"Gezi Parkı eylemleri, Ezgi’yi, Barış’ı, İsmail’i, Erkan’ı, Pınar’ı ve daha nicelerini polis şiddetiyle, dayağıyla, hakaret ve cinsel taciziyle tanıştırdı. Yaşadıklarından sonra kimilerinin uyku düzeni, kimisinin psikolojisi bozuldu ve onlar da zor günler geçiriyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, türbanlı bir hanıma yapıldığını öne sürdüğü ancak bir türlü doğrulanmayan saldırı olayını hep gündeme getiriyor ama polis memurunun genç bir kıza yaptığı saldırıya, ağır hakaretlere seyirci kalıyor. Yani onları da “bizden-bizden değil” diye ayırıyor.
İki tip polis, iki tip gösterici
Ancak yasalarla verilmiş görevin dışına çıkanlar, insanları öldüren, gözlerini çıkaran, genç kızlara bile ağza alınamayacak küfürler edenlerin sayısı az olsa bile, yaşananlar polisin imajını ciddi bir biçimde zedeliyor. İçişleri Bakanı Muammer Güler sıkça, “Yapılan yanlışlıkları tüm teşkilata mal etmemek gerekir” diyor. Haklıdır ama insanlar yapanların görevde kaldığını görünce emniyete olan güvenini kaybediyor.
Aynı kültürle yetişmiş, aynı eğitimi almış, aynı şartlarda görev yapan emniyet mensuplarından bazılarının olumsuz davranış ve sözleri, devletin emrinde, halkın hizmetinde, bu halkın içinden çıkıp, bu halkın güvenliğini sağlamakla görevli polisin imajını bozuyor. Biliyoruz bunların sayıları az. Ama bunlar yüzünden fedakarca çalışan polise bakış değişiyor. Mesleğin onurunu korumak, içlerindeki olumsuz tutum içindekilerini ayıklamak da emniyet mensuplarına düşüyor.
Deneyimli bir emniyet müdürü, meydanlarda, sokaklardaki emniyet mensubu ve göstericilerin iki türlü olduğunu belirtiyor ve şunları söylüyor:
“İki türlü gösterici var. Birincisi demokratik haklarını kullanan samimi insanlar ve onların hak arayışından istifade ile yakıp yıkan, polise saldıran marjinal guruplar.
İki türlü polis var. Birincisi suç işleme lüksünün olmadığını bilen ve her şeye rağmen göre vini en iyi şekilde yapmaya çalışanlar, ikincisi ise aşırı güç kullanan, yasaları çiğneyenler.”
Bakanlara, vekillere sordu…
İstanbul’da gözaltına alınan Pınar’ın başına gelenleri, cumhuriyet savcılığına yaptığı suç duyurusu ve Cumhuriyet Savcısı Abdurrezzak Aydın’a verdiği ifadeyi gazetemizde ürpererek okumuşunuzdur. Süleyman isimli sivil polis, genç kıza “Hazır burası karanlıkken seni dom… s…” diyor. Yaşadığı olaydan sonra genç kızın uyku düzeni bozuluyor, kabuslar görüyor, milletvekilinin de verdiği destekle bu sözleri söyleyen polis hakkında “hakaret, taciz ve görevini kötüye kullanma” suçlamasıyla davacı ve şikayetçi oluyor.
Böyle bir olayın ortaya çıkarılması emniyet yetkililerinin boynunun borcudur. CHP Milletvekili Yıldıray Sapan, Pınar’ın başına gelenleri TBMM kürsüsüne taşıdı. Bakanlara, milletvekillerine, “Polisin, Pınar’a söylediği ‘hazır burada ışıklar kapalıyken dom… s…’ sözleri sizin kızınıza, karınıza, bacınıza söylense sizler ne hissedersiniz?” dedi ve o yüzden polisin yargı karşısına çıkarılmasını istedi.
TBMM tutanaklarına geçen o konuşmayı yaptığı gün, milletvekiline de bir elektronik posta geldi. Orada da şunlar yazılıydı:
“Sayın Yıldıray Sapan, bazı haberlerde duydum ki ‘Hazır burada ışıklar kapalı seni dom… s…’ diyen polisi arıyormuşsunuz. Ben o polisin yakınıyım. Anladığım kadarıyla sizin de canınız çekmiş. Bana bak o… çocuğu, seni hem dom… hem de …”
Yıldıray Sapan, gözaltı aracında Pınar’a hakaretler eden polisin peşini bırakmamaya kararlı… Konuyu TBMM’ye de taşıdı. Umarız İçişleri Bakanı, polis memuru Süleyman için “münferit bir olay” demez ve konuyu ayrıntılı bir biçimde araştırır."