BDP’li Ahmet Türk ve Ayla Akat’ın İmralı ziyareti kamuoyunda büyük bir heyecan yarattı.
Ve şimdi bu sürecin nasıl bir seyir izleyeceği merak ediliyor. Atılacak adımlar bir takvime bağlanmış durumda. Zaten BDP’li heyetin ziyareti de bu program çerçevesinde gerçekleşti. PKK lideri Abdullah Öcalan ile MİT arasında kasım ayından bu yana sürdürülen görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması üzerine artık uygulama safhasına geçildi.
Abdullah Öcalan, BDP’li heyet üzerinden Kürt hareketine ucunda silahsızlanmanın olduğu “çözüm projesi”ni iletti. Görüşmeye gelen heyete, net olarak, silahlı mücadele döneminin bittiğini söyledi. PKK’dan bu projeye destek olmasını ve ilkesel olarak silahlı mücadeleden vazgeçildiğini deklare etmesini istedi.
Ahmet Türk ve Ayla Akat’ın İmralı’dan dönmesinin ardından örgütün Kandil ve Avrupa kanadı arasında yoğun bir görüşme trafiği başladı. Birkaç gün içerisinde BDP ve Kandil’den Öcalan’a “tam destek” açıklamasının gelmesi bekleniyor.
Ancak bu PKK’nın tümden silahları bırakması anlamına gelmiyor. İmralı’daki takvime göre devlet, bu birkaç ay içerisinde ciddi reformları gündemine alıp hızla Meclis’ten geçirecek. Bu reformlar arasında şiddete bulaşmayan KCK’lı tutukluların serbest kalmasını sağlayan 4. Yargı Paketi’ndeki değişiklikler bulunuyor. Anadilde savunma, kamu kurumlarında Kürtçe hizmet, eski yerleşim yerlerinin adlarının iadesi, Avrupa Yerel Yönetimler Şartı’na konan çekincenin kaldırılması gibi adımlar bahar aylarına kadar atılacak.
Bu “küçük” adımların özelliği İmralı’da varılan mutabakata devletin ne kadar sadık olduğunu göstermek. Örgüt, ikna olmak için bu pratik adımların atılmasını bekliyor. Hükümetin siyasi çözüme razı olduğuna inandıktan sonra Kandil kendisinden beklenen o stratejik adımı atacak. İmralı’daki mutabakata göre, Kandil mayıs ayında Türkiye’deki silahlı güçlerini sınırötesine çekmeye başlayacak. Bunun için örgüte “operasyon” garantisi verilmiş durumda. Çekilecek militanlara hiçbir şekilde dokunulmayacak. Hükümetin çekilmeyi daha önce gerçekleştirmek istediği ancak kış aylarından dolayı bunun çok zor olması üzerine baharda başlatılacağı belirtiliyor.
Örgütten hemen silah bırakma talebi de yok. Bu, PKK’nın silahlı güçlerinin sınırdışına çekilmesinin ardından gündeme gelecek. İmralı-MİT görüşmelerinin hedefinde PKK’nın tümden silahsızlanması var ancak şimdilik daha gerçekçi, işlevsel bir yol haritasına göre hareket ediliyor.
BDP’li heyetin İmralı ziyaretini silahlara vedanın “birinci perdesi” olarak değerlendirebiliriz. Halen bu sahne oynanıyor. Niyet silahlı mücadeleden vazgeçilmesinin kararlaştırılması. Bunun için karşılıklı güven veren jestler yapılıyor. İkinci perde mayısta açılıyor ve silahların sahneden çıkışı gerçekleşecek. Kandil’in “Güçlerimizi Güney’e (Kuzey Irak) çekip imha mı edecekler” yönündeki kuşkularının giderildiği söyleniyor. Bu aşamaya kadar herhangi bir engelle karşılaşılması beklenmiyor. Bölgedeki kaosun; İran, Suriye ve Irak’la Ankara arasındaki gerilimin çeşitli sorunlar çıkarması, Kandil’i etki altına alması gözardı edilmemiş, buna göre bazı tedbirlerin önceden alındığı kaydediliyor. Üçüncü perde tümden silahsızlanma aşaması olacak. İmralı’daki çözüm projesi bir “bütünlük” içerisinde ele alınıyor. Bu aşamadan sonra PKK’nın yasal siyasete geçişi ve Öcalan’ın “konumu” netleşecek.
Hayata geçmediği sürece kâğıt üzerindeki en mükemmel plan bile henüz “gerçek” sayılmaz. İmralı mutabakatı şimdilik önemli bir mesafe kaydetti ancak bu projenin tümden gerçeğe dönüşmesi için daha alınacak çok yol var. Barış yolunda her iki tarafa da büyük görevler düşüyor.
“Barış için silahlı mücadeleye son”
ABDULLAH Öcalan’ın 1999’da PKK’ya yaptığı çağrının özünü “Barış için silahlı mücadeleye son verme ilanı” oluşturuyordu. Öcalan, 7 Temmuz 1999’da örgütün başkanlık konseyine gönderdiği beş sayfalık mektupta “şiddete güvenceli bir şekilde son verme” çağrısı yaptı. İşte o çağrı mektubu: “Anlamsız şiddet, sorunları içinden çıkılmaz hale getiriyor. Şiddete son vermek sorunların çözümünde temel halka olmaktadır. Kürt sorunundaki çatışma düzeyi şiddet içeriğini fazlasıyla yaşamış ve barış süreci toplumun tüm düzey ve derinliklerinde en temel amaç haline gelmiştir. Ağırlıklı olarak şiddet yaklaşımları objektif olarak çıkmazı derinleştirmekten, sahte bir rant ekonomisi ve politik yapı üretmekten, dolayısıyla en gerici sonuçlara yol açmaktan öteye varmıyor. Mevcut durum aşılmazsa sonuç; çıkmazda ve tekrarda derinleşmedir. Gecikmiş de olsa mütevazı ve gerçekçi bir barış seçeneği tek yol olarak karşımızda duruyor.
(...) Şiddetin pratik olarak da güvenceli olarak da sona erdiğini kuşku götürmez bir biçimde kanıtlamak gerekiyor. Bu durumda en etkili sonuç alıcı yol, herkesi üzerine düşeni yapmaya zorlayacak ve aynı zamanda kolaylık sağlayacak olanı, barış için silahlı mücadeleye son verme ilanıdır. 1 Eylül 1999’da silahlı mücadeleye son verdiğimizi açıklamak ve güçlerimizi sınır gerisine, Güney’e çekip sürece göre değerlendirmek ve hazırlıklara çekmektir.”