Ekonomik bir hayvancılık için 1 litre süt satıldığında 1.5 litre yem alınabilmesi gerektiğini belirten Bayraktar, bir çok yerde üreticilerin bir kilo yem bile alamadığını vurguladı. Sütte krizin ilk sinyallerinin alındığına dikkat çeken Bayraktar, gerekli tedbirlerin alınmaması halinde yeni bir süt hayvanı katliamının kaçınılmaz olacağını ifade etti. Türkiye’nin, süt fiyat düşüşleri nedeniyle yakın zamanda yaşanan acı tecrübeden ders çıkarmak durumunda olduğunu kaydeden Bayraktar, Türkiye hayvancılığının kaybının, ülkenin kaybı olduğunun unutulmamasını istedi.
Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, makamında “Dünya Çiftçiler Günü” dolayısıyla tarım sektörünün durumuna ilişkin bir basın toplantısı düzenledi. Toplantıda 1984 yılından bu yana, her yıl tüm dünyada “Dünya Çiftçiler Günü” olarak, çeşitli etkinlikler ile kutlanan 14 Mayıs günü Türkiye’de de, TZOB tarafından düzenlenen toplantılar ve etkinliklerle kutlandığını hatırlatan Bayraktar, bu münasebetle, Türk çiftçilerin ve tüm dünya çiftçilerinin “çiftçiler gününü” kutladı. Tarımın Türkiye için sosyal ve ekonomik bakımdan en önemli ve stratejik sektörlerin başında geldiğine dikkat çeken Bayraktar, tarım sektöründe yapısal sorunların çözümlenmesinin, üretim ve verimliliğin artırılmasının, çiftçilerimizin gelirlerinin istikrara kavuşturulmasının ve kırsal refahın artması, tarım sektörü politikalarının istihdam ve sosyal politikalar içinde yer almasının ve tarım ürünlerinin dünya pazarlarına erişiminin teşvik edilmesinin, tarımsal kalkınmada önemli yol alınmasını sağlayacağını dile getirdi. Konuşmasında son yıllarda önemli sorunları olan hayvancılığa da değindi. 2007-2008 döneminde tüm dünyada yaşanan girdi artışlarının, Türkiye’de kuraklıkla birlikte etkisini daha şiddetli hissettirdiğine işaret eden Bayraktar, bu dönemde süt ve et gibi ürün fiyatlarının da yerinde sayması, yüksek maliyet baskısına dayanamayan birçok işletmenin tasfiye olmasına neden olduğunu belirtti. 2008’in son çeyreğinde süt arzının en düşük olduğu dönemde süt fiyatlarının düştüğünü, 2009 yılının ortalarına kadar da düşmeye devam ettiğini aktaran Bayraktar, “Neticede, yüksek maliyet baskısı ile düşük fiyat kıskacı arasında kalarak, üretimi devam ettiremeyen birçok süt işletmesi hayvanlarını kesime sevk etmiştir. Bu dönemde yaklaşık 250 binden fazla damızlık hayvan kesilmiştir. Girdi maliyetlerindeki artışlar üretici et maliyetlerinin ve dolayısıyla fiyatların artmasında önemli rol oynamıştır. Ağustos 2009-Eylül 2010 döneminde, yani bir yıllık süreçte Arpa yüzde 45, Kepek yüzde 150, ayçiçeği tohumu küspesi yüzde 117 ve besi yemi ise yüzde 58 oranında artmıştır” dedi.
-“BESİCİLERİN EN ÖNEMLİ GİRDİLERİ CANLI HAYVAN VE YEM”-
Besicilerin en önemli girdilerini canlı hayvan ve yem olduğunu bildiren Bayraktar, şu açıklamalarda bulundu:
“Çiftçilerimiz 2 yıl kadar önce besiye koyacakları canlı hayvanın kilosuna 8-9 TL ödüyorken, bugün 12-13 TL’ye zor almaktadırlar. Yani canlı hayvan maliyetleri de yüzde 45’ler civarında artmıştır. Bu gerekçeler nedeniyle et fiyatları önemli bir artış trendine girmiştir. Et fiyatını düşürmek için 2011 Ocak Ayı sonu itibariyle 64 bin tonu karkas olmak üzere, toplam 138 bin ton ete eşdeğer, kasaplık hayvan ve et Türkiye’ye girmiştir. Ayrıca 70 bin baş besilik hayvan ithal edilmiştir. İthal edilen canlı hayvanlar ve et için toplam 592 milyon dolar döviz ödenmiştir.”
-“ÜLKE HAYVANCILIĞININ KAYBI, ÜLKENİN KAYBIDIR”-
Hayvancılığa 2000-2010 yılları arasında artan oranlarda destekler verildiğini belirten Bayraktar, bugün itibariyle hayvancılık desteklerinin toplam tarım bütçesi içerisindeki payının yüzde 25’lere kadar çıktığını aktardı. Bütün bunlara rağmen mevcut sorunlar nedeniyle özellikle uygulanan hayvancılık politikalarının, nerde yanlış yaptık noktasında sorgulaması gerektiği kanaatinde olduklarını aktaran Bayraktar konuya ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:
“Bilindiği üzere Ocak-Şubat-Mart 2010 tarihlerinde geçerli olan ve birkaç yerde belirlenen 0,85 TL çiğ süt litre taban fiyatları; arz fazlalığı var, talep düşük, fiyatlar olması gerekenden fazla gibi gerekçelerle, Mart ayından itibaren yani, sözleşme süresi dolmadan düşürülmüş, bu konuda üreticiye dayatma yapılması da doğal olarak üreticilerin tepkisini çekmiştir. Kamuoyunun da yakından takip ettiği üzere üreticiler, sanayiciye süt vermemeye kadar giden demokratik bir tepki ile bu olayı protesto etmiş ve fiyatların çok daha aşağılara düşmesini engellemişlerdir. Neticede fiyatlar 73-74 Krş bandında uzun süre kalmıştır. Fakat bu yıl bu mazeretler biraz erken başlamış, Şubat 2011 tarihinde birçok yerde sanayiciler geçmişte de yabancı olmadığımız gerekçelerle sütü bırakma faaliyetine girmişler, süt fiyatlarını ihale bölgelerinde 64 kuruşa düşürmüşlerdir. İhale dışında ise fiyatlar 50 kuruşlara kadar gerilemiştir. Türkiye’de yıllardır söz konusu gerekçelerle fiyatlar düşürülmekte, bu durum genelde sektörde geri dönüşümü zaman alan ciddi kayıplara neden olmaktadır. Buna mutlaka kalıcı bir çözüm bulunmalıdır. Ülke hayvancılığının kaybının, ülkenin kaybı olduğu unutulmamalıdır.”
-“YENİ BİR SÜT HAYVANI KATLİAMI KAÇINILMAZ”-
Ekonomik bir hayvancılık için 1 litre süt satıldığında 1.5 litre yem alınabilmesi gerektiğini belirten Bayraktar, bir çok yerde üreticilerin bir kilo yem bile alamadığını ifade etti. Bayraktar çiftçilerin alım gücünün her geçen gün düştüğünü aktardı. Bayraktar, “Genel itibariyle yem fiyatlarının yükselmesine bağlı olarak süt/yem paritesinin, yani alım gücünün birçok ilde 1’in altında olduğu görülmektedir. Bunda yem fiyatlarının ciddi oranda yükselmesinin etkisi de inkar edilemez. Şöyle bir baktığımızda 1 litre süt satan çiftçimizin; bazı illerimizde 1 kilo bile yem alamadığı yani, paritenin 1’in altında olduğu görülmektedir. Yani sütte krizin ilk sinyalleri alınmıştır, eğer gerekli tedbir alınmayacak olursa maalesef, yeni bir süt hayvanı katliamı kaçınılmaz olacaktır” dedi.
-“ACI TECRÜBEDEN DERS ÇIKARILMALI”-
Türkiye’nin, süt fiyat düşüşleri nedeniyle yakın zamanda yaşanan acı tecrübeden ders çıkarmak durumunda olduğunu kaydeden Bayraktar şunları söyledi:
“Ülke olarak eldeki damızlıkların iyi bir şekilde korunması, ıslah çalışmaları ile verim seviyelerinin yükseltilmesi, bunların yok pahasına elden çıkarılmasını engelleyici tedbirlerin alınması gerekmektedir.
Bugün damızlık bir hayvanın fiyatının ülke içinde en az 7 bin 500-8 bin TL, ülke dışında ise en az 4 bin dolar ile 3 bin 250 euro arasında değiştiği düşünüldüğünde, olası bir damızlık hayvan kesiminin ülkeye zararının çok daha büyük meblağlara ulaşacağını söylemek yanlış bir ifade olmayacaktır.
Yakın zamanda ülkemizde de gelişmiş ülkelerde uygulanan sistemden farklı olarak bir piyasa düzenlemesi hayata geçirilmiştir. Bu sisteme göre fazla süt piyasadan çekilmekte, süttozuna işlenmekte, bu süttozunun Dahilde İşleme Rejimi kapsamında süt ürünleri ihracatı yapan ihracatçılara dünya fiyatlarından verilmesi sağlanmakta, üretim maliyeti ile dünya fiyatları arasındaki fiyat farkı ise devlet tarafından karşılanmaktadır. Yani, süttozunun dışarıdan alınmak yerine iç pazardan, yerli üreticilerden alınması teşvik edilmekte, böylece hem ihracatçılarımıza avantaj sağlanmakta, hem de iç pazar rahatlatılmaktadır. 2009 yılında başlatılan bu uygulama 2011 yılında ithal edilen tüm süttozu miktarını kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Yıllık, Dahilde İşleme Rejimi kapsamında ithal edilen 18 bin ton süttozuna eşdeğer çiğ süt yani 180 bin ton süt piyasadan çekilecektir. Bu amaçla da bütçeden yaklaşık 50 milyon TL’ye yakın bir kaynak ayrıldığı yetkililerce ifade edilmektedir.”
-“SORUMLULUK SÜT FİYATLARINI DÜŞÜRÜNLERDE ARANMALI”-
Sanayicilere süt ve süt ürünlerine yönelik ihracat iadesi desteği için bir çalışma başlatılmış olup, 200 bin ton çiğ süte eşdeğer bir miktar için uygulanacağını anımsatan Bayraktar, “Devlet bu uygulamalar ile 400 bin ton çiğ süte eşdeğer bir süt için sanayicilere destek vermeyi kararlaştırmıştır. Bütün bu arz talep dengesini sağlamaya yönelik desteklere rağmen, yine de süt fiyatları düşürülecek olursa, bu durumda sorumluğunun başka yerlerde değil, süt fiyatlarını düşürenlerde aranması gerektiği kanaatindeyiz” diye konuştu.
-NELER YAPILMALI?-
Başbakanla yapılan görüşmede de aktardıkları üzere, en kısa zamanda gelişmiş ülkelerde olduğu gibi bir müdahale kurumu kurulması gerektiğini belirten Bayraktar, süt piyasasındaki fiyat dalgalanmalarının önüne geçilmelisini istedi. Hayvancılığın mutlaka tatminkar ölçülerde desteklenmesi gerektiğini aktaran Bayraktar, “Islah çalışmalarına devam edilmeli, süt piyasasında istikrarı sağlayıcı ve üreticiyi koruyucu tedbirler alınmalı, sektör kayıt altına alınmalı, özellikle süt işletmelerinde işletme düzeyinde bölgesel üretim planlamaları yapılmalı, büyükleri kuralım derken küçüklerin yok olmasını engelleyici tedbirler alınmalı, damızlık hayvan ithalatına belli bir plan ve program çerçevesinde, gerçekçi talep ve ihtiyaçlar belirlenerek izin verilmeli” dedi.
-“TÜRKİYE’NİN DE DÜNYA TARIM ÜRETİMİNDE YERİNİ ALMASI GEREKİYOR”-
Bayraktar, tarımın temel ihtiyaç maddelerinin üretildiği bir sektör olmasının yanı sıra, diğer sektörlere hammadde temini, tüketim harcamaları ve ihracattaki payı gibi özellikleriyle, sektörün sosyoekonomik açıdan sahip olduğu önemini artırdığını belirtti. Son yıllarda, iklim değişikliği, küresel ısınma, gıda güvenliği ve güvencesi konularının sık sık gündeme gelmesi ve tarım ürünlerindeki arz ve talep dengesinin değişmesi ile dünyanın tarıma olan ilgisi giderek arttığına işaret eden Bayraktar, bu süreçte Türkiye’nin de dünya tarım üretiminde ve pazarlarında yerini alması gerektiğinin altını çizdi.
-“ARAZİ TOPLULAŞTIRILMASI BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR”-
Dünya gıda fiyatlarının, küresel etkiler, fiyat manipülasyonları, iklim değişikliği ve talep artışından kaynaklanan etkilerle, son dönemde rekor artışlar kaydettiğini ifade eden Bayraktar, Tunus ve Mısır başta olmak üzere bazı ülkelerde yaşanan sıkıntıların temelinde gıda fiyatlarının yükselmesinden kaynaklanan geçim sıkıntısının önemli rol oynadığını vurguladı. Bayraktar, Türkiye’deki yapısal sorunların çözümü ile tarımsal üretimin ve verimliliğin artırılması için arazi toplulaştırılması, sulama alanlarının genişletilmesi, basınçlı sulama tekniklerinin, teknoloji kullanımı ve AR-GE’nin desteklenmesinin büyük önem taşıdığını aktardı.
-“ÜRETİCİ ÖRGÜTLERİ FİNANSMAN YÖNÜNDEN GÜÇLENDİRİLMELİ”-
Planlama ve pazarlama sorununun çözüme kavuşturulması için üretici örgütleri finansman yönünden güçlendirilmesi gerektiğini belirten Bayraktar, “Güçlü ekonomik organizasyonlara sahip olmadığı için çiftçilerimizin, ürün fiyatlarını, girdi fiyatlarını belirleme veya etkileme gücü ve inisiyatifi yoktur. Bu nedenle diğer kesimler bu durumu zaman zaman istismar etmektedirler. Üreticinin ürününü çeşitli bahanelerle yok pahasına, maliyetinin de altında satın alabilmektedir” dedi.
Bayraktar, verimsizliğin en büyük maliyet unsuru olduğunu kaydederek, bu nedenle yapısal sorunlar çözülmesi gerektiğine dikkat çekti.
-“TARIM, SOSYAL RİSKİN AZALMASINA KATKI SAĞLADI”-
Tarım sektörünün istihdamdaki payının 2001 yılından sonra 6 yılda 37.6’dan yüzde 26.4’ya gerileyerek 11 puan azaldığını vurgulayan Bayraktar, buna karşılık, 2008 yılında Ağustos ayından itibaren tersine göçün başlandığını kaydetti. Kriz ortamında insanların tarıma sığındığının ve tarımın sosyal riskin azalmasına katkı sağladığını dile getiren Bayraktar, “Bu süreç, 2009 ve 2010 yılında da devam etmiştir. İşsizliğin zirve yaptığı 2009 yılı Ocak ayında, tarım dışı sektörlerde çalışan sayısı 184 bin kişi azalırken, tarımsal istihdam 259 bin kişi artmıştır. Tarımdaki istihdamın artması, aslında istenen bir durum değildir. Aksine, normalde tarımdan ayrılanlara, diğer sektörlerde iş imkanı oluşturulması gerekir. Çünkü, tarımda çalışan nüfusun önemli bir bölümü zaten gizli işsiz durumundadır” diye konuştu.
-“DESTEKLEME BÜTÇESİNDEN YÜZDE 10 KESİNTİ YAPILDI”-
Bayraktar, destekleme ödemeleri hakkında da bilgi verdi. 2007 yılında 5.3 milyar TL olarak belirlenen destekleme bütçesinin 2008 de 5.4, 2009 da ise önce 5.5 milyar TL olarak belirlendiğini sonra yüzde 10 kesinti yapıldığını aktaran Bayraktar, “2010 yılında tarıma ayrılan bütçenin 5.6 milyar TL olup, 2009 yılında uygulanması planlanan bütçeden yüzde 1.8 fazladır. 2011 yılında tarımsal destekler için ayrılan bütçe 6 milyardır” ifadelerini kullandı. Tarım Kanunu’na göre, “bütçeden ayrılacak kaynağın, gayri safi millî hasılanın yüzde birinden az olamayacağını” anımsatan Bayraktar, “Tarım Kanunu’na uygun bir bütçe hazırlansaydı, tarımsal destek bütçesinin asgari 12 milyar TL olması gerekirdi. 2003 yılında tarımı desteklemek için milli gelirin yüzde 0.67’si ayrılırken, bu rakam 2007 de yüzde 0.62, 2008’de yüzde 0.57, 2009 da yüzde 0.45, 2010 da yüzde 0.51 oldu. 2011’de bu oran yüzde 0.49 oldu. Halen istihdamın yüzde 26’sından fazlasını taşıyan bu sektöre, kanunla verilmesi gereken asgari miktar verilmelidir. Dünya pazarlarında yüksek destekli ürünlerle rekabet etmeye çalışan sektörümüz için, en azından Tarım Kanunu’na uygun bir destek bütçesi oluşturulmasını istemek, çiftçimizin hakkıdır” diye konuştu.
-“TARIM, STRATEJİK BİR SEKTÖR”-
Bayraktar, tarımın stratejik bir sektör olduğunu vurguladı. Tarımın önemli bir istihdam alanı olduğu gibi, nüfusun üçte birinin geçimini sağlayan bir sektör durumunda olduğunu kaydeden Bayraktar konuya ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:
“Ürünlerde mukayeseli üstünlük sağlamamız, mutlak üstünlük sağlamamızda yeterli olmuyor. Birçok ülke verdiği yüksek desteklerle mutlak bir üstünlük sağlamaktadır. Buna tipik bir örnek olarak pamuk üretimimizi gösterebiliriz. Kaliteli ve yüksek verimli bir pamuk üretimimiz olmasına rağmen, maliyetlerimiz yüksek olduğu için 2010 yılına kadar, önemli oranda görülen veya görülmeyen destek alan Amerikan ve Yunanistan pamuğu ile rekabet edemediğimizden, ihtiyacımız artmasına rağmen pamuk üretimimiz azalmaktaydı. 2010 yılından sonra dünyada pamuk fiyatlarının artmasıyla yeniden pamuk ekim alanları, buna bağlı olarak ta üretimimiz artmaya başlamıştır. Özellikle Ege bölgesinde tuzlu topraklarda yetişen pamuk üretiminin fazla bir alternatifinin de olmadığı düşünülürse, pamukta ve diğer tarım ürünlerinde desteğin ne kadar önemli olduğu anlaşılır.”
-“TÜRK TARIMININ REKABET GÜCÜNÜ YÜKSELTMEK ZORUNDAYIZ”-
Bayraktar, son yıllarda, ürünlerimizin değerinde pazarlanamaması nedeniyle, gelirlerimizin azalması yanında, elde edilen gelirin satın alma gücünün de düştüğüne dikkat çekti. Ürünlerin fiyatlarındaki artışların maliyet artışlarının çok gerisinde kaldığına işaret eden Bayraktar, “Tarımda büyümeyi istikrarlı hale getirmek ve çiftçilerimizin alım güçlerini artırmak üzere tarıma daha fazla kaynak aktarmak ve Türk tarımının rekabet gücünü yükseltmek zorundayız. Doğru ve istikrarlı bir tarım politikası ile örgütlü, verimli ve rekabet gücü yüksek bir tarımsal yapı oluşturulmalı, çiftçilerimizin gelir düzeyi, yaşam standartları yükseltilerek, daha dengeli hale getirilmelidir” şeklinde konuştu.(ANKA)