AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehdi Eker, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü'nün Diyarbakır'da düzenlediği 'Yerel Medya Buluşmaları' toplantısına katıldı. Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürü Mehmet Akarca'nın moderatörlüğünü yaptığı ve bölgeden çok sayıda gazetecinin katıldığı toplantıda konuşan Eker, 24 Haziran seçimlerinin bugüne kadar yaşanmış seçimlerin en önemlisi olduğunu söyledi. Türkiye'nin yaşadığı bütün sorunların kaynağında sistem olduğunu ifade eden Eker, "Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye'nin yaşadığı sorunlar 3 küme etrafında toplandı. Birisi Kürt sorunuydu, birisi din, inanç özgürlükleri sorunuydu ve üçüncü ekonomik sorundu. Bu sorunların tamamı sistemden kaynaklanıyordu. Biz, bu sistemin yarattığı 3 önemli sorun alanının ortasında doğduk. Bizim misyonumuz, bu üç sorun kümesi ile mücadele etmek ve bu sorunları ortadan kaldırmaktı. AK Parti'nin tarihsel misyonu buydu. Sistemi biraz reforme edip, bu sorunların her birinde önemli gelişmeler kaydettik. Ama hep ajandamızda, bu sisteme problem üreten anayasayı değiştirmek vardı. Çünkü sistem, bu anayasadan besleniyordu. Askeri darbeler bu anayasayı yapmıştı. Bürokrasi sürekli kendini tahkim ediyordu. Rejimin demokratik niteliği sürekli problemli hale geliyordu" dedi.
'SÜREKLİ ENGELLEME İLE KARŞILAŞTIK'
2002-2007 yılları arasında anayasayı değiştirmek istediklerini belirten Eker, "Taslak hazırladığımızda sistem refleks gösterdi, bize kapatma davası açtı. Anayasayı değiştirmek istediğimiz için bize kapatma davası açtı. O arada 'e muhtıra' verildi. Ama biz yılmadık. Vatandaşları ikna etmeye çalışarak, geçici çözümler ürettik. Ama sistem özünde duruyor ve sistem değişmediği sürece geriye dönüş her zaman mümkün. Kürt meselesinde reformlar yapıldı. Temel sorun, Kürtlerin kimliğinin inkar edilmiş olmasıydı. İnkar ve red ile birlikte o süreçte asimilasyon politikalarının uygulanmış olmasıydı. Biz bu temel sorun alanlarını ortadan kaldırdık. Kürt meselesi ile ilgili adımların hepsi, bir takım reformlarla yapıldı. Fakat sistemin değişmesini istemeyen bir takım engelleyici hareketlerle karşılaştık. En büyük engelleyici sistemdi. Bürokratik oligarşi kendini korumaya almış ve buna izin vermek istemiyordu. Meseleyi barış içerisinde çözme iradesini ortaya koyarken, kendi ideolojilerini Kürtlük diye önümüze koyup, terör üzerinden bunu engellemeye kalkan terör örgütü oldu. Her fırsatta, her adımı sabote eden, provoke eden, engelleme çabası içerisinde olan terör örgütü oldu, PKK ve onun siyasi uzantıları. Onlardan hiçbir destek görmediğimiz gibi sürekli engelleme ile karşılaştık" diye konuştu.
'1'İNCİ DÜNYA SAVAŞI HALEN DEVAM EDİYOR'
Türkiye'nin yürüyüşünü engellemeye çalışan vekil terör örgütleri üzerinden Ortadoğu'nun yeniden şekillendirilmesi, kan gölüne dönüştürülmesi ve harap edilmesi ile ilgili bir tarihi süreç yaşandığını ifade eden Eker, "Türkiye'nin bütün bunlara itiraz etmesi, Türkiye'yi hedef haline getirdi. Uluslararası örgütler, karanlık odaklar, istihbarat örgütleri terör örgütlerini harekete geçirdi. Burada 3 tane taşeron, vekil terör örgütü var; DEAŞ, PKK ve FETÖ. Bunların üçünün de kabloları birbirine bağlı, aynı prizden elektrik alıyor. Hizmet ettikleri yer, bölgedeki insanların faydasına değil. Sadece bu bölgedeki insanlara zarar verdiler. 20'nci yüzyılda Avrupalılar tarafından çıkarılan 2 savaş var. Biri 1'inci, diğeri 2'nci Dünya Savaşı. 2'nci Dünya Savaşı bitti. Avrupa'nın kendi arasındaki bir savaştı. Avrupalılar bunu entegrasyon projesi ile tamamladılar. 1'inci Dünya Savaşı halen devam ediyor. Komplikasyonlarıyla, tezahürleriyle, sonuçlarıyla devam ediyor. Batılılar Ortadoğu'da bir sorun oluştuğunda bize bölünmeyi, parçalanmayı öneriyorlar. Kendi arasında sorun çıktığında entegrasyonu, bütünleşmeyi çözüm olarak önerenler, Ortadoğu'ya bölünmeyi öneriyorlar. AK Parti ve Tayyip Erdoğan'ın hedef konmasının sebebi budur. Türkiye bir yol ayrımında ve bu seçim Türkiye'nin kader seçimidir" dedi.
'TÜRKİYE'NİN ÖNERİLERİ KOALİSYON TARAFINDAN DİKKATE ALINMADI'
Ortadoğu ile birlikte Türkiye'nin de hedef olduğunu kaydeden Eker, "Bu şimdi terör örgütleri üzerinden, vekaletler savaşı üzerinden yürütülüyor. Türkiye, buna itiraz ettiği için hedefte. Türkiye bölgede adalet istiyor. Türkiye'nin önerileri hiçbir zaman uluslararası koalisyon tarafından dikkate alınmadı. Suriye'de, Türkiye'nin önerileri dikkate alınsaydı, ne bu kadar mülteci sorunu yaşanırdı, ne bu kadar ölüm olurdu. Irak'ta, Saddam devrildiği süreçte, Türkiye'nin önerileri dikkate alınsaydı, orada bu şekilde bir kamplaşma olmazdı. O kamplaşma sonuçta DEAŞ'ı besledi. Cumhurbaşkanımız, Beşar Esed'e 'Kürtlerin sorunlarını çözün' dedi. Beşar Esed, her seferinde zaman kazanmaya çalıştı. Sonuçta uluslararası karanlık odaklar bunları hep kullandılar ve işi başka bir yere götürdüler. Onların hedefi bölgenin kan gölüne dönmesi. Biz de barış içinde olsun diyoruz. Tıpkı PKK ve türevi olan politik organizasyonlarla bizim aramızdaki fark gibi. Biz Kürt sorununun geçmişte olduğunu, fakat bu sorunu barış içerisinde, kan dökmeden çözülmesi gerektiğini söylüyoruz. PKK da 'Hayır barış içinde çözülmesini istemiyoruz' diyor. Çözüm sürecini engellemelerinin sebebi buydu. Onlar istemiyor, çünkü efendileri istemiyor. Çözüm sürecinin baltalanmasının temel sebebi bu" diye konuştu.
'ÇÖZÜM PARTNERİMİZ, MİLLETİN KENDİSİDİR'
Yeniden bir çözüm sürecinin mümkün olup olmadığına ilişkin soruyu yanıtlayan Eker, "Toplumlar dinamiktirler ve değişen dinamik talep alanları olabilir. Bu, bugün, yarın, başka zaman, her toplum için geçerlidir. Bunlar sürecinde değerlendirilir. Bizim karşı olduğumuz şey şiddet ve terördür. Girişimlerimiz sürekli sabote edildi. Örgüt, AK Parti'nin barış içerisinde bu meseleyi çözme iradesini gördükçe, bunu sabote etti. Çünkü onların ajandasında kaos var. Her Kürt evinden bir cenaze çıkmasını istiyorlar. Bizim burada çözüm partnerimiz milletin kendisidir. Toplumun talepleri, meşru zeminde ve meşru araçlarla dile getirildiğinde, bunlar toplum tarafından kararlaştırılır. Çözüm sürecini baltalayan 2 unsur, PKK'nın kendisi ve onun siyasi türevleri ile devletin içinde infiltre olmuş FETÖ unsurlarıdır. Yapıldıysa bunlar tarafından bazı engelleme ve provokasyonlar yapılmıştır. Amaç, Kürt meselesinin barış içerisinde çözümünü engellemektir. Çünkü, Türkiye'de barış içinde Kürt meselesi çözüldüğünde Ortadoğu'ya model olacaktır. 16 Kasım 2013 tarihinde, buradaki büyük mitingde Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, Sayın Mesut Barzani, Şivan Perver ve İbrahim Tatlıses vardı. Cumhurbaşkanımız; 'Bugün Diyarbakır'da yakılan barış meşalesi sadece Türkiye'ye değil, bütün Ortadoğu'ya ışık verecektir' dedi. Tam bir ay sonra 17-25 Aralık oldu. En büyük Kürt Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi'dir. Çünkü en fazla Kürtlerin oyunu alan parti, Ak Parti'dir. Kürtlerin bir devleti vardır. Onun adı Türkiye Cumhuriyeti'dir. Bizim, milletle mutabakatımız var. Herkesin kendi kimliğini özgürce ifade ettiği, Türkiye Cumhuriyeti'nin eşit yurttaşı olduğu bir toplum modeli öneriyoruz. Türkiye güçlenirse, Kürtler de güçlenir. Kürtler sorun değildir, ama Kürtlerin PKK diye, terör diye bir sorunları var" diye konuştu.
Felat BOZARSLAN-Burak EMEK/DİYARBAKIR, (DHA)-
|
|
Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır. Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım. |