‘‘Moda, Türk aile yapısını tahrip eden, inanç bütünlüğümüze yönelik sinsi faaliyet gösteren bir ajandır. Bu ajanı yabancılar moda dergileriyle Türkiye sınırları içine sokarlar.’’
‘‘…Mankenler çok zayıf, sağlıksız tiptedir. Bu yapıda bir kadının doğuracağı çocuk sağlıksız olur.’’
‘‘Lokal açma, oto galerisi açma, tüketim ve kullanım mallarının satış reklamları dahi bu edep dışı açık saçıklıkları kullanır olmuşlardır.’’
‘‘Göğüsleri teşhir, göbekleri açıkta bırakma ve daha vahimi vücudun en mahrem yerlerini çıplaktan öte görünümlü ortaya koymak, defilelerin yarış alanı. Eskiden, bunun en hafifinin sadece resmini basan gazeteler, gayri ahlaki diye savcılarca kapatılırdı.’’
Yukarıda tırnak içinde verdiğim bu sözler, yıllar önce Antalya’daki bir yerel gazetede yayınlandı. Yazan birkaç yıl sonra da hakkın rahmetine kavuştu.
O merhumun kanından canından, DNA’sından olma muhterem beyefendi ise geçenlerde amacı Antalya’nın küresel vizyonuna ışık tutmak, vizyon projeler yaratmak, çağdaş, modern bir kent için tüm dinamikleri harekete geçirmek olan bir kurum başına getirildi.
Bu kurum başka ne yapacakmış diye baktım. Kentlilik bilincini geliştirecek, sosyal dayanışmayı artıracakmış.
Kısaca, Antalya’nın çağdaş, vizyoner aklı olacakmış.
Temennim, babasının bazı aşırı muhafazakar genlerinin kentin aklını yönetecek oğluna geçmemiş olmasıdır.
Yeni başkanın, defilelerde bikini giyen kızları ‘Edep dışı’ olmakla suçlayan rahmetliye çeken bir yönü varsa yandık demektir.
Merhum, bikinili kızları basan gazetelerin savcılarca kapatılmasını savunsa bile oğlunun böyle bir kafada olduğunu sanmıyorum.
En azından tanıdığım kadarıyla…