Mustafa Akaydın’ı uzun yıllardır tanırım… Taa Prof. Dr. Tuncer Karpuzoğlu ile ameliyatlara girdiği, Rektör Prof. Dr. Yaşar Uçar’ın yardımcılığını yaptığı günlerden beri…
Profesörlüğünde öyle tıp literatürüne girecek, NOBEL’e aday olacak bir cevher ortaya koyduğunu görmedim, duymadım.
Üniversitelerarası kurul başkanlığı dönemindeki çıkışlarıyla ismini sivriltti…
Sonra gelsin siyaset...
Peki, siyasette bir cevher miydi?..
Belediye başkanlığı dönemine bakacak olursak, bana göre, siyasi açıdan elmas, pırlanta, altın ve gümüşü bırakın, bakır bile değildi?
Açık söylüyorum…
Zaten olsa, anketlerde Türel’den yüzde 11 önde göründüğü bir dönemde 2014 seçimini kaybetmezdi.
Akaydın; İyi bir siyasetçi değildi, hiç de olmadı.
Akaydın; İyi bir belediye başkanı mıydı peki?.. Onu da külliyen reddederim.
Akaydın; Kendisinin başkanlık koltuğuna oturmasına siyaseten yardımcı olanlara, seçim kampanyasını kendisiyle omuz omuza yürütenlere sırtını dönen bir zattı…
Akaydın; Kendisine o koltuğu altın tepside sunan liderine bile, ‘Cıplatırım’ diyecek kadar da vefasızdı…
Akaydın; Üniversiteden getirdiği çekirdek kadrosuyla mutlu olan, partiyi, partiliyi gözü görmeyen bir yaradılıştaydı…
Akaydın; Parti çok ısrar ettiğinde fakir fukaranın kapısına Mercedes makam arabasıyla giden burnu kaf dağında, hiç de mütevazı olmayan bir elitti…
Akaydın; Proje adamı da değildi. Stadyumu ‘Yapmam’ dedi. Antkart’ı reddetti, Halkkart’ı eline yüzüne bulaştırdı…
Belediyedeki 5 yılı lay lay lomla geldi, geçti…
2014’de, ‘Belediyedeki evrakları yaktırdı’ bağırışı, çağırışı ile yerel siyasete noktayı koydu.
Sonra bir baktık, ön seçimden milletvekili adayı olarak çıktı geldi.
CHP seçmeni, başarısız bulduğu bir eski belediye başkanını seçilebileceği bir sıraya koydu.
Çünkü, Akaydın’ın çok iyi yaptığı bir şey vardı.
Mağdur edebiyatı…
‘Aslında ben kazanmıştım, seçimlerde hile var’ dedi…
Ön seçimde yine Deniz Baykal üzerine oynadı…
Baykal’ı sevmeyen, genel merkezin adamı diye ona oy verdi…
Sonuçta, ön seçimde vekil listesine girdi.
Şimdi dönüp bakıyoruz.
Yine mağduriyete doğru gidiyor…
Bu kez, “15 Temmuz tiyatro, 250 kişiyi devlet öldürdü’ dediği için Akaydın’ı önce hükümete yakın medya diline doladı, bakanlar falan derken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’da ismini anarak verdi, veriştirdi.
Akaydın böylelikle Türkiye’nin gündemine oturdu.
CHP bu pazar Antalya'da ön seçim sandığını koysa Akaydın açık ara milletvekilliği sıralamasında birinci sıraya oturur.
Çünkü, CHP’li gözünde o AKP’nin mağduru… Hükümete yakın gazeteler, televizyonlar, internet siteleri onun hakkında verip veriştiriyor. Cumhurbaşkanı adını vererek demediğini bırakmamış.
Şimdi de savcılık FETÖ/PYD Terör Örgütü üyesi olmaktan soruşturma açmış
AKP’lilerin bile FETÖ’cü diye damgaladığı Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olduğu 2008’de Mustafa Akaydın’ı rektör atamadığını ne çabuk unuttunuz. Akaydın FETÖ’cü olsaydı birinci çıktığı rektörlük seçiminde o koltuğa kesinlikle otururdu.
Akaydın, bir dönem Fetullah Gülen çağırırsa Pensilvanya’ya kahve içmeye gideceğini söyledi diyenleri duyuyorum.
Gülen için sarfettiği bu sözün tek kelimesine bile katılmıyorum ve bir vatandaş olarak Akaydın'a o gün de kızdım, hala da kızgınım…
İyi tamam da, o söz söylendiğinde 15 Temmuz hain darbe girişimi olmamıştı. AKP ile ilişkilerini koparan FETÖ’cülerin oyu ortalıkta dolaşıyor adres arıyordu ve Akaydın’da belediye başkan adayıydı…
Akaydın ile ilgili düşüncelerimi yukarıda saydım.
Tekrar büyükşehir belediye başkanı olmasını ister miyim?..
Asla ve asla…
Ancak, bu soruşturmadaki terör örgütü üyeliği iddiasını kesinlikle kabul etmiyorum.
Tek kelimesine bile katılmadığım, “250 kişiyi devlet öldürdü’ sözlerini sarf etti diye, iş FETÖ/PYD üyeliğine gelip dayandırılırsa durun derim.
O kadar da değil yani…