CHP lideri TESEV'e üye olamaz!
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun TESEV üyesi olduğunu yazmamın ardından başlayan tartışma sürüyor. Doğaldır... 'CHP Genel Başkanlığı' koltuğunda oturan herhangi bir kişinin, TESEV gibi tartışmalı ve spekülasyonlarla anılan bir kuruma üye olduğunun ortaya çıkması, hem parti kamuoyunda, hem de çeşitli çevrelerde ele alınır.
Pazar günü, "yazı çok uzamasın" diye Kılıçdaroğlu'nun "TESEV üyeliği"ne neden özellikle vurgu yaptığımı yazmamıştım. "Kılıçdaroğlu'nun kafası neden karışık?" başlıklı yazıyı hatırlayanlar, TESEV'e yönelik vurgunun aslında "ideolojik bir gönderme" olduğunu anımsayacaktır. Zira; o yazıda, CHP'nin rotasının belli olmadığını, sürekli yalpaladığını ve ne söylediği anlaşılamayan bir parti haline dönüştüğünü ifade etmiştim. Bu kafa karışıklığı ve "pusulasını şaşırma hali"nde, TESEV'de vücut bulan ideolojik çevrelerin etkili olduğuna vurgu yapmıştım.
Biliyorsunuz; CHP Genel Merkezi, ben bu satırları kaleme aldıktan sonra, üsluptaki düzeysizliğin sebebini hala anlayamadığım "yazılı bir açıklama" yaptı. O yazıda, ne "hayal gördüğümüz" kaldı, ne de "asparagasçılığımız!"
Neyse ki; o yazılı açıklamadan hemen sonra Kılıçdaroğlu'nun TESEV'e üye olduğunu kanıtlayan "vakıf senedi"ni yayımladık ve "asparagasçı"nın kim olduğunu da göstermiş olduk. Kılıçdaroğlu, bu açıklamadan birgün sonra, CNN Türk Programcısı Enver Aysever'e konuştu. CHP lideri, "Evet TESEV üyesiyim ama çalışmalarına katılmadım" dedi. Böylece, tarihte belki de ilk kez, CHP Genel Başkanı koltuğunda oturan bir isim, kendi partisini yalanlamış oldu. Kılıçdaroğlu'nun bu sözleri sonrası, bize karşı o bildiriyi kaleme alan ve alel acele CHP.ORG.TR'ye koydurtanlar, acaba istifa etmeyi düşündüler mi, ya da hiç utandılar mı diye sormadan edemiyorum...
Bunları şimdilik bir kenara bırakalım...
Kılıçdaroğlu, CNN Türk'ten Enver Aysever'e "Çalışmalarına hiç katılmadım" diyor. Bu söz üzerine bazı şeyler yazıp Kılıçdaroğlu'nu üzmek istemiyorum. Ancak; yazmadan geçemeyeceğim bir 'ayrıntı' var. Bu 'ayrıntı' önceki yazıların ayaklarının yere daha sağlam basmasını ve tartışmanın özünün ortaya çıkmasını da sağlayacak.
Hatırlarsınız, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, partinin başına geçtikten hemen sonra "Arama Konferansı" adı altında iki toplantı düzenletmişti. Biri İstanbul'da diğeri ise Van'da gerçekleşen toplantıda, CHP politikalarının ne olması gerektiği konuşulmuştu. Toplantıya kimlerin katılacağı, kimin konuşacağı ve hangi konuların masaya yatırılacağı, moderatör Oğuz Babüroğlu tarafından organize edilmişti.
CHP'lilerin sadece 'dinleyip' hiç 'konuş(a)madığı' o toplantıların moderatörü Oğuz Babüroğlu'nun da TESEV'in 36 nolu üyesi olduğunu söylersem, sanırım fotoğraf biraz daha netleşecektir. Babüroğlu, TESEV'e sadece üye olmakla kalmayıp aynı zamanda yönetim kurulu üyesi olarak da görev yapıyor. Kılıçdaroğlu, "TESEV'in çalışmalarına katılmadım" diyor ama; TESEV'in CHP'nin çalışmalarına katıldığı ve "yönlendirdiği" ya da en azından "etkilediği" bu örnek üzerinden açıkça görülüyor.
Benim TESEV meselesinin üzerinde durmanın sebebi şu:
TESEV, dünyaca ünlü para spekülatörü, Turuncu Devrimlerin mimarı Soros'un Türkiye'deki uzantılarından biridir. Soros, Açık Toplum Ensitüsü üzerinden Türkiye'de TESEV gibi kuruluşlara para aktararak, siyaset mühendisliği yapmaktadır. "Liberal" politikaların hakim olması için yapılan toplum mühendisliğinin temel amacı ise dünya kaynaklarının emperyalist ve kapitalistlere açılmasıdır. Felsefedeki kavramlarla ifade edersek, Soros bu eylemlerini yaparken, "örtülü dil"i kullanmakta ve faaliyetlerine "Açık Toplum" gibi albenisi olan, büyülü bir ad vermektedir. Güya, Açık Toplum ideali gerçekleşirse, dünya şeffaflaştırılacak ve böylece tam demokrasi egemen olacaktır! Oysa ki; dertleri demokrasi değil, para babalarının mutlak egemenliğini kurmaktır.
Şu an TESEV'in başında bulunan ve Açık Toplum Enstitüsü'nün Danışma Kurulu Başkanlığı görevini de yürüten Can Paker, "Biz Soros'tan her yıl 2 milyon dolar alıyoruz" diyerek aralarındaki ilişkiyi itiraf etmiştir. (Sabah Gazetesi - 2008)
Türkiye'ye "her yıl 2 milyon dolar yollayan" Soros'un, 2011 yılının haziran ayında BBC'ye verdiği bir mülakattaki sözlerini hatırlarsak, TESEV meselesi üzerinde neden durduğum ve neden "CHP lideri TESEV'e üye olamaz" dediğim daha net anlaşılacaktır.
Soros, BBC'deki röportajında,"SSCB'nin dağıtılması için yapılan çalışmalarda bizzat rol aldım" demiş ardından da eklemiştir: "Dünya, bu kadar petrolün parasını, Libya Lideri Kaddafi'nin tek başına cebine koymasına izin vermeyecektir." (Şimdiki Zaman - SKY Türk /Gürkan Hacır'ın Libya üzerine yaptığı programda da yayımlandı bu röportaj.)
Hem SSCB'nin, hem de Kaddafi'nin başına gelenleri hatırladığımızda, Soros'un 'siyasi mühendislik' projesinin ayaklarından biri olduğu daha "açık" olarak görülecektir.
Benim CHP - TESEV ve Açık Toplum Enstitüsü arasındaki ilişkiye yönelik itirazımın sebebi de budur. "Liberalizm" adı verilen ve dünya halklarının düşmanı olan bu düşünce; dünyayı "açık bir pazar" haline getirmek istiyor. Sendikasızlaştırma, kar eden kuruluşları özelleştirme, sosyal hakların ortadan kaldırılması, yurttaşların devlet karşısında korunaksız bırakılması, emeklilik yaşının git gide uzaması, Soros'un bayraktarlığını yaptığı liberalizmin yarattığı olumsuzluklardır.
Bunları; "sosyalist - sosyal demokrat" bir çizgide durmaya çalışan bir gazeteci olarak söylüyorum. Tabii ki; bunları söylerken ne Kılıçdaroğlu'na ne de diğer CHP yöneticilerine "Sorosçu" yakıştırmasını yapmıyorum.
Ne böyle bir niyetim var; ne de kastım!
Ancak unutulmasın ki; "emperyalizm üç koldan birden gelir." Öyle bir yönlendirilirsiniz ki; ne olduğunu anlamadan, kendi ideolojinize, tabanınıza, halkınıza ve ülkenize yabancılaşırsınız. CHP de ne yazık ki; şimdi bu "ideolojik tıkanma - savrulma" sürecini yaşıyor.
Bakın; CHP sebebini hala anlayamadığımız bir tutumla, Libya'ya yönelik tezkerenin TBMM'den "10 dakika"da geçmesine katkı verdi. Türkiye'nin Libya ile herhangi bir sorunu yokken, bu ülkeye yönelik müdahaleye "onay vermek" 1 Mart Tezkeresi'nde doğru yerde duran CHP'nin kendi çizgisiyle ters düşmesine de sebep oldu.
'Arama Konferansı'nı TESEV yöneticilerine bırakan ve "Bizi bize anlatın, ne yapacağımızı söyleyin" diyen CHP yönetimi, sanırım nasıl bir "ideolojik angajman içine çekildiği"ni şimdi daha iyi görecektir. Mesele, yazdıklarında TEK BİR MADDİ HATA OLMAYAN Gerçek Gündem.com'un 'asparagasçı" ilan edilerek kapatılamayacağı kadar derindir ve önemlidir.
Sabah Gazetesi Yazarı, meslek büyüğümüz Mahmut Övür, bugünkü yazısında, TESEV üzerinden başlattığım tartışmayı eleştiriyor ve "Değişim isteyenlerin başında geliyordun, n'oldu şimdi?" diye soruyor. Evet doğru. CHP'de bir "değişim" ve "dönüşüm"ün olması gerektiğini söylüyordum, hala da söylüyorum.
Ancak; ben "CHP dönüşsün, değişsin" derken, "Liberal olsun" demedim ki!
"CHP değişsin, sol - sosyal demokrat bir çizgiye gelsin. Liberalizmin yıkıcılığına karşı halklar için bir set, bir şemsiye olsun" temennisinde bulundum. Kürt Sorunu'nun barışçıl bir yöntemle ve "birliğimizi koruyarak" çözülmesi için politika üretmesini istedim. "Tam ve eksiksiz demokrasi"den yana tavır alsın diye destek verdim. Yoksa; "Liberal olun, halkı ekonomik ve sosyal yıkımlara karşı korunaksız bırakın" demedim!
Benim Kılıçdaroğlu'na yönelik eleştirimin temeli, "ideolojik netliği sağlama" konusundaki yetersizliğidir. Kılıçdaroğlu, CHP'yi "Herkesi yakala" mantığıyla yönetmeye çalışırsa, bugünkü tablo ortaya çıkar. Evet, CHP bir kitle partisidir. Toplumun tüm renkleri CHP çatısı altında olacaktır. Ancak; "temel ilke"nin ne olduğu da bilinecektir. Bu temel ilke de kuşkusuz parti programında yer alan "sosyal demokrasidir." Neo-liberalizm değil!
CHP eğer 'Kürtçü' olacaksa Kürtçü, "Ergenekoncu" olacaksa Ergenekoncu, "Liberal" olacaksa liberal, "Sosyal demokrat" olacaksa sosyal demokrat olmanın gereğini yerine getirmelidir. Bugün ne yazık ki; bu netlik yoktur.
Lafı çok uzatmadan, meselenin özünü yinelemek gerekir:
Yukarıda sıraladığım sebeplerden dolayı, CHP liderinin TESEV'e üye olma hakkı yoktur! Bir önceki yazıda da belirtiğim üzere, TESEV; Kanarya Sevenler Derneği değildir... Yok eğer; CHP lideri TESEV'de kendisini ifade eden "ideolojik çizgi"yi benimsiyor ve 'sosyal demokrat politikalara" sırtını döneceğini söylüyorsa, bize de söyleyecek çok fazla söz kalmamaktadır.
Meselenin en somut ifadesi budur.
Bu satırların sahibi, "sol - sosyalist çizgi"de duran ve kendisini "anti-emperyalist" olarak tarif eden bir gazetecidir. Yazılan çizilenlerin arkasında "başka bir şey aramak" bu yüzden anlamsızdır.