İnsanlar ve şiddet eğilimi. İnsanlık tarihi kadar eski bir konu elbette. Son günlerin en çok konuşulan konusuysa kadın ve şiddet…
Dayak, işkence, tecavüz, darp, psikolojik baskı, mobbing, bıçaklama, kurşunlama, recm, ensest ilişkiler ve daha onlarca şiddet çeşidi…
Kurtlar sofrasında kuzu olmak! Kadın olmak ve güçsüz olmak… Her yeni doğan güne yüzlerce şiddet vakasıyla uyanıyoruz aslında. Ama umurumuzda mı? Tartışılır.
Televizyonlarda tecavüz konulu diziler reyting rekorları kırıyor. Tecavüzü alkışladık, aile içi sapkın ilişkilerin müdavimi olduk izlerken… Kimin eli, kimin cebinde, kim kimin sevgilisi, karısı kimse anlamadı ama alkışladık. Mafya, para ve kadın üçgeninde yazılan senaryolar en çok izlenenler arasında yer buluyor. Kopmuş kafalar, kanlı bedenler, işkence görüntülerini gözümüzü ayırmadan izliyoruz. Neden? Çünkü onlar senaryo icabı. Öyle mi, gerçekten de?
Biliyoruz ki kafası kopan aslında bir manken, işkence sahneleri bol makyajla çekiliyor, bilgisayar hileleri vs. ile süslenen prodüksiyonları keyifle izlemiyor musunuz?
İnternete girin ve “şiddet” kelimesini aratın. Aklınızın alamayacağı vahşet görüntüleri bir “tık” uzağınızda! Bunlarda normal size göre… Çünkü altı üstü video ve fotoğraf baktıklarınız ya da belki çoğu gerçek bile değildir diye düşünüyorsunuz. Savunma mekanizmanız görev başında ve mükemmel bir şekilde işini yapıyor.
7 yaş ve üzeri çocuklar “counter strike” vb. bilgisayar oyunlarında bombalıyor, bıçaklıyor, kurşun atıyor. Bu da normal çünkü bu da sadece “bir oyun” aslında… Bu da gerçek değil!
Peki devam edelim; mazoşist ve sadist bir takım pornografik yayınlar cdlerle ya da internet üzerinden kolayca bulunabiliyor. Bunlarda “rol icabı” çekilen görüntülerdir sizin savunmanıza göre. Yani bunlarda gerçek değil!
Derken bir gün kalkıyorsunuz ve “dinsizin hakkından imansız gelir” sözünü hatırlatan bir olay karşınızda, Habertürk gazetesinin sürmanşetindeki “gerçek”le yüzleşmek zorundasınız.
İşte burada “bakmakla- görmek” arasındaki farkı anlayanlar lütfen okumaya devam etsin. Diğerleri burada bırakabilir.
Fotoğrafa baktık ne anladık, ölü bir kadın, yarı çıplak, gözleri donuk, sırtında bir bıçak ve o kadın birinin kızı, annesi ya da karısıydı.
Küfürler, saldırılar, “ölüye saygısı olmayan” ilan etmeler, hakaretler, kınamalar vs… başlamış oldu.
Fotoğrafı görmeyi deneyenler ne gördü dersiniz? Çıplaklığı görmedi, ölü bir kadını görmedi, adına hatta yüzüne dikkat bile etmediler. Akılda kalan tek şey “sırtındaki bıçaktı”
Vahşetin tüm gerçekliğiyle gözler önüne serilmesi, bu cinayetin arkasındaki detaylar, gözyaşı, şiddet görerek yaşanmış günler, haftalar belki yıllar, çaresizliğin ve güçsüzlüğün en yalın hali…
Kimsenin umurunda değil bu kadının neden öldürüldüğü, neden sırtında kocaman bir bıçakla ömrünün baharında göçüp gittiği, kimsenin umurunda neden değil?
Gazeteyi alan çoğu kişi aslında kadını düşündüğünden, şiddet karşıtı olduğundan ya da ölüye çok saygı duyduğundan değil, “gerçekle yüzleşmekten” rahatsız oldukları için bu kadar tepki veriyor.
Çünkü herkes yıllardır gazeteyi açtığında, vesikalık bir kafa fotoğrafında kurbanı, elleri kelepçeli fotoğrafıyla da suçluyu görmeye alışmıştı. Böylelikle gerçekleri inkar etmek daha kolaydı. “Vesikalık bir resim, ağzı burnu yerinde işte, ne kadar kötü olabilir ki?” diye düşünmeniz mi hiç?
O kadın ben olsam ister miydim böyle bir görüntümün yayınlanmasını? Eğer hayatım bir başkası tarafından sırtımda bir bıçakla son bulmuşsa isterdim. Utanması gereken bu kadın ya da Fatih Altaylı değil. Utanması gereken o bıçağı saplayan ellerin sahibi olmalıydı.
Bu fotoğraftaki şiddet görüntüsü hemen hemen her gün izlediğiniz dizilerdeki ve filmlerdekinden hiç de fazla değil. İnternette yüzlercesi var. Bu fotoğrafın rahatsız eden tek yanı “ gerçek” olması!
Gerçekle yüzleşmekten korkanlar sadece bakmakla yetindiler. Görmeye başladıklarında gerçeği, şiddetin acımasızlığı, kadının çaresizliği ve bu durumda yüzlerce kadının olma ihtimalini düşünmek ne kadar rahatsız ediyor değil mi? Vicdanınızla baş başa kalmak…
Öyleyse böyle bir fotoğraf yayınlanmasın, herkes kafasını gömdüğü kumun içinde yaşamaya, şiddet olaylarını inkar etmeye, görmezden gelmeye devam etsin. Yazılmış senaryoları, senaryo icabı izlemeye ve alkışlamaya devam etsin.
Öyle fotoğraflar gördüm ki yıllar içinde, kadının vücudunun her santimine jiletle kazınmış isimler, sigara yanıkları, şişe kesikleri, sayısız bıçak yaraları, dağılmış suratlar ve bunlar ne yazık ki senaryo değildi. Ve ne yazık ki bu kadınlar, sadece “vesikalık bir resim” den ibaret de değildi.
Bu fotoğrafları görmezden gelmek hiçbir sorunu çözmüyor. Görmek en azından çözüm için bir adım atmaya karar vermeyi sağlayabilir.
Fatih Altaylı’yı insafsızca eleştirmeden önce “bakmakla” yetinmeyin, “görmeyi de” deneyin. Ha bu arada unutmadan sorayım; “Fatmagül’ün Suçu Neydi?”