” den aldı. İşte “yakında o yer” adını taşıyan vasiyeti ile yeniden ArasCan Dönmez.
“Yakında o yer” adlı vasiyetin tamamı:
Kısım Bir: Çölde Deve
Sıcak var. Bu sıcak baş edilmez. Amuda kaldırır da insanı bir daha yere indirmez. Nasıl ki her hayvan ve her vasıta çöldeki kuma batmadan kolaylıkla gidemez, ben de öyle. Çölde her zaman su bulmak güç olur çünkü. Kavurucu sıcaklar su kaybına, terlemeye sebep olur. Tanrı, çölün şartlarına uygun bir hayvan yarattı oysa. Adı deve mi ne? Ayaklarının tabanı yastık gibi yumuşak. Bu nedenle diğer hayvanların aksine kuma batmaz. Uzun müddet yiyip içmeden yaşayabilir. Ben değil. Çölde aç kalan deve, dayandığın açlığı çık gel de bana bir ver hele. vücudundaki yağları yakarak lüzumlu gıdasını temin eden deve… Hörgücü yağ deposuna sahip olan deve. Uzun çöl yolculuğunda yedek gıda depon olan hörgücünü yavaş yavaş azaldığında kendini besleyebildiğin için açlığı mesele edinmeyen deve.
Susuz yaşayabilen deve. Kızgın kumlar üzerinde ağır yükün altında bir hafta su içmeden yol alabilen… Bu şaşılacak özellik sadece sende…
Yağ depon olan hörgücün aynı zamanda su kaynağın demek. Bilim adamlarının bile aklının almadığı kimyevi hadiseler var demek sende ve bunlar neticesinde, hörgüçteki yağı suya da döndürmektesin gerektiğinde. Yağ, hem gıda, hem de su ihtiyacını karşılamakta böylelikle.
Kısım İki: Huyu Bozuk Yarasa
Ben oysa, huyu bozuk bir yarasa. Dinlenirken baş aşağı duran, kanatları ile vücudunu örte. Yağan yağmurlar kanatlarım üzerinden aşağı akarak vücudumu ıslanmaktan korur o kadar. Kapalı yerlerde tavana yapışıp baş aşağı durur aşağıda olan biten her şeyin farkına varırım.
Kışlık yiyeceğimi koyacak yer bile bulamam ben. Kışın aç kalmamak için uyurum bu yüzden. Uyurken vücudumdaki yağı azar azar tüketirim. Yağ tabakam sayesinde üşümemiş de olurum.
Sivri sinek ve mahsule zarar veren böcekleri yerim. Gübremden istifade edilir. Gübrem ziraat dışında, barut yapmak için güherçile imalinde kullanılır. Memeli hayvanlar içinde uçabilen tek hayvanımdır. Ses dalgalarına karşı muazzam hassasımdır. 200 bin frekanslı sesleri rahatlıkla duyarım. Hâlbuki insan, azami 20 bin titreşimi ses olarak duyar. Karanlık gecede rahatlıkla bir yere çarpmadan uçarım. Uçarken, kanat çırparken insanların duyamayacağı yüksek frekanslı sesler çıkarırım. Bu sesler bir cisme çarpınca bana hemen geri akseder. Bu cisimlerin hareketli veya sabit olduğunu anlarım. Ona göre vaziyet alırım. Bu sayede avımı yakalar, düşmanımdan kaçarım.
Kısım Üç: Kalbin yüz dili.
Alternatif gösteri mekanlarını saran bir yarasaydım. İçerde ne kadar böcek varsa hepsini yedim. Sanattaki mahsule zarar veren ne kadar böcek varsa. Sanatı o böceklere yem etmedim. Gübrem zanaat dışında araç yapılmak için tahrip gücü imalinde kullanılacak. Memeliler içinde bu kadar uçabilen tek performansçıyım. Ses dalgalarına karşı muazzam hassasım. 200 bin frekanslı sesleri duyamasam da frekansı insan olan sesleri on, yüz, bin demeden iç-dış ses diye elemeden tanır ve duyarım. Susar gibi duranların susmadıkları yerden başlar duymaya kulaklarım. “Dudaklar sussa da kalbin yüz dili varsa…” der de öyle duyar kulaklarım. Platforma geldiğimde karşımda beni izleyeduranların önce kalplerine dokunur ayalarım ve aldığı titreşim kulağıma ulaşınca hareketi tamamlar solum sağım. Karanlık sahnelerde rahatlıkla bir yere çarpmadan uçarım. Uçarken, kanat çırparken insanların kusacağı hakikat sesleri çıkarırım. Bu sesler bir cisme çarpınca bana hemen geri akseder. Bu cisimlerin hareketli veya sabit olduğunu anlarım. Ona göre vaziyet alırım. Bu sayede avımı yakalar, düşmanımdan kaçarım.
Kısım Dört: Nükhet Duru-Büyüme Çocuk
O gece kaçamadım. 23 Şubat 2014 saat 21:00’de, Kadıköy’de bir gösteri mekanıydı yer. Performans hayatımın son performansı “İyi Geceler James Dean-Süt”de karşımda “bu gece burada kim bilir yine neler olacak” diye bekleyen performans takip ederler ve önceki haftalarda yaşanan süt krizi üzerine “Sanatta süt krizi: ArasCan Dönmez” adlı belgeseli çekmeye gelen özel bir üniversitenin belgesel birinci sınıf öğrencileri… Ama… Ben hem performans hayatımı hem de performansı bitirmek üzere yapmayı düşündüğüm o konuşmaya başladıktan ve alternatif tiyatro mekanları ile yaşadığım sorunları masaya yatırdıktan sonra… O gece bana ev sahipliği yapan mekanın işleteni hanım üst kattaki reji odasından topuklu ayakkabıları ile merdivenleri inlete inlete aşağıya inip salona geldikten ve giriş kapısına dayağı poposu ile ona en uygun olan pozisyonu aldıktan ve sağ eli ile entarisinin bir ucunu dizine kadar çekip şu uyarıyı yaptıktan sonra: “Hadi çıkın artık. Sürgüyü çekiyorum. Hiçbir mekan ve sahibi ya da yönetimi hakkında seni burada bu şekilde konuşturmam. Seyirci de sen de defol şimdi buradan.” O gece de performansın bir gereği olarak yere döktüğüm süt etrafa sıçrayınca ve mekan bundan zarar gördüğü konusunda ısrarcı davranınca. Performansın ana şarkısı olan Nükhet Duru’nun “Büyüme Çocuk” unda geçen “büyümeye özenme çocuk. İnsanlar büyüdükçe küçülürler. Dışları temizlendikçe içleri kirlenir. Para denir, aşk denir, şöhret denir. Bütün iyilikler menfaatlerde erir” şiiri bir anda gecenin hakikati olup karşımıza dikilince… Ben ve seyirci dışarı atıldıktan ve belgeselci öğrenciler içeride rehin alınıp her birine tek tek “görüntüler hiç bir yerde paylaşılmayacak” imzası attırılarak, tehditle benimle olan bağlantıları kesildikten yani bir faşizanlığa imza atıldıktan sonra…
Kısım Beş: İntihar!
Yarasa düşmanı tanıdı ama kaçamadı. Kaçamazdı. Çünkü karşısındaki cisimler aynı anda hem hareketli hem de sabitti. Ne yukarıdan aşağı ne de aşağıdan yukarı yapışıp kalacağı bir yer bulamadı yarasa, çıplak kaldı. Sanatın bekçileri sanattan geçit vermiyordu artık ona. Sanatı kendi sanat anlayışı üzerine ekip biçen hasat zamanı mahsulü tel elden geçiren ve sanatı o elle tek tipleştirenler el öpenleri oraya buraya sığamaz kadar çoksa da şimdi bu yarasa da o eli öpsün, el öpenleri daha da çoğalsın istiyorlar. Yarasa o eli alır ısırır ve sonra kendini alır bu ülkeden kaçırır. Birazdan büyük boşlukta bozulacak büyü ve huyu bozuk bir yarasa leşi, yere dökülmüş bozuk bir sütten son bir kez emip yılan onu sokmadan intihar edecek.
Kısım Altı: Beni bu ülkeye gömmeyin!
Performanslarımın tüm hakları beni ve performanslarımı sahiplenecek olan bir Performans Akademisinindir. Onlar benim çocuklarım ve hepsi akademi öğrencilerine emanet. Yalnızca bu Türkiye’de bir akademi olmasın. Ayrıca beni de bu ülkenin mezarlarından birine gömmeyin, bunlar ruhumu da rahat bırakmazlar. Sevdiğim üç ülke var. Avusturya, Londra ve İtalya. Hangisi sahiplenirse cenazeyi, verin gitsin. Bol bol süt getirin tabutun başına, beni sütle gömün ne olur. İnek sütü olur, keçi sütü olur fark etmez. Süt olsun yeter ki, olur da bulursanız birkaç damla anne sütü, malum ben anne sütünü doğarken alamadım, ölürken bana hediyeniz olur.
Kısım Yedi: Yakında o yer!
Yeni bir hayat beni bekleyen şimdi. Herşey yeniden, doğanın rahminden, tanrının elinden! Bu kez bir deveyim. Susuz yaşayabilen deve. Kızgın kumlar üzerinde ağır yükün altında bir hafta su içmeden yol alabilen… Bu şaşılacak özellik sadece bende…
Yağ depom olan hörgücüm aynı zamanda su kaynağım demek. Bilim adamlarının bile aklının almadığı kimyevi hadiseler var demek bende ve bunlar neticesinde, hörgüçteki yağı suya da döndürmekteyim gerektiğinde. Yağ, hem gıda, hem de su ihtiyacımı karşılamakta böylelikle. Sıcak var. Bu sıcak baş edilmez. Amuda kaldırır da insanı bir daha yere indirmez. Nasıl ki her hayvan ve her vasıta çöldeki kuma batmadan kolaylıkla gidemez, ben de öyle. Çölde her zaman su bulmak güç olur çünkü. Kavurucu sıcaklar su kaybına, terlemeye sebep olur. Tanrı, çölün şartlarına uygun bir hayvan olarak yarattı şimdi beni. Adım deve mi ne? Ayaklarımın tabanı yastık gibi yumuşak. Bu nedenle diğer hayvanların aksine kuma batmam. Uzun müddet yiyip içmeden yaşayabilirim. Çölde aç kalsam da, vücudumdaki yağları yakarak benim için lüzumlu olan gıdayı temin ederim hemen. Uzun çöl yolculuğunda yedek gıda depom olan hörgücüm yavaş yavaş azaldığında kendimi besleyebildiğim için açlığı mesele edinmem ben. Gidiyorum şimdi bir bilinmeyene. Göreceğim güzel şeyler var. Nefes almak istiyorum ve yaşamak, yaşatmak değil. Yakında o yer, göründü görünecek, sonra bir “laraerium” onu yok edecek.
ArasCan Dönmez/ 24 Şubat 2014 saat 21:00 Cihangir/İstanbul
Arascan Dönmez’in “Laraerium *” Adlı Manifestosunun Tam Metni:
Gerçek “doğru” bilinmek istenen. Doğru bilinmek istenen “inanıldığı” kabul edilen. İnanıldığı kabul edilen “algılandığı” zannedilen. Algılandığı zannedilen “arayışı” içine girilen.
İdrak edilen: Her şey hem var hem yok. Hem yakında hem uzakta. Hem az hem çok. Hem tek hem çift. Hem evet hem hayır. Hem içeride hem dışarıda. Hem dikey hem bükey. Hem gerçek hem değil.
Yüce olanı arayarak ve o arayış içinki hakikat diye izi sürülen şeyi yorarak, yararak geçecek bir ömür. Doğmak ön, ölmek arka ise aradakiler ne bilinmeyecek. Var olduğu söylenen “gelecek”in hesabı yalnızca mekanik ve kronolojik düzlemde bilinmek istenen zaman ile beklenecek “az önce”, “şimdi” ve “biraz sonra”.
Düşünce düşüneninden bağımsız bir varlık alanı edinemeyecek hiç kendine. Genç bir zihinle kat edilmesi için kişinin kendinin, evrenin yasaları ile uyum gerekecek. Döngüsel mantık işlerleşecek “kabul”e ne yer vererek ne de vermeyerek.
Ve bu ne baş olacak ne de son…
Göğün altındakiler gibi ve yerin üstündekiler
Gaybın içindekiler gibi ve dışındakiler
Tekler gibi ve çiftler
Varlar gibi ve yoklar
Azlar gibi ve çoklar
Evetler gibi ve hayırlar
İçerdeler gibi ve dışardalar
Dikeyler gibi ve bükeyler
Gerçekler gibi ve değiller
Sonra karşılığını bulacak. Bastırılmayacak, aşılmaya çalışılmayacak. Kaçılmayacak. Açılmayacak. Kapanmayacak. Hatırlanmayacak. Unutulmayacak. Var edilmeyecek. Yok sayılmayacak. Hareket ne olacak ne de olmayacak. Sadece duracak. Büyük boşlukta temsil edilecek. Sese, aksiyona, biçime, içeriğe, ışığa, kurguya ve görüntüye gereksinim duymayacak. Bakacak… Gördüğü şey zuhura gelecek. Bir papatyanın kasımpatıya bir çam ağacının palmiyeye özenmediği noktada kendi karekökünü alınca bir homosapien özün ritmi nedir, görülecek. Performans buna denecek. Karşı çıkmak için imdada bir küskü yetişecek. Eylemi gerçekleştirmek içinse bir “laraerium” bulmak yetecek.
* Laraerium: Antik roma evlerinde küçük tapınma mekanı ya da kutsal köşe.
19 Mayıs 2009 (Başlangıç tarihi) 19 Mayıs 2013 (Bitiş tarihi)