Sağlıkta, eğitimde, adalette, sanayide, ekonomide öylesine büyük bir yıkım oldu ki, neresinden tutsan elde kalıyor. Son olarak tarımdaki hayal kırıklığı, ağır bir darbenin ötesinde altından kalkması güç bir skandal oldu.
Türkiye Cumhuriyeti, 10 yıl önce Sudan'da tarım arazisi kiralamıştı. 1 milyon metrekare toprakta iki ülke, ortak tarım yapacak, kazançlar bölüşülecek, ekonomilere katkı sağlanacaktı.
Şirketler kuruldu, komisyonlar oluştu, atamalar yapıldı, maaşlar bağlandı, bürokratik tüm işlemler yerine getirildi. O günlerin Bakanı, "arazimize kavuştuk" diye mutlu mesajlar verdi.
SONUÇ HÜSRAN OLDU
Türk halkı da üretimin olmasını, ürünlerin satılmasını, paraların gelmesini umutla bekledi. Hayaller, iyi niyetler, çabalar, çalışmalar beklendiği gibi sonuç vermedi. Sonuç ne yazık ki hüsran.
Sudan'da arazi kiralanması hiç olmamış. Bir karış bile kiralanan arazi yok. Şaşırdık mı? Tabii ki hayır.
Sudan yetkilileri, verdikleri sözleri yerine getirmemiş. Türk-Sudan şirketi tarımsal üretim yapmayınca, faizden gelir elde etmiş. Türkiye sonunda dayanamamış tavrını koymuş ve şirketin kapatılmasını istemiş. Mutlu son böyle olur, aferin.
YERLİ ÜRETİME ÖNCELİK
1929 yılında ekonomide "büyük buhran" yaşanırken, Atatürk tarıma, çiftçilere ve yerli üretime öncelik verdi. 1927 yılında fındık fidesi ihracatını yasaklayan kanunla, Ordu ve Giresun "fındık üreticisi iller" olarak kabul edildi. "Dünyanın en iyi fındığı" olması hedefiyle Fındık Kongresi toplandı. O yıllarda 67 bin ton olan fındık üretimi son dönemde 550 bin ton oldu. 1930'lu yıllarda İtalya'dan getirilen portakallar Antalya-Adana hattında ve Ege'nin bazı bölgelerinde aşılandı. Rize çay fideleri dikilerek geleceğe hazırlandı.
Tarım ve sanayimiz, birlikte ve eş zamanlı kalkınma modeli ile gelişti. Mustafa Kemal, Ankara'da devlet üretme çiftliğinin kurulmasını sağladı, çiftçilerin hep yanında oldu, onların sorunlarını dinledi, çözüm önerileri sundu.
ÜÇ YABANCI ÜLKEDE
Anadolu'nun her karış toprağında köylüler babadan kalma usullerle tarım yapıyordu. Orta Anadolu ve Güneydoğu ülkenin hububat ambarıydı, buğday, arpa, çavdar, yulaf ekiliyordu. Karadeniz halkı fındık, çay, mısır, fasulye, sonradan kivi ürünleriyle gelir sağlıyordu. Akdeniz pamuk, turunç, narenciye ile tarımsal üretime destek veriyordu. Ege'nin ovalarında üzümden, kiraza, incirden, zeytine ürün bolluğu oluyordu.
Köylümüz bulduğu her karış toprağa yerli Ata tohumu atıyor, ürün topluyordu. Afrika'nın çöl ülkesi Sudan'da tarım arazisi kiralamaya ne gerek vardı? Daha kötüsü, sadece Sudan değil, Nijer ve Venezuella ile tarım projeleri yapmanın yararı ne olabilirdi?
Milletin paraları böyle saçma işlerde harcanmış. Buğday projesi, tarım merkezi başlıkları ile resmen dolandırılmışız.
ÇİFTÇİYE DESTEK YOK
Son 10 yılda Tarım Bakanlığı yapan 7 bakan Sudan'da bir metrekare yer kiralamadığı için bir gram ürün elde edilememiş. Sudan'la 99 yıllık anlaşma yapıldı. 10 milyon dolar sermayeli şirketin 35 yıl çalışması öngörülüyordu. Şirket 10 yılda tasfiye edildi.
Nijer'de yem bitkisi üretimi ile inek kesimi önlenecekti. Venezuela'da buğday üretilecekti. Projeler hüsranla bitti.
Ankara'da, ülkemizin başkentinde verimli üretimiyle büyük bir marka olan Atatürk Orman Çiftliği'nin ortasından yol geçirmeye uğraşmak nedir? Kendi çiftçisine destek olmak yerine engel çıkarmak nasıl izah edilir?
Bugün birileri çıkmışlar, ekilmeyen toprakları çiftçinin elinden almanın ötesinde, gasp etmeyi amaçlayan yasal düzenlemeler yapıyorlar.
Tarımı bitirdiniz, Türk çiftçisini ölmekten beter ettiniz, halkın paralarını yabancı ülkelerde çar çur bitirdiniz. Yeter artık durun.
|
|
Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır. Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım. |