Sebahat Karakoyun / Birgün - CHP’de son MYK değişikliğiyle genel sekreterliğe getirilen Gürsel Tekin, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun göreve geldiği 2010’dan bu yana istifa ettiği 3 aylık dönem dışında, parti yönetiminde görev yapıyor. BirGün’e CHP’deki gelişmeler ve ülke gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Tekin, MYK‘deki değişikliğin ardından parti örgütlerinde de değişikliğe gidileceğinin işaretini verdi. “Sandığa sahip çıkmayan il başkanının bedelini ödeyeceğini” belirten Gürsel Tekin, üyeliklerle ilgili de yeni düzenlemeye gidileceğini söyledi.
>>MYK’de değişiklik yapıldı. Parti örgütlerinde de değişikliğe gidileceğinden söz ediliyor. Böyle bir düzenleme yapacak mısınız?
Geçmiş dönemlerde olduğu gibi “Ahmet gitsin, Mehmet gelsin” beklentisine uygun bir değişiklik olmayacak. Daha çok sistem ve kural işleyecek. İyi sistemi kurduğunuzda sistem aynı zamanda iyi insan yaratacaktır. Çalışanla çalışmayan birbirinden ayrılacaktır. Üyeliğin temel kuralı aidattır. Hele de sosyal demokrat partilerde... Her ay 1 TL aidat ödemiyorsa partinin eylemlerinde, etkinliklerinde yoksa onun seçme hakkının da olmaması gerekir. Sandık başlarında görev almamış olanın partinin kaderini tayin etmesine, partinin geleceğiyle ilgili konularda söz sahibi olmasına izin vermeyeceğiz.
‘Gereği yapılacak’
>>İl ve ilçe örgütleriyle ilgili değişiklik için hemen harekete geçilecek mi?
Birçok ilde ciddi sıkıntılar yaşandı. Bunun kaynağının ne olduğunu tespit etmeye çalışacağız. Kimin eksiği varsa gereği yapılacak. CHP’de artık ceza ve ödül sistemi çalıştırılacak. Seçim sonrası yapılan parti içi değerlendirmelerde tüzük değişikliğine ilişkin talepler de dile getirilmişti.
>>Yeniden “güçlü genel sekreterlik” modeline geçilmesine yönelik öneriler var.
Genel sekreterlikle ilgili tüzük değişikliği yapılıp yapılmayacağına ve takvime genel başkanımız karar verecek. Ancak tüzüğün 3-4 maddesinin ivedilikle değiştirilmesi ve daha dinamik bir örgüt yaratmaya yönelik düzenlemeler yapılması gerekiyor. İçimi acıtan bir konu var, elbette aile içi meseleler olur ancak CHP kimliği taşıyan birinin adliyeye gidip partiyi dava etmesini kabul etmek mümkün değil. Kim giderse ertesi gün kendisini kapıda bulur. Aile içerisindeki sorunlar hakkaniyet içerisinde, partinin tüzüğüne uygun çözülecektir. Bütün arkadaşlarımı bu konuda uyarmak istiyorum. Bugünden itibaren bu parti kayyuma, adliye koridorlarına gittiği gün bunu kim götürürse partililik kimliğine son verilecektir. CHP’ye yakışan bir manzara değil bu. Buna asla izin vermeyeceğiz.
>>Tüzükte acilen yapılması gereken değişiklikler neler?
Mevzuata çok boğulmamak lazım. Daha demokratik olmak adına örgüt boşalmalarında 45 gün sonra seçim zorunluluğu var. Bu parti içi enerjiyi de bitiren bir yöntem. Ceza ve ödül sistemi uygulanamıyor. Örneğin bir seçim yaşadık, seçimde bırakın oy başarısını, bir örgüt sandıklara sahip çıkamadıysa bedelini ödemeli. Tüzük maalesef buna engel. 5 bin üyesi bulunan bir il başkanı bir sandığa sahip çıkamadıysa hesabını vermeli.
>>MYK ve parti örgütündeki değişikliklerin dışında partinizin politikalarıyla ilgili bir değerlendirme yapılması gerektiğini düşünüyor musunuz?
Bizim içimizde kafası karışık olan bazı arkadaşlarımız var sanırım ama biraz da medyanın CHP ile ilgili yaratmaya çalıştığı bir algı var. AKP çok farklı kesimleri içinde barındırdı, sol kesimden isimler dahil. Hiç kimse bundan ötürü ‘AKP sol parti mi oluyor’ demedi. Sosyal demokrat partiler aynı zamanda farklılıklara tahammül eden partilerdir. Bu farklılıklar birbirlerini tamamlarsa bir zenginliğe dönüşür. Ama bu farklılıklar birbiriyle çatışan hale gelirse o zaman tehlikeli hale gelir. Bizim partimizde farklı insanlar her zaman kendisini ifade edebilmeli. Türkiye’nin buna ihtiyacı var. Böylesi bir dönemde bütün sivil hareketler, odalar, sendikalar susturulmuşken elbette CHP’nin kapısı herkese açık olacak. Gelip bu partide kendilerini ifade edecekler. ‘Partinin kurumsal kimliğini tanımam, her istediğimi söylerim’ anlayışını kabul etmemiz, izin vermemiz mümkün değil tabii.
‘KENDİMİ GÜÇLÜ HİSSEDİYORUM’
>>CHP’de genel sekreterlik eskisi kadar güçlü bir konumda değil.
Ben kendimi çok güçlü hissediyorum. Dün de aynı düşüncedeydim. CHP’de her koltuk çok güçlüdür, nasıl kullandığınıza bağlı. Tüzükle sınırlı değil her şey. İstanbul il başkanıyken de tüzüğü kendime kalkan etmedim. Çok da başarılı bir il başkanıydım. Genel Sekreterlikte de bugüne kadarkinden farlı bir uygulama olacaktır.
>>Parti içinde yerel seçim stratejinizle ilgili eleştiriler, ‘Bütün kampanyanın tapelere endeksli götürülmesi yanlış oldu’ diyenler var.
Havuz medyasının etkilediği bazı arkadaşlarımızın bu yönde eleştirilerde bulunması içimi acıtıyor. CHP gibi 90 yıllık siyasal sürecinde dürüstlüğü, şeffaflığı ilke edinmiş bir partinin 17 Aralık yolsuzluğuyla ilgili ‘bunun seçmen tarafında bir karşılığı yok, kullanmayalım’ demesi bir insanlık ayıbı olurdu. Bu mücadeleyi sürdürdüğümüz için oyumuz düşecekse düşsün. Yolsuzluklarla mücadele etmemek veya görmezden gelmek, ortak olmak demektir.
>>Cumhurbaşkanlığı için ortak aday konusunda bir adım atılabilecek mi?
Niye bugün cumhurbaşkanlığı konusu çok önemli hale geldi, bütün bu baskıcı otoriter sistem dolayısıyla her gittiğim yerde bu konuyla ilgili sorulara muhatap oluyorum. Toplum gidişattan kaygılı. Bu kaygıyı aşmak için demokrasiye inanmış, demokratik değerlere önem veren, hukuku kendisine ilke edilen bir cumhurbaşkanına ihtiyaç duyuyor. Keşke bütün muhalefet parlamento dışı muhalefet de birinci turdan itibaren bir isim üzerinde uzlaşabilse. Ama bu çok zor görünüyor.
>>Erdoğan’ın adaylık konusundaki kararının netleşmesini mi bekliyorsunuz?
Hayır, hiç alakası yok. AKP kendisine, CHP ise Türkiye’ye cumhurbaşkanı arıyor. Aramızdaki fark bu. Erdoğan’ın takvimi hiç umurumuzda değil. Beklememizin temel sebebi bizim dışımızdaki siyasi hareketlerin düşüncelerini almaktır. Yoksa istesek bugün bile adayımızı açıklarız. AKP’ye yerel seçimde oy veren kesimin önemli bir bölümü cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda farklı davranacaktır. Türkiye’nin sıkıntıya düşmesine seçmen izin vermeyecektir.
>>Cemaat ile işbirliği yapıldığı izlenimi verildiği eleştirileri de yapıldı.
Nereden çıkarıyorlar bunu? Başbakan’ın elinde böyle bir işbirliği olduğuna dair bir kanıt olsaydı olabilecekleri düşünebiliyor musunuz? Aslında bu yolsuzluk meselesini küçültme çabasıyla farklı bir algı yaratılmak isteniyor. Bu savcılar Cemaatçi değil başka partiden olsaydı bu belgeleri görmeyecek miydi? Bizim bildiğimiz bu olayın üstüne gidenler devletin savcıları. Devleti yöneten de Tayyip Erdoğan diye bilirdik biz. Polis de devletin polisi. Bu operasyondan önce aynı polise ‘Polis destan yazdı’ demedi mi bu Başbakan? Destan yazan polislere, onların çocuklarına suçüstü yaptı diye mi düşman oldular. Bu kamuoyuna yansıyanlar aslında olan bitenin yüzde 5’i; gerisi de gelecek. Bunu kapatmak için sistemi otoriterleştirme çabası içindeler. Uyarıyorum, bunu da yapamazsınız, bu da sizin başınızı yer.