Birkaç gün önce Ankara'daydım. Başkent'te hem Ulusal Gençlik Parlamentosu'nun düzenlediği bir etkinliğe katıldım, hem de siyasetin nabzını tutmaya çalıştım. CHP Genel Merkezi'nin yanı sıra TBMM'ye de gittim. Milletvekillerinin taşındığı yeni binayı da ilk kez gördüm. Estetik yoksunu bina, yeni yapılmış olmasına rağmen, daha şimdiden ihtiyaca cevap vermekte yetersiz kalıyor.
Kuşkusuz, binanın dışı kadar içi de önemli... İsterseniz, şimdi içeri adım atalım ve Ankara kulislerinde, özellikle muhalefet cephesinde ne konuşuluyor onlara bakalım:
MHP'liler, şu sıra kendisine biraz daha güvenli hale gelmiş... Yerel seçimlerde aldıkları oy oranını yeterli bulmasalar da hallerinden memnunlar... Özellikle Adana ve Mersin Büyükşehir Belediyesi'ni CHP'nin beceriksizliği yüzündenkazanmış olmaları, MHP'lilere moral vermiş...
MHP'liler şu sıralar ise Cumhurbaşkanlığı seçimine kilitlenmiş durumda... Kulislerde, Devlet Bahçeli'nin bir süredir mesafe koyduğu Meral Akşener'e yönelik bariyerin kaldırılabileceği dillendiriliyor. MHP'nin, sanılanın aksine CHP ile bir işbirliğine sıcak bakmadığı da görülüyor. Bahçeli'nin "Seçime kendi adayımızla girelim, CHP ile görüntü vermeyelim'' dediği dile getiriliyor.
CHP ise şu sıralar Cumhurbaşkanlığı seçimiyle "ilgileniyormuş gibi'' yapıyor. CHP de tıpkı MHP gibi, AKP'nin adayının açıklanmasını bekliyor. AKP, Cumhurbaşkanı adayını açıkladıktan sonra MHP ve CHP de adaylarını kamuoyuna duyuracak.
CHP kulislerinde dillendirilen iddialara göre, Kılıçdaroğlu'nun önünde Cumhurbaşkanı adaylığı için birkaç isim var... Bunlardan biri de Ahmet Üzümcü...
Kamuoyu, Ahmet Üzümcü ismini ''Nobel alan Türk'' olarak hatırlayacaktır... 13 Ekim 2013 tarihinde Nobel Barış Ödülü'nü alan Üzümcü'yü kutlayan ilk kişiKılıçdaroğlu'ydu...
Ahmet Üzümcü, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü'nün (OPCW) Genel Direktörlüğü'ne de yapıyor... CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun, DiplomatAhmet Üzümcü ismini de değerlendirmeye aldığı belirtiliyor. CHP kulislerinde dillendirilen iddialara göre, birkaç profesörün ismi de Kılıçdaroğlu'nun masasında duruyor.
CHP lideri, Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin henüz bir strateji geliştirmiş değil... Zira; şu sıralar daha çok ''örgüt içi meseleler''le uğraşıyor. Türkiye'nin dört bir yanından gelenleri dinliyor, şikayetleri not ediyor. Kendisini ziyaret edenlere "2015'teki genel seçimlerde aynı hataları yapmayacağız'' diyor. Ardından da ekliyor: "Artık, halkla daha çok iç içe olacak, halkın görüşlerini daha çok dinleyeceğim...''
Kılıçdaroğlu'yla görüşme fırsatı bulan, derdini anlatan, ilindeki - ilçesindeki parti yönetimlerinden şikayet eden CHP'liler, "yönetim değişikliği - görevden alma talepleri''ni bir başka bahara ertelemek zorunda kalıyor... Kılıçdaroğlu'nun, başarısızlıkları aşikar olan birçok il ve ilçe yönetim kurulunu görevden almayacağı görülüyor.
Çünkü; Kemal Kılıçdaroğlu, yakın çevresine şunu söylüyor: "Biz başarısız olanları görevden alsak bile, tüzük gereği 30 gün sonra kongre yapılıyor. Görevden alınan kişiler ya da yönetimler, delege yapısı değişmediği için 30 gün sonra geri dönüyor.''
Kılıçdaroğlu'nun bu sözleri, aynı zamanda "tüzük kurultayı''nın da işareti anlamına geliyor. Bunu bir tahmin ya da öngürü olarak değil, bilgiye dayalı söylüyorum... CHP Genel Merkezi'nde şu an ''tüzükte yapılacak değişiklikler'' üzerine hummalı bir çalışma yürütülüyor.
CHP içinde siyaset yapan birçok kişi, "PM seçimli kurultay'' beklerken, kurultayın PM değil, tüzük değişikliği için yapılacağı görülüyor. Yeni tüzüğün, görevden alınan il başkanlarının "30 gün sonra geri dönme ihtimali''ni ortadan kaldıracak şekilde düzenleneceği ve kongre tarihine yönelik zorunlu takvimi değiştireceği belirtiliyor. Buna göre, görevden alınan illerde, kongreler 30 gün sonra değil, 180 gün sonra yapılacak. Böylece, süreç içinde genel merkez tarafından atanan yeni il başkanı da delegeyi, kendisine göre biçimlendirecek... Yeni tüzükte, ''Güçlü genel sekreterlik'' kavramı da geri dönecek...
Mevcut tüzükte, Genel Sekreter ile Örgütten Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı'nın ''ortak imza''sı olmadan, birçok adım atılamıyor. Bu da haliyle, ciddi bir bürokratik tıkanıklık yaratıyor. Kılıçdaroğlu'nun bürokratik tıkanıklığı aşmak için yeniden "güçlü genel sekreterlik'' makamını tahkim etmek istediği belirtiliyor.
Bu sırada, CHP kulislerinde "MYK'da revizyon olacak mı?'' sorusu da sık sık dile getiriliyor. Kılıçdaroğlu, 23 Nisan resepsiyonunda "MYK'da değişiklik öngörmüyorum'' demişti. Ancak; Kılıçdaroğlu'nun bu fikrinden vazgeçebileceği belirtiliyor. MYK'da çok küçük çaplı bir revizyon yapılabileceği belirtiliyor. PM Üyesi Ekrem Kerem Oktay'ın da Gülseren Onanç'tan boşalan Halkla İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı'na getirilmesi bekleniyor. Kılıçdaroğlu'na en yakın isimlerden biri olan Oktay'ın İl Başkanları toplantısı sonrası yeni görevine atanması bekleniyor.
Tabii bu bağlamda; Kılıçdaroğlu'nun MYK'da değişiklik yapıp yapmayacağını bilmek de zor... Zira; Kılıçdaroğlu, seçimden önce yaptığı son MYK'da, genel başkan yardımcılarına yönelik olumsuz eleştirilerde bulunmuştu. O günden sonra 30 Mart'a kadar da MYK'yı toplamamıştı. 30 Mart sonrası yaptığı ilk MYK'da ise "Hepinizin çalışmalarından memnunum'' dedi. Kılıçdaroğlu, bir hafta önce MYK'da değişiklik düşündüğünü yakın çevresiyle paylaştı, son birkaç gün içinde ise fikir değiştirdi...
MYK'da değişiklik olup olmayacağını, bekleyerek göreceğiz...
Asılnda CHP'nin sorunu, MYK'ya Ahmet'in girip, Mehmet'in çıkması değil... CHP'nin sorunu, kişilerden değil, sistemsizlikten kaynaklanıyor. Sistem oturtulmadığı için, MYK ''adam öğütme makinesi''ne dönüşüyor. 60 kişilik PM'de, iki yıl içinde neredeyse MYK üyesi olmayan CHP'li kalmıyor...Başarısızlıkların faturası kişilere kesildiği için, kalıcı bir sonuç elde edilemiyor... Ayrıca, MYK içindeki uyumsuzluk / sevgisizlik / ortak aklı küçümseme ve benzeri olgular da ''takım oyunu'' kurulmasını engelliyor. Sorun yukarıdan başlayınca, aşağılarda da aynı hastalıklar nüksediyor...
Her eleştiriyi ''kendisine yönelik saldırı'' gibi algılayan ruh hali, sosyal demokrat bir partiye yakışmıyor. Bu yüzden, cumartesi günü yapılacak olan toplantı öncesi, birçok il başkanı ortak bir talebi dile getiriyor. İl Başkanları, Kılıçdaroğlu'ndan "Toplantıyı baş başa yapalım, hiçbir MYK üyesi olmasın, rahatça konuşalım'' diyor. Bu talep bile, sadece kendi aralarında dile getiriliyor. Talebi henüz Kılıçdaroğlu'na iletme cesareti gösteren bir il başkanı çıkmadı. Umarım, Kılıçdaroğlu bu satırları okur ve cumartesi günü il başkanlarıyla "baş başa'' görüşür. Böylece, herkes eteğindeki taşı döker, hesap verir, eleştiri ve özeleştiri yapar...
DEVRİM KÖK GİBİ...
Tabii bu bağlamda, Antalya İl Başkanı Devrim Kök gibi "Her şey benim dışımda gelişti'' mazeretine sığınacak birçok il başkanının olduğunu da unutmayalım... Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nı kaybetmesine rağmen hala başarılı olduğunu sanan Devrim Kök gibi il başkanlarının CHP'ye verdiği zararın hesabını soracak bir mekanizmanın olmadığını da not edelim...
Bir not daha: Bazı il başkanları, MYK'da değişiklik yapılması talebini dile getirmeyi planlıyordu. Ancak Kılıçdaroğlu, bu talebin önünü farkında olarak ya da olmayarak kesti. 23 Nisan resepsiyonunda "MYK'da değişiklik yapmayacağım'' demesi, il başkanlarıyla yapacağı toplantıyı da anlamsızlaştırdı. Birçok il başkanının, "MYK'da değişiklik olmayacak, şimdi konuşursam yarın yine aynı MYK üyeleriyle başım ağrır'' diyerek konuşmayacağını şimdiden söyleyebiliriz... Bunun anlamı, sorunların yine sümen altı edileceğidir...
CHP kulislerinde dolaşmaya devam edelim:
CHP'de konuşulan bir diğer konu ise kurultay...
Bazı CHP'liler, partinin Büyük Kurultay'a gitmesi ve Parti Meclisi'ni yenilenmesini istiyor. Ancak bunun yapılabilmesi için ya 650 delegenin imza toplaması ya da genel başkanın kurultay kararı alması gerekiyor. Şu an için, bu şartların ikisi de oluşmuş değil... Kılıçdaroğlu'nun en azından Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi PM seçimli bir kurultaya gitmeyeceği görülüyor. Ki; kılıçdaroğlu bu bağlamda doğru olanı yapıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi, CHP'yi kurultay tartışmasının içine sokmanın bir anlamı yok...
Ancak Kılıçdaroğlu, seçim sonrası yükselen eleştirilerin önünü kesmek için, adına ''Küçük Kurultay'' denilen bir oturum düzenletebilir... Küçük Kurultay'da parti programı ele alınır ve genel seçime ilişkin yeni bir yol haritası çizilir. Böylece, ''CHP'nin kendisini net çizgilerle tarif eder.'' Ana muhalefet partisi de kısır tartışmalardan kurtulur...
Bugün aslında, Başbakan Erdoğan'ın Ermenistan'a yönelik attığı adımı yazacak ve tutarsızlığını sergileyecektim. Ancak; CHP'ye yönelik yazı beklentisi artınca; konuyu erteledim...
Bu gün aslında, barışın sembollerinden biri olan ve yüzünü Ermenistan topraklarına çeviren ''İnsanlık Anıtı''nı yıktıran Başbakan'ın ''barış sömürüsü''nün arka planını yazacaktım. Aynı Başbakan'ın, çok değil bir yıl önce ülkemizde kaçak olarak çalışan Ermenilere yönelik tehdit dolu sözlerini hatırlatacaktım. Biliyorsunuz; Başbakan Erdoğan, Ermenistan'la yaşanan bir gerilim sonrası, "Türkiye'de 75 bin kaçak Ermeni var, hepsini sınır dışı ederim'' diyerek tehdit etmişti. Şimdi aynı Başbakan, ABD ve AB'nin desteğini alabilmek için acıları sömürüyor...
Bu meseleye önümüzdeki günlerde yine devam ederiz...
Bugünkü yazımızı, CHP'yle başlattık yine CHP'yle bitirelim:
CHP'nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mansur Yavaş'ın hukuk mücadelesi, tüm alanlarda sürüyor. Yavaş, uzman hukukçulara hazırlattığı dilekçesini YSK'ya verdikten sonra şimdi daha büyük bir adım atmaya hazırlanıyor. Mansur Yavaş, Ankara seçimlerinde yaşanan hukuksuzluklarıBirleşmiş Milletler'e taşımaya hazırlanıyor.
AİHM'in seçim süreçlerine ilişkin hukuki başvuruyu ''kısıtlı hukuki çerçeve''yüzünden değerlendiremeyeceği tespitini yapan Yavaş, BM'nin konuya ilişkin kararlarını inceletiyor. Çok değil; Mansur Yavaş kısa bir süre sonra, Türkiye'deki seçim hilelerini BM gündemine sokarak, demokrasi mücadelesinde yeni bir perde açmaya hazırlanıyor...
Darısı, sandıkları aynı gün terk eden ve üç gün ortada görünmeyenCHP'lilerin başına...