Türkiye ’de anket ve kamuoyu araştırmalarının büyüklüğü 500 milyon lirayı aşıyor. Üstelik bu sadece ‘ölçülebilen’ kısmı...
Bir de genellikle yerel yönetimler ve kamu ihalelerinden oluşan bölüm var ki, onun da büyüklüğünün 400 milyon lirayı aştığı tahmin ediliyor. Yani toplam 900-1 milyar liralık bir ‘anket pazarı’ mevcut...
Sektörde 2000’i aşkın uzman, veri toplamak için de yarı-zamanlı 20 binden fazla anketör çalışıyor.
Sektörün 2023 hedefi en az 1 milyar dolar. Eğer Türkiye’de bu kadar sık seçim yapılırsa çok daha kısa sürede bu hedefe ulaşılmasına şaşmamalı. Zira, 10 yıl öncesine kadar seçim araştırması denildiğinde bir kaç firmanın adı bilinirken şimdi takip etmek bile zor.
Hemen her gün bir medya kuruluşunda, özellikle de internet sitesinde anket yayınlanıyor. Hatta seçim bittikten sonra bile “Bu pazar seçim olsa...” diye başlayan anketler yayınlanmaya devam ediliyor.
Peki bu kadar çok anket bu kadar kısa sürede nasıl yapılıyor? Üstelik bazıları “16 bin 500 kişiye sorduk”, “Tüm illeri kapsıyor..” gibi bilgiler içeriyor. Küçük bir hatırlatma: TÜİK dahi o düzeyde değil henüz.
Tüm tartışma ve soru işaretleri de tam bu noktada başlıyor zaten...
BU KADAR SAPMA OLUR MU?
Özellikle son Cumhurbaşkanlığı seçimi, anket şirketlerine yönelik ciddi bir kamuoyu güvensizliğini beraberinde getirdi. Böyle bir güvensizlik en son 2002’de yani AK Parti ’nin ilk iktidara geldiği seçimden sonra yaşanmıştı. Oy kamplaşmasının bu denli keskinleştiği ve henüz 4 ay önce bir yerel seçim yapılmışken, 10 Ağustos’ta 6 puanlara varan sapmaların mantıki bir açıklaması hâlâ yapılabilmiş değil. Sadece Konda, kamuoyundan ‘özür’ diledi ve her türlü incelemeye kapılarını açtığını ilan etti.
TÜAD: 10 FİRMA YANIT VERMİYOR
İşte Türkiye’nin kamuoyu araştırma firmalarını temsil eden tek derneği olan Türkiye Araştırmacılar Derneği (TÜAD) de, seçimden sonra ortaya çıkan bu tablo karşısında harekete geçti. Yasal herhangi bir yaptırım gücü olmamasına karşın, kamuoyunu aydınlatmak amacıyla 'etik' bir soruşturma başlattı. Ve tüm firmalara ‘evrensel araştırma standartlarında’ kullanılan kriterleri içeren bir takım sorular göndererek yanıtlamalarını istedi.
TÜAD yönetimi soruşturmayla ilgili şu açıklamayı yaptı: “İncelemenin gerekçesi kamuoyunda geniş yansıması bulan manipülasyon iddiaları ve anket yapılmadığı halde yapılmış gibi medyada sonuç açıklandığına dair söylentilerdir. İnceleme için özel bir İnceleme Kurulu oluşturuldu. İlgili firmalar TÜAD üyesi olmadıklarından, dernek tüzük ve yönetmeliklerinde belirtilen profesyonel araştırma kuralları ve etik kodlarla ilgili bir zorunlulukları yoktur. Bu nedenle inceleme ancak gönüllülük esasına göre yapılabilmektedir.
TÜAD tarafından verilen süre 02.09.2014 tarihi itibarı ile dolmuştur. Buna göre gönüllü işbirliği davetine olumlu cevap vermeyen firmalar şunlardır: A&G, Gezici, Sonar, Denge , ORC, Konsensus, Pollmark, Andy-Ar, Desav, Mak Araştırma firmaları. Davete Konda Araştırma Şirketi olumlu cevap vermiştir. İnceleme Kurulu’nun TÜAD Güvenilir Araştırma Belgesi standartları çerçevesinde hazırladığı süreç soruları Konda’nın değerli yöneticilerine iletilmiş bulunmaktadır.”
TANRIKULU: YANLIŞ YAPAN FİRMA CEZALANDIRILSIN
CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da geçen hafta “seçim öncesi açıkladığı yanlış sonuçlarla halkı manipüle eden anket şirketlerinin cezalandırılmasını” öngören bir kanun teklifi hazırladı.
Teklif, 2 puanlık hataların dışında 5-6 puanlık yanılmalarda anketlerin taraflı kabul edilmesini ve kamuoyu algısının yönlendirilmeye çalışıldığı gerekçesiyle şirketlere büyük cezalar verilmesini öngörüyor.
Buna göre, manipülasyon yapıldığının tespit edilmesi hâlinde şirketler birlikte çalıştıkları belirlenen partiden fatura karşılığı aldığı ücretin 50 katı idari para cezası ödeyecek. Şirket yetkilileri de ayrıca 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacak.
Tanrıkulu, kanunda değişiklik yapılmasını öngören teklifinin gerekçesinde manipüle edilmiş anket sonuçlarına dikkat çekerek şöyle diyor: "Seçmenin nabzını yoklamak için araştırma şirketleri tarafından yapılan kamuoyu araştırmaları son yıllarda güvenilirliğini yitirmiştir... Halk nezdinde sonucun belli olduğu hissiyatının oluşmasına neden olan bu durum seçime olan katılımı düşürdüğü gibi adayların eşit şartlarda yarışma ihtimalini de ortadan kaldırmıştır."