Eserde, Büyük İskender’in ordusuyla Antalya kıyılarında konakladığı ve egemenliğini kurduğu dönemde onunla çarpışmayı göze alan bir dağ kentinin trajik hikâyesi anlatılıyor.
Birbirine hiçbir açıdan denk olmayan bu iki gücün çarpışmasından geriye saçılmış yaşamlar ve savrulmuş sevdalar kalır. Bir de belki yıkıntıda açan yaban lalesi… Yazarın uzun süren araştırmalardan ve dağılmış antik taşlardan çıkardığı dramatik öykü, bir yanıyla da her zamanın insanına dair beşeri gerçeklerle yoğrulmuş.
“Beydağları Efsane Söyler” adlı çalışmasıyla yazınsal üretim hayatına başlayan yazar, Beydağları’ndan bu kez daha acı bir tonda yükselen çığlığı okurun önüne getiriyor.
HASTALIĞA ALDIRMADAN YAZDI
İki yıl önce ağır bir ameliyat ve ardından bir dizi terapi gören yazar, “Tedavimde harcanan kamu kaynakları bakımından topluma, bana kazandırdıkları ek zaman açısından da hekimlere, diğer sağlık personeline ve pek doğaldır ki aileme karşı kendimi borçlu hissettim. Borcumu ödeyebilmek için kalemimden başka bir gücüm de yoktu. İşte Yaban Lalesi bu sorumluluğun bir ürünü olarak ortaya çıktı.” diyor ve ekliyor: “Her durumda yapabileceğimiz şeyler vardır, acı çekerken bile… Oturup Bay Azrail acaba kapıdan mı girer, bacadan mı, diye düşünmenin bir anlamı yok bu hayatta.”
|
|
Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır. Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım. |