* Tüm derdi 'kalplere dokunmak' olan farklı bir polis müdürü. Öyle ki, taş atan çocukların mahallesindeki kahvehaneye giderek, oradaki vatandaşlarla okey oynayarak onları şaşırtacak kadar idealist. Bu tılsımlı iletişimin ardından olay öncesi mahalle çocuklarının, “Akif ağabey, yine taş atacağız, sen arkada dur" diye uyarıda bulunacakları kadar onlara yakın.
* Birinci Sınıf Emniyet Müdürü Akif Aktuğ, terfisinden, 10 ay sonra zorunlu emekli edilmesine; kırgınlıklarından, ideallerine; suçu önlemek amacını vurgulamak için yazdığı kitabından, 'beş liralık bir merminin ucundaki özveri isteyen şerefli meslek' olarak tanımladığı polisliğe kadar pek çok soruya içtenlikle yanıt verdi.
İDEALİ Emniyet Genel Müdürü olmak olan ancak 1. Sınıf Emniyet Müdürlüğü'ne terfisinden 10 ay sonra zorunlu emekli edilen Akif Aktuğ, devlete asla küsemeyeceğini vurgularken, zorunlu emeklilik karşısında yaşadıklarını ise “İdealiniz var. Buna doğru yaklaşıyorsunuz. Kafanızda projeler uçuşuyor, yeni terfi olmuşum ve sonra pat diye emekli oldunuz diyorlar. Hiç beklediğim bir şey değil. Niye emekli oldum, bunun açıklaması yok. Bu çok sarstı beni. Diyorlar ki cemaat, şu bu. Neye göre, neden emekli edildiğim sorusunu hukuken sordum. Ne cevap verecekler bilmiyorum" şeklinde anlatıyor.
DEVLETİN AKLININ KARIŞTIĞI DÖNEMLER
Hakkında söylentilerle ilgili olarak, “Cemaatle hiçbir bağlantım yok" diyen Aktuğ, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Sizin ülkenizde bir Genelkurmay Başkanı terörist olarak hapse girdiyse, siz emekli olmuşsunuz çok mu? Ben buna, devletin aklının karıştığı dönemler diyorum. Bu dönemler olabilir. Kendi doğrusu olmayan insanlar, başka doğruların arkasından giderler. Eğer sizin doğrunuz varsa, başka doğruların arkasından gitmezsiniz. Biz kendi doğrumuzun arkasından gittik. Bu, bazılarını rahatsız etmiş olabilir çünkü sistemden beslenen insanlar sistemin bozulmasını istemezler."
BU BİR HAK İHLALİDİR, GÜNAHTIR
Hukuken haklılığını ispatlaması durumunda göreve dönüp dönmeyeceğiyle ilgili olarak, “Arkadaşlar iyimser bakıyor" diyen Aktuğ, “Ben çok iyimser bakmıyorum. Geri dönülemeyeceğini düşünüyorum. Çünkü siyasi bir karar. Cumhurbaşkanımızın söylediği bir şey vardı, 'Kurunun yanında yaş da yandı' diye. Devlet beni, 13 yaşımda Polis Koleji'ne almış, eğitimin yanında diş macununa kadar karşılamış, üniversite yıllarında polis memuru gibi maaş vermiş. Bunları yapan devlete 'Biz seni emekli ettik' dediği zaman küsme diye bir şey olmaz. Devletinize küserseniz, o zaman kişisel bir şeyden bahsediyor olursunuz. İnandıklarınızın anlamı olmaz. Yanlış kararlar alınabilir. Kişiler hata yapabilirler. Bu kişilerin hatalarını misli misli çekmelerini isterim tabi ki. Bu bir günah. Hak ihlali. Geri dönme söz konusu olursa, o zaman değerlendiririm bunu" şeklinde konuşuyor.
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ OLMA İDEALİ
Emniyet Genel Müdürü olmak gibi bir ideali olduğunu söyleyen Aktuğ, bunun nedenini ise “Hiçbir şey dıştan içe gelişmez. İçten dışa gelişir diyor bilim. Yumurtayı siz kırarsınız canlıyı öldürürsünüz, kendi kabuğunu kırarak çıkarsa sağlıklı yaşar. Bundan dolayı önce personelin eğitim, sosyal, özlük hakları düzeltilmeli. Sözün özü, polisin birincil önceliği suçları oluşmadan önlemek olmalı. En yetkin personelini ve diğer tüm kaynaklarını ağırlıklı olarak buna yönetmeli. İşin en zor tarafı budur. Dünyanın her yerinde bilinen basit durum olmasına rağmen uygulanamaz" sözleri ile aktarıyor.
S.U.Ç: SİSTEMİN UMUTLU ÇOCUĞU
17 Nisan 2015 tarihinde zorunlu emekli olan ve üç ay önce Ahmet Şerif İzgören ile birlikte çalışmaya başlayarak Elma Yayınevi'nin Genel Müdürü olan, aynı zamanda İzgören Akademi'nde eğitmenlik de yapan Aktuğ, 'S.U.Ç: Sistemin Umutlu Çocuğu' adlı kitabında hayatından kesitler, meslekteki anıları, projeleri, suçu önlemede yapılması gerekenleri anlatıyor. Yazma fikrinin 2005- 2009 yılları arasında Önleyici Hizmetler Şube Müdürü olarak görev yaptığı dönemde de olduğunu belirten Aktuğ, “Burada görev yaparken, tüm suçların önlenebilir olduğunu gördük. Projeler yaptık. Arkadaşlara, bunları bir kitap yapalım dedim ama arkadaşlar isteksiz davrandılar" diyor.
İlk baskısı 2 bin olan kitabını eline aldığı gün hissettiklerini, “Bir çocuk gibiydi. Öyle güzel bir çocuktu ki. Ölmeyecekti ve hep yaşayacaktı" sözleriyle açıklıyor.
POLİSLİKTEN ÇOK FARKLI BİR ALAN
İzgören ile yollarının geçmişte de kesiştiğini anlatan Aktuğ, “Emekli edilince, ne yapabilirim diye düşünüyordum. A, B, C planlarımı yapmıştım. İzgören Hoca, Genel Müdürlük teklifi getirdi. Ve Elma Yayınevi'nde başladım" diyor Aktuğ. Farklı bir alanda çalışmaya başlamasını ise “Ben bu kadar mutlu bir işyeri görmedim. Kitap okuyan, yazan insanlarla beraberim. Bakın, TÜYAP Fuarı'nda kitap çalındığı ile ilgili sosyal medyada paylaşımlar oldu. O zaman Ahmet bey aradı ve dedi ki, 'Eğer bizim stantta kitap çalınacak olursa orada duran arkadaşlarımız, sırtlarını dönmesi gerektiğini biliyorlar değil mi?' dedi. Dünyada ilk defa kitabın iadesini kabul eden bir yer. Kitap iadesi yapmak isteyen birisi aslında iadeyi kitapları beğenmediği için değil paraya ihtiyacı olduğunu dürüstçe söylemiş. Biz bu kişiden hesap numarasını istedik. 'Kitaplar kalsın, sana şu kadar borç para yolladık. Paran olduğunda ödersin' dedik. Çalıştığım yer işte böyle bir yer."
'DÜŞÜNDÜĞÜMÜ YAPABİLECEĞİM YERDİ'
S.U.Ç. isimli kitabında da anlattığı gibi, mesleği boyunca tüm suçların önlenebilir olduğuna inanan Aktuğ, “Mesleğe ilk başladığın yıllarda, suç soruşturması, narkotik, terör, cinayet çok hareketlidir. Buralara geçmek için mücadeleler verilir. Bana da cinayette çalışmak nasip oldu. Ama o yıllarda bir şey hissettim. Tamam olaylar çözülüyor, failler bulunuyor, adalet yerini buluyor ama bir burukluk vardı. 'Olmasa daha iyi değil mi?' diye düşündüm. Düşündüğümüz şeyin tam yeriydi Önleyici Hizmetler. Biz daha çok suç sonrasına yatırım yaparız, öncesine yatırım yapmayız. Savaşlarda silahlara, hastalıklarda ilaçlara yatırım yapıldığı gibi. Suç işlendiğinde de sonrasını çözmeye yatırım yaparız. Ama suç önlenebilir ve çalışmalarımız hep bu yönde oldu."
BİR POLİSİN GÖZÜNDE POLİS
Akif Aktuğ, polisin vatandaşın gözündeki yeriyle ilgili soruyu yanıtlarken, “Vatandaşın gözünde polisin tek bir tarifi yok. Kimileri özgürlükleri tehdit eden olarak görüyor, kimileri de kötülerle mücadele eden olarak.. Polis, bir tarafta kişi hak ve özgürlükleri koruyacak diğer yanda kamu düzenini sağlayacak. Zor bir denge. Polis bu hassas dengenin tam ortasındaki kişi" diyor.
POLİSİN TANITIMA İHTİYACI VAR
Polis- vatandaş ilişkisinin daha olumlu yönde gelişebilmesi yönündeki soruya ise Aktuğ şöyle yanıt veriyor:
“Örnek olarak Güneydoğu'da mücadele ediyoruz yıllardır. Ama bitmesi gereken şey, çoğalıyor. Nasıl çoğalıyor? Terör örgütü her mahalleden bir kişi alıyor. 'Sizin için dağdayız. Siz rahat ortamlardasınız, biz sizin hakkınız için ordayız' diyor. Halka kendini anlatıyor. Polis ise 'Dağdaki ile canımız pahasına mücadele ediyoruz, 5 liralık merminin ucundaki işi yapıyoruz, halk bunu anlar' diyor. Halkı bir tarafa bırakıp sadece suçla ilgileniyor. Polisin reklama değil ama tanıtıma ihtiyacı var."
POLİSLİK RİSK ALTINDA BİR İŞ
Polisin çok fedakarca çalıştığını, bazen evine bile gidemediğini söyleyen Aktuğ, “Düşünün durakta bekliyorsunuz ve bir adam geçerken sizi vuruyor. Risk altında bir iş polislik" diye aktarıyor mesleğin zorluğunu. İstanbul Gezi Parkı olaylarından sonra polis ile vatandaş diyaloğunun kopma noktasına geldiği yönündeki soruya ise şu yanıtı veriyor Aktuğ:
“Böyle bir ayrıştırmaya götürmesin bu bizi. Polisin etkisiz hale getirme yetkisi var. Ama etkisiz hale getirilen kişiye polis hala tekme atıyorsa, hata yapıyor. Kişisel yapılan bir şey ama tüm teşkilata yansıyor. Polis dediğimiz kişi, başka bir gezegenden gelen değil. Hepimiz aynı kotanın içerisinden geliyoruz, birleşik kaplar teorisi. Ben polis, siz gazeteci, diğeri hemşire. İyi insanlar var, kötü insanlar var. Poliste de böyle."
TOPLUMUN SADECE YÜZDE 5'İ SUÇ İŞLİYOR
Kitabında yer verdiği konulardan söz ederken, toplumun bilmediği bir konuyu da vurguluyor Aktuğ. “Toplumun sadece yüzde 5'i suç işliyor. Oysa vatandaş sanıyor ki toplumun yarısı suçlu. Bunun adı suç korkusu. Bununla da gerçek suç gibi mücadele etmek lazım" diyor. Suçun önlenmesinde eğitimin önemini bir kez daha vurgulayan Aktuğ, “Kötü niyetli kişilere, 'Suç işlersem yakalanırım' düşüncesini vermek lazım. Mesela trafikte kural ihlali yapan birinin yakalanma ile ilgili düşüncesi ne kadar çok olursa, o kadar caydırıcı olur" ifadelerini kullanıyor.
MARDİN'DE PROTESTONUN EZBERİ BOZULDU
Meslek hayatı boyunca hep halkla iç içe olmaya çalışan ve bunu kitabında da anlatan Aktuğ, “Hizmetin odağı önce insan. Hizmet ettiğiniz de insan, birlikte çalıştıklarınız da. Onları ve toplumu anlamaya çalışmanız lazım" diyor. Terfi etmeden önce 1 yıl Emniyet Müdür Yardımcısı olanak görev yaptığı Mardin'den bir anısını paylaşan Aktuğ, şöyle konuşuyor:
“Mardin'de elektrikle ilgili sıkıntı vardı. Elektriğe hiç para vermemişler. Vatandaş, 'Devlet benden almadı, özel şirket para istiyor' diye düşünüyor. Protestolar oluyor. Biz bu konuyla ilgili oda başkanlarını, muhtarları tek tek aradık. Önceden nabızlarını düşürmeye çalıştık. Ve protesto sırasında, katılımın düştüğünü gördük. Yanlarına gittim, “Hayrola çok insan gelmedi' dedim. “Evet" dedi bir grup. Sonra dedim ki, 'Biz şimdi bariyerleri kaldıracağız, polis araya girsin sayı çok görünsün'. Protestonun ezberi bozuldu tabii. Öfkeler düşüyor böyle konuşmalarla."
BİR HAYALDEN SÖZETMİYORUZ
Mardin'de görev yapan polisin hayatının, iş, lojman ve olay yeri arasında geçtiğini vurgulayan Aktuğ, “Bunun dışına çıkmak, esnafı gezmek, derdini dinlemek lazım. Böyle bir şeyle karşılaşınca şaşırıyorlar. O protestolarda karşı karşıya geldiğinizde utanıyorlar. Orada halk aslında hiçbir şiddeti desteklemiyor. Örneğin sokağındaki park yeriyle ilgili, birlikte düşünüp düzenleyelim diyorsunuz. Ama o buna alışık değil. 'Siz bize ne yapacağımızı söyleyin' diyor. Bakın, orada iki dükkandan birinde öldürülen Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okan'ın fotoğrafı varsa, çocuklarına Gaffar Okkan ismi veriyorlarsa bunun araştırılması lazım. Bir hayalden sözetmiyoruz" diyor.
SÖYLENMEK YERİNE SÖYLEMEYİ TERCİH EDİYORUM
"Empati yeteneğini geliştiremeyen yöneticiler, çalışanlarına liderlik değil ancak gardiyanlık yapabilirler" düşüncesini ilke edinen Aktuğ sohbetin sonunda, “Siz kitabınızın adı gibi sistemin umutlu çocuğu musunuz?" sorusuna ise “Tüm her şeye rağmen bir şey olmak mı? Bir şey yapmak mı? Tercihinde bir şey yapmayı seçmek, umutlu olmanız için yeterli. Eğer tekrar dünyaya gelsem polis olurum diyorsam, o zaman iş bitti diye de sisteme kızıp söylenmek yerine, söylemeyi tercih ediyorum. İnsana hizmet etmek için sadece emniyet teşkilatı yok. Başka alanlarda da bunu verebilirsiniz" diye yanıtlayarak noktalıyor sözlerini.
EŞİNİN TAYİNİ DE MARDİN'E ÇIKTI
Akif Aktuğ'un kendisi gibi polis olan eşi Ayşegül Aktuğ, Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı'nda görev yapıyor. Eşi gibi kendisinin de Mardin'e tayininin çıktığı söyleyen Ayşegül Aktuğ, emekli olmayı düşünüyor. Babası emekli başkomiser, ağabeyi de polis müfettişi olan Ayşegül hanım, mesleğini çok sevdiğini ancak 4 yıl boyunca Mardin'de görev yaparsa, oğulları 16 yaşındaki lise öğrencisi Yiğit ile üniversite öğrencisi 21 yaşındaki Mert'in düzeninin bozulacağını söylüyor.
SUÇU ÖNLEMEDE YARATICI FİKİRLER
Suçu önlemede 'yaratıcı' fikirlere de değinen Akif Aktuğ, “Avrupa'da bir yerde holiganlarla ilgili sorun var. Ve bu sorunun çözümü için çalışmalar yapılıyor, sonra bir fikir ortaya çıkıyor. 'Holiganların annelerini güvenlik görevlisi yapalım' diye. İşte olaya böyle farklı bakabilirseniz, her olayın çözümü var, toplumu soruna dahil etmeden sorunu çözemezsiniz" diyor. Aktuğ, Önleyici Hizmetleri 'Vatandaşın koruyucu hekimliği' olarak nitelendiriyor.
ANTALYA'DA HAYATA GEÇİRDİĞİ PROJELER
Akif Aktuğ döneminde hayata geçirilen projeler, S.U.Ç. isimli kitabında da yer alırken, Toplum Destekli Polislik, Komşu Kollama, Güvenli Okullar, Gelecek Eğitimle Gelecek, Esnaf Koruma ve Kollama, Aile İçinde Şiddete Son, Emekli Dostu Antalya, DAATma, Güvenli Trafik, Durumsal, Sosyal Suç Önleme Stratejileri kentte uygulanan ve halkın da desteklediği projeler arasında yer alıyor.
Röportaj: Selma KUNAR/ANTALYA, (DHA)