ANTALYA'da 12 yıldır görev yapan İl Milli Eğitim Müdürü Osman Nuri Gülay, bunun sırrı ve neyi doğru yaptığıyla ilgili soruya uzun bir yanıt veriyor. Sözlerine, “Çalışma odağımda çocuk var. İnsan var" diye başlayan Gülay, hep empati yaptığını anlatıyor. Empati yapmasının nedeni ise geçmişte yaşadıklarından kaynaklanıyor. O günleri anlatırken şunları söylüyor Gülay:
“1977 yılında üniversiteyi bitirdiğimde, göreve başlamak için kamu kurum ve kuruluşlarına gittiğimizde çok ters hareketlerle karşılaşırdık o zamanlar. Sevecen, yardımsever bir insan grubuna ben rastlamadım. Belki benim şansımdan bilmiyorum."
KİMSE BENİ MUHATAP ALMIYORDU
1981 yılında askerliği bittikten sonra mesleğine dönmek için tam 11 ay beklemek zorunda kaldığını anlatan Gülay, ataması için 9 kez gittiği Milli Eğitim Bakanlığı'ndan 'Defol' denilerek kovulduğunu anlattı. Gülay, “Askerlikten sonra tekrar görevime dönmek için bakanlığa müracaat ettim. O zaman 12 Eylül askeri darbe dönemi. Evraklarımı veriyorum, sonra Ankara'dan Kayseri'ye dönüyorum 15 gün sonra evraklar posta ile gönderiliyor. 'Uygun görülmedi' diye. Neden uygun görülmediği belirtilmiyor. Evliyim, çocuğum var. Bu Ankara'ya gidişler, dokuz kez sürdü. Gece saat 11'de Kayseri'den Ankara'ya otobüs var. Sabah 7'de Ankara'ya iniyorum. Otobüsten iniyorum, ekonomik durumum iyi değil, bir simit alıyorum, yürüyerek bakanlığa Kızılay'a gidiyorum. Derdimi anlatacak kimseyi bulamıyorum. Kimse beni insan yerine koymuyor, muhatap almıyor. Adeta beni yok sayıyorlar" sözleriyle anlatıyor yaşadıklarını.
KAPIYI ZİNCİRLE KİLİTLEDİLER
Gülay, atama için Ankara'ya 9'uncu gidişinde yaşadıklarını ise şöyle anlatıyor:
“Ankara'ya dokuzuncu gidişimde, sabah 8'de memurların içine karıştım ve içeri girdim. Atama işleri bölümüne geçtim, Genel Müdür Yardımcısı'nın yanına gittim. Beni görünce, 'Siz nasıl girdiniz içeri?' dedi. Çıkmamı söyledi. 'Ben 9 aydır açım. Eşim aç. Oğlum aç. Üç yıl öğretmenlik yaptıktan sonra, askere gittim. Niçin beni atamıyorsunuz?' dedim. Bana, 'Askere giderken izin almamışsındır' dedi. İzin aldığımı ve elimde belgem olduğunu söyledim. 'O zaman dilekçene yazmamışsındır' dedi. Onu da yazdığımı söyledim. Bu kez, 'Günde iki bin dilekçe geliyor. Hangisini okuyacağız?' dedi. Ben de 'Okumazsanız bilemezsiniz durumumu' deyince 'Defol' diyerek kovdu. Ben de, 'Bu bakanlıktan hiçbir güç beni dışarı çıkaramaz. Ben vatan haini miyim? Neden tayinimi yapmıyorsunuz?' dedim. Sonra birini görevlendireceğini ve beni dinleyeceğini söyleyerek dışarı çıkarttı. Çalışma koridorunun sonunda, kapıya zincir taktılar, asma kilitle kilitlendi. Orada beklemeye başladım."
ONBİR AY SONRA ÇIKAN TAYİN
Çıkarıldığı koridorda saatlerce beklediğini anlatan Gülay, “Sonra biri geldi. Evraklarımı aldı. 'Tamam git' dedi. Görevliden telefon numarasını istedim. 'Güvenin yoksa al evraklarını git' dedi. Bir fırça da ondan yedim. Hiç arkama bakmadan, iki katı kaç saniyede indim bilmiyorum. Eğer evraklara elim değse, evrak elimde kalacak" diye aktarıyor yaşadığı stresi. 1982 yılında yaşadığı olayın ardından atamasının Kayseri 60. Yıl Cumhuriyet Ortaokulu'na çıktığını öğrendiğini söyleyen Gülay, “O gün dünyalar benim oldu" diye de aktarıyor sevincini.
HAYATINDA İLK DEFA VALİ GÖRDÜ
1985 yılında girdiği sınav sonucu lise müdürü olduğunu ifade eden Gülay, o yıllarda yaşadığı bir başka ilginç anısını da paylaşıyor:
“Lise binası yıpranmıştı. Onarımı yaptırmak için bakanlıktan ödenek çıkarttım. Tamir ihalesi yapıldı. İhaleyi alan kişi, torbalarda kireçler, variller ve toz boya ile geldi. Karıştırıp boya yapıyor. Dedim ki, 'Niçin orijinal kutuda plastik boya ile boyamıyorsun? Devletin parasını size çar çur ettirmem.' Çünkü yaptığı boya iki üç ay sonra dökülürdü. Okulun çok amaçlı salonu boyanırken baktım Vali ve İl Milli Eğitim Müdürü gelmişler. Hayatımda ilk defa bir Vali ile karşılaştım. Vali bana, 'Odan yok mu? Burada ne bekliyorsun?' dedi. Odama geçtik. Olayı anlattım. Sonra gittiler."
ALGILAMA KABİLİYETİNİ KAYBETTİ
Vali ziyaretinden bir hafta sonra Valilik Özel Kalem'den arandığını ve Vali'nin kendisini çağırdığını söyleyen Gülay, o an hissettiklerini, “Elim ayağım tutuştu. O dönemlerde sürekli azarlandığımız için herhalde gereği gibi davranmadım diye düşündüm" sözleriyle aktarıyor. Valiliğe gittiğinde renginin bembeyaz olduğunu, dizlerinin titrediğini itiraf eden Gülay, “İlk defa Vali odasına giriyorum. Bir zarf uzattı. O anda Allah canımı aldı sanki. 'Aşağıda görevine başla' dedi. Ne oldum? Neye başlayacağım? Algılama ve düşünme kabiliyetimi kaybettim sanki. Odadan çıktım. Kayseri İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nde Şube Müdürü olduğumu öğrendim" diyor.
Şube müdürlüğünden bu yana odasının kapısının hep açık olduğunu vurgulayan Osman Nuri Gülay, “Kapım o zamandan bu yana hiç kapanmadı" dedi. Gülay, o dönemde devletin imkanları olmadığını ve babasının kendisine hediye olarak 4 koltuk ve bir masa aldığını da ekliyor sözlerine. Gülay, Kayseri İl Milli Eğitim Müdürlüğü'de dört koltuk ve masanın 'İbrahim Gülay Bağışı' olarak yer aldığını anlatıyor.
ASALETEN YOZGAT'A ATANDI
Şube müdürlüğü döneminde gelenleri ayakta karşılamaya, bir bardak çay ikram etmeye ve kapıya kadar uğurlamaya özen gösterdiğini anlatan Gülay, bu durumun diğer müdürler tarafından tepki gördüğünü de sözlerine ekledi. Gülay, “Arkadaşlar 'Biz de çay kahve söylemek zorunda kalıyoruz. Bizde böyle bir adet yok' diye tepki gösterdiler. Ben de devletin sıcak yüzünü göstermek arzusunda olduğumu söyledim" diye konuştu.
16 yıl şube müdürü olarak görev yaptıktan sonra 2002 yılı sonunda Kayseri İl Milli Eğitim Müdür Vekili, 2 yıl sonra asaleten Yozgat İl Milli Eğitim Müdürü olarak görev yaptığını anlatan Gülay, 2006 yılından bu yana Antalya İl Milli Eğitim Müdürü olarak görevini sürdürdüğünü kaydetti. Gülay, Milli Eğitim Bakanlığı'na gittiği zaman, geçmişte yaşadıklarını unutamadığını da sözlerine ekliyor.
KIZ ÇOCUKLARI KUŞA BENZER
Eğitimcilik hayatı boyunca kız çocuklarına her zaman önem verdiğini, onların adeta birer 'kuş' olduğunu söyleyen Gülay, “Kızım yok ama 4 kız kardeşim var. Oğlum Onur ile evli olan gelinim Büşra'yı da kızım olarak görüyorum. Kızları kuşa benzetirim ben. Kendi ailelerindeki bir yaşam tarzları var. O kuşu alıyorsunuz başka bir ortama getiriyorsunuz. O ortama adapte olmaya çalışıyorlar" diye anlatıyor duygularını. Kızların kendini ifade eden, bir mesleği altın bilezik olarak koluna takan, her şartta ayaklarının üzerinde dik duran bireyler olarak yetişmesi için tüm meslek hayatı boyunca mücadele ettiğini ve etmeye de devam edeceğini söylüyor kararlılıkla.
Emekli olduğu zaman ailesine daha çok zaman ayırmak istediğini söyleyen Gülay, sözlerini, kendisine hiç sorun yaşatmayan ailesine teşekkür ederek noktaladı.
OĞLUNU KAZADA KAYBETTİ
Müdür Gülay, sürücü kursları konusunda da hayli titiz. Antalya'daki 146 sürücü kursunun haftasonu yapılan sınavlarını bizzat denetliyor. Bu konudaki görevini çok daha ciddi yapmak istediğini söyleyen Gülay, "Bu, benim insana verdiğim önemdir. Bir gün verilen ehliyet, trafik canavarı olabilir. Antalya kamuoyu bana hak verecektir" diyor. Osman Nuri Gülay'ın bu hassasiyetinde büyük oğlu Uğur'u 2000 yılında trafik kazası sonucunda kaybetmesi de etkili. Yaşadığı acıyı anlatırken gözleri buğulanıyor ve "Büyük oğlumu 2000 yılında trafik kazasında kaybettim. Üç arkadaşı ile araçla giderken bir kamyon yolunu değiştirdi ve üç çocuğu öldürdü. Biz aile olarak bu acıyı çok derin yaşadık. Allah kimseye göstermesin" diyor. Öğretmen eşi Nurcan hanımla acı günlerini unutmak için sırt sırta vererek çalıştıklarını sözlerine ekleyen Gülay, "Acımızı böyle unutmak istedik. Sabahlara kadar çalıştık" diye ekliyor.
ANTALYA'NIN İKİ YÜZÜ VAR
Antalya'nın, Toroslar'ın arkası ve önü olarak iki yüzü olduğunu belirten Gülay, eğitim konusunda şunları paylaştı:
"Şehir dört dörtlük, her şey rayına oturmuş olarak görünüyor. Ama 2006 yılında, 100 kız çocuğundan yüzde 42'sinin ortaokula gitmediğini gördüm. Antalya göç alan bir şehir. Çocuklar çalışıyor, anne babalar çalışıyor. Döşemealtı'nda ev ziyaretlerinde kızlara niye okumadıklarını sordum. Meslek lisesi olması halinde okula gitmek istediklerini söylediler. Oraya Kız Meslek Lisesi yaptık. Açıldığı yıl 98 kız kayıt oldu. O zaman Antalya'da 2 kız meslek lisesi vardı. Şu anda il merkezinin genelinde 8 kız meslek lisesi var. Çocukların kalacak yerleri yoktu. Antalya genelinde 40'ın üzerinde ortaöğretim yurdu yaptık. Şu anda yüzde 85'in üzerinde okullaşma oranı. Gelecek yıl yüzde 100 olacak. Taşımalı sistemde 10 binin üzerinde öğrenciyi evinden alıp okullara taşıyoruz."
ORMANDA MOTOSİKLETLE GEZİ
Yoğun iş temponun ardından dinlendiği tek yerin evi olduğunu söyleyen Osman Nuri Gülay, "Bir örnek vermek gerekirse, şaire sormuşlar 'Ankara'nın neresi güzel?' diye 'İstanbul'a dönüşü güzel' demiş. Benim de eve dönüşümün çok güzel" dedi. Zaman bulduğunda dinlenmek için Döşealtı Ekşili Köyü'ndeki evine gittiğini anlatan Gülay, “Köy evimi 2007 yılında Antalya'ya geldiğimde yaptırmıştım. Orada çok dinleniyorum. Tabiatla ilgileniyorum" diyor. Bir de küçük sırrını paylaşıyor Gülay. Ormanda motosikletle gezintiye çıktığını belirtirken, “Bu beni müthiş dinlendiriyor. Akan trafik içinde motosikleti çok tehlikeli buluyorum. Orman içindeki açılmış yollarda orman gezisi yapıyorum. Motosikletim köy evimde duruyor. Antalya merkezde kullanmıyorum" diye konuştu.
Röportaj: Selma KUNAR/ANTALYA, (DHA)