Bu yazıda yer alan bazı doneler, aslında notlarımın arasında duruyordu.
Onları bir araya getirip yazı yazıp yazmamakta kararsızdım.
Ama dün Ak Parti’nin Konyaaltı Belediye Başkan Adayı Durali Kolpak’ın, bir gazeteyi ziyaretinde, “Benim arkamda ağababaları yok” diye sitem ettiği bilgisi geldi.
Konyaaltı’nın 6 bin nüfuslu olduğu günleri bilen biri olarak, buralarda tarikatlar, şıhlar, şeyhler yoktur.
Ağababadan kastı sanıyorum, toprak ağası veya para babaları…
Bakın, Konyaaltı’nda onlarca, yüzlerce konutu, binlerce dönüm arazisi olan para babalarından bol bir şey yoktur.
Sanıyorum Ak Partili adayın da derdi, seçim çalışmaları için para bulamıyor olması…
Kazanma şansın sıfıra yakın olunca, bağış yapan da az oluyor haliyle…
Onun için Durali Kolpak’ın yapması gereken, “Madem beni kazanamayacağım yerden aday gösterdiniz” deyip Ak Parti’den kampanyası için para istemesidir.
Antalya’da bir büyükşehir adayının 700 milyon TL ile yola çıktığı siyasi kulislerin en çok konuşulan dedikodusu haline geldi.
Her adayın bir para babası var ama demek ki yetmiyor.
İş dünyasından destek olmazlarsa, tanıtım kampanyalarını yürütmeleri de imkansız.
Antalya’nın bir patronlar kulübünün patronaj katında yer alan bir isim seçilmesini istediği bir aday için haldır huldur iş adamlarına salma salıyormuş.
Kimin gönlünden ne koparsa artık…
Kolay değil 700 milyonu denkleştirmek.
O büyükşehir belediye başkan adayının rakiplerinden biri de geçen gün işadamları toplantısına gitmiş.
Yemek yenilmiş, konuşmalar yapılmış, çay, kahve faslına geçilmiş…
Başkan adayı, kendisini davet eden iş adamının kulağına eğilmiş demiş ki: “Kampanya için para lazım”…
Peynir, ekmek ister gibi istemiş yani…
İşadamı da, masadaki bir başka iş adamını çağırmış başkanın yanına, sonra bir başkasını derken, 10-15 dakikada 4 milyon civarında bağış sözü almış büyükşehir adayı ve yemekten mutlu bir şekilde ayrılmış.
Allah bereket versin değil mi?..
Ben o gece yüklü bağış yapma sözü verenlerden birini çok iyi tanıyorum.
İsim vermem.
Ancak kendisi, seçimden sonra bu bağışın karşılığını alayım diyecek, büyükşehir ile öyle alavere dalavere işler yapacak biri değil.
Anasının ak sütü gibi helal para kazanıyor.
Misal; sütte, yoğurtta leke olur, onda olmaz.
Daha ne diyeyim?..
Anlaşılan, genel merkezden gelen, belediye meclis üyesi adaylarından toplanan paralar da yetmiyor ki, salmalar salınıyor, bağışlar artık başkan adayları tarafından bizzat isteniyor.
Bir meclis üyeliğinin 2 ila 5 milyon TL’den gittiği ilçelerimiz varmış...
Ben bana söyleyenin yalancısıyım.
Hele bu meclis üyeliğinin olduğu ilçenin sahile kıyısı varsa adaylık öyle 3’e, 5’e de gitmemiş…
Sınırı sahildeki otellere kadar uzanan bir belediyenin başkan adayının seçim kampanyasına, bir otel sahibinin 300 bin Euro (10 milyon 350 bin TL) bağış yaptığı söyleniyor.
Bu sadece turizmden değil, damacana damacana su satmakla da kazanılıp kolay kolay bağış yapılacak bir para da değil yani…
Siyasilere bağış işi Amerika’da da var, Türkiye’de de…
Geçtiğimiz mayıs ayında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde bu miktar kişi başı 55 bin TL civarındaydı…
Ancak, büyükşehirlerde belediye başkanlığı seçimlerindeki bağışlar 6 haneli rakamlara ulaşıyor ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde olduğu gibi resmi kaydı kuydu da yok…
Benim derdim, bazı bağışların ardında, bir “Kirli pazarlık” olup olmadığı…
Seçimden sonra bu ön şarta bağlı bağışların diyetlerinin nasıl ödeneceği?..
Bir başka konu ise şu; toplanan paraların miktarı gerçekten söylendiği kadar büyük mü?..
Bir büyükşehir adayının tanıtım bütçesi gerçekten 700 milyon TL civarında mı?..
Bir başka büyükşehir adayı, bir yemekte, yanına çağrılan 2-3 iş adamından anında 4 milyon TL’yi tanıtım hanesine yazdırabiliyor mu?..
Elden ödenen veya bir mal, hizmet karşılığı gibi faturalandırılarak yapılan bağışlardan elde edilen gelirin tamamı tanıtım kampanyası için mi kullanılıyor?..
Dün bazı gazeteci arkadaşlarla beraberdim.
Bir kaçıyla da telefonla görüştüm.
Kendilerine bu seçim döneminde aldıkları siyasi reklam bütçelerini sordum.
Anladığım kadarıyla partilerin kurumsal, adayların da kişisel olarak yerel gazetelere, yerel internet haber sitelerine ödedikleri pay gerçekten içler acısı…
Gazeteci arkadaşların bana verdiği rakamlardan anlıyorum ki, tüm medyaya seçim boyunca ödenen, ortalıklarda bangır bangır dolaşan seçim otobüslerine, minibüslere alınan bir günlük benzinin tutarı kadar bile değil.
O zaman şöyle bir durum ortaya çıkıyor…
Ya bizim yerel medyadaki arkadaşlar doğruyu söylemiyor veya ortada öyle büyük miktarlarda bir tanıtım kampanyası yürütülmüyor.
Yürütülmüyorsa şöyle bir soru akla geliyor.
Bir büyükşehir belediye başkan adayının tanıtım kampanyasının 700 milyon TL’lik bütçesi olduğu iddiası yalan mı?..
İddia doğruysa, toplanan bu paralar nereye gidiyor?..
Ağırlıklı açık hava dedikleri mecralara…
Bilboardlara, taşa, duvara, köprüye astıkları bez afişlere, şehrin girişine, çıkışına, kavşaklara koydukları üzerinde adayın ismi, cismi bulunan hurda otobüslere, minibüslere…
Bir de işi boş şekilde, bağıra çağıra sokaklarda dolaşan minibüslere…
Harcama kalemi olarak yeme, içme, ses düzeni de epey yer tutuyor tabi ki…
Açıkladıkları projelerde, söylemlerinde çevreciliklerine toz kondurmayan adaylar, köprülere, iki direk arasına veya ağaçlara astıkları çaputlarla, sağa sola koydukları hurda araçlarla propaganda yapıp bir de kirlilikten, çirkinlikten, temiz çevreden bahsediyorlar.
Oysa şehri hem görsel, hem işitsel kirleten kendileri…
Yarın bu adaylar seçilip koltuğa oturduklarında, belediye ile ilgili yaşadıkları sorunları, merkezi hükümetle olan problemlerini de afişlere veya reklamını astıkları duvara anlatırlar herhalde…
Ben bunu söyleyince, gazeteci arkadaşlardan biri yufka yürekli çıktı.
Dedi ki;
“Bak, yine de belediyelere biz sahip çıkar, başkanların dertlerini biz yazarız”
Cevabı başka bir gazeteci arkadaş verdi:
“Ben de yazarım ama suya…”
Çünkü, ekonomik krizden nasibini alıp kağıt baskıda son demlerini yaşayan yerel medya yazacak mecra bulamayınca neye yazacak?..
Tabi ki suya…
MİNİ BİR ÖNERİ
Eleştirmek kolay, çözüm bulmak zordur.
Hadi yeri gelmişken, bu konuda bir öneri de getireyim.
Geçtiğimiz ocak ayında AK Parti’ye 1 milyar 329 milyon lira, CHP’ye 946 milyon lira, MHP’ye 376 milyon lira, İYİ Parti’ye 361 milyon lira, Yeşil Sol Parti’ye de 329 milyon lira olmak üzere toplam 3 milyar 341 milyon lira hazine yardımı yapıldı.
Bu paraların kaynağı sizden, bizden ve adaylara bağış yapan iş adamlarından toplanan vergiler…
Hazine, yerel seçim döneminde bu paranın 2 katını daha ödüyor partilere…
Genel seçimlerde ise 3 katını…
Yani yerel seçim döneminde AK Parti toplam 2 milyar 658 milyon lira, CHP 1 milyar 892 milyon lira, MHP 752 milyon lira, İYİ Parti 722 milyon lira, Yeşil Sol Parti de 658 milyon lira yardım alıyor.
Paraya bakın…
Peki, bu paradan ne kadarını illere harcansın diye gönderiyor.
Çerez parası kadarını…
Belki de hiç…
Ben diyorum ki; partiler normal paralarını alsınlar…
Tamam ona sözüm yok…
Ama seçim dönemindeki artı paralar genel merkezlere verilmesin, illere pay edilsin, çıkardıkları vekil sayısına bölünüp il başkanlıklarına verilsin…
Vekil sayısına bölünürse, misal Antalya AK Parti’ye Hazine’den düşen para 30 milyon 204 bin TL olur.
Bu parayla seçim çarkı döner mi bilmem ama bir açığı kapatır.
Yani demokrasinin çarkı dönsün, adaylar eşit şartta yarışsın diye bağış yapan iş adamları, verdikleri verginin dışında ikinci kez bir yükün altına girmez…
Ne dersiniz?..
|
|
Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır. Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım. |
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|