Ankara’da uzun yıllar gazetecilik yapmış ve 30 yıl kadar önce de Antalya’ya yerleşmiş bir gazeteci olarak, çoğunu tenzih ederek söylüyorum; bazı Ankaralı ve Antalyalı gazeteci dostları yakından tanıdığım için yazdıklarına, yaptıklarına şaşırıyorum.
Misal; hayatında oruç tutmayan, namazı niyazı bilmeyen, içki sofrasından kalkmayan, çapkınlıkta anlı, şanlı bazı meslektaşlar, şimdilerde bırakın mütedeyyin bir Müslüman olmayı, din konusunda ahkam bile kesiyorlar.
Hem köşelerinden, hem sosyal medyadan neyin günah, neyin mübah olduğunu yazıyor, çiziyorlar.
Bir fetva vermedikleri kalmıştı, onu da yakında görürüz…
Yeri geldiğinde hepsi birer dini otorite…
Yeri geldiğinde hepsi birer hukuk profesörü…
Birde yazılarında, eski düşüncelerinin tam zıttı görüş döktürüyorlar ki sormayın…
Hepsi bulundukları yerden sağa doğru birer kademe atlamış…
Eski solcular orta yolcu, orta yolcular sağcı, sağcılar muhafazakar, muhafazakarlar iyice yobaz olmuş…
Biraz konuşun foyaları ortaya çıkıyor.
Eeee, eski alışkanlıklardan kurtulamıyorlar.
Onlar gibi düşünmeyen medya çalışanlarına, diğer parti mensuplarına, iş dünyasına atıp tutmaları serbest…
Hesap soran yok…
Karşı taraftan ise onlara bir laf kırıntısı geldiği zaman hep birlikte yükleniyorlar; ‘Yuhh, sen FETÖ’cü müsün?.. 15 Temmuz’da neredeydin söyle bakalım…”
Yalaka takımının sosyal medyada otoriteye karşı döktürdükleri methiyeler ise bir gazeteci olarak beni utandırıyor.
Bu methiyeler de, gazete ve televizyondaki sorumluların bazen insafa gelip, ‘Yazında övgüyü çok abartmışsın’ diyerek çıkarttıkları cümlelerden oluşuyor…
İşte bizim bu yalaka takımı, yazı işleri müdürünün yazısından çıkarttıkları övgüleri, gazetedeki, tv’deki yerim biraz daha sağlamlaşsın diye birde facebook ve twitter üzerinden cila niyetine yayınlıyorlar.
‘Sana mı kaldı kardeşim övmek, pohpohlamak” diyeceğim ama bazı siyasetçiler de bu yalaka tavırlara prim veriyor maalesef…
Karşılıklı cıvık cıvık mesajlaşmaları göz yaşartıyor.
İşte bunlardan biri…
İsmi lazım değil, sözde bir gazeteci yazmış twitterdan…
Yer isimlerini değiştiriyorum ki, utanacak yüzü varsa daha fazla utandırmayayım…
“Bu sabah Cıngıllı’daki evimden çıkıp meslek lisesi kavşağındaki işyerime yeni çevre yolundan gelirken kronometre tuttum. 1 dk 50 sn sürdü. Teşekkürler sayın …. bakanım, teşekkürler sayın …. başkanım, teşekkürler sayın …. koordinatörüm ve karayolları bölge müdürüm”…
Hakikaten yuh yani…
Gazeteci misin, sen kimsin?..
1 dakika 50 saniyelik yolu arabayla gideceğine yürüyerek gitsen daha sağlıklı düşünürsün be kardeşim…
Bir belediye başkanıyla yanak yanağa selfie çektirip, ondan ‘Kadim dostum’, ‘Abim’, ‘Medar-ı iftiharımız’ diye söz eden bir gazeteciden nasıl bir soru sormasını beklersiniz?..
Bu tipleri asıl basın toplantılarında görmelisiniz?..
Tam evlere şenlik…
Diyelim ki bu yalaka gazeteci, karşısındakine bir soru yöneltecek. Soruya giriş genelde şöyle oluyor; “Bu işi nasıl böyle başardığınızı az önce çok güzel anlattınız. Gerçekten sizi takdir etmemek, kutlamamak elde değil. Müsaade ederseniz size bir soru yönelmek istiyorum. Bu azminizi neye borçlusunuz?.. Partinize, memleketimize, halkımıza olan katkılarınızın artarak sürmesi açısından bu soruma cevap vermeniz önemli diye düşünüyorum efendim…”
Buyrun burdan yakın…
Bu kadar iltifat karşısında, gazetecinin karşısında oturan başkan, vekil veya bakan her kimse şükür ki koltuktan kanatlanıp uçmuyor.
O da hemen gazeteciye güzel bir girizgah yapıyor; “Böyle fevkalade bir soru için teşekkür ediyorum…”
Al gülüm, ver gülüm…
Bu cenah böyle…
Onların dışındaki gazetecilerin yazdıkları didik didik ediliyor.
Hani bir yerden açığını yakalar mıyız diye…
Bu yalakalara ve medyanın cıvıklarına şunu söylemek istiyorum.
Sizin yazdıklarınız bu yüzden okunmuyor be kardeşim…
Bir siyasiye twitterdan açık açık, “Akan suları durduran adam… Seninle her zaman gurur duyuyoruz… Ağabey’ diyen bir gazeteci olmaktansa kırarım o kalemi, bırakırım bu mesleği…
Daha ne diyeyim?..