Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde MHP ve CHP'nin ortak gösterdiği 'çatı aday' Ekmeleddin İhsanoğlu, seçildiği taktirde en çok önem vereceği konuların kadınlar ve gençlik olacağını söyledi.Radikal'den Barçın Yinanç'ın röportajında İhsanoğlu, yetkilerini anayasaya uygun sınırlar içinde kullanacağını belirtirken, çözüm sürecine dair ise ayrıntılı bir proje ortaya koymadı. İhsanoğlu'nun sandıktaki hedefi ise yüzde 55 civarında bir oy almak.
Kendinizi nasıl tanımlarsınız? sizin için siyasal İslamcı tanımını kullananlar var.
- Ben en az son 9 yıldır siyasal İslam’ı eleştiriyorum. İslam İşbirliği Örgütü genel sekreteri olarak açıklamalarım da ortada; yazdığım kitapta da fikirlerimi açıkça ortaya koydum. Dinle siyaset birbirine karışmamalı. Din ebedi değerlerdir; siyaset ise günlük değişime açıktır. Günlük konuları ebedi değerlerle yargılayamazsınız. İkisi arasındaki ilişki saygı ve birlikte varolmaya dayalı olmalıdır. Avrupa ile Amerika’nın bu anlamda uzun bir tarihi var. Tarihte ilk kez müslüman dünyasında ilk laiklik tecrübesi Türkiye’de yaşandı. Tabii ki bu tecrübenin iniş ve çıkışları oldu. Birini diğerine yönelik suiistimal etmek isteyen bazı siyasetçilerin oluşturduğu istisnalar olsa da günümüzde Türk halkı ve yönetiminin iki alanı yönetecek şekilde olgunlaştığını düşünüyorum.
Bu anlamda Türkiye’de bir Islamileşme eğiliminin arttığı eleştirilerine katılıyor musunuz?
- Ben Müslüman dünyasında nerede olursa olsun dinin siyasette kullanılmasına karşıyım. Bugün Suriye, Lübnan, Irak’ta karşılaştığımız felaketler dinin siyasette kullanımından kaynaklanıyor.
Türkiye’de siyasal Islam’ın yükselişte olduğuna inanıyor musunuz?
- Bazıları bunu kullanmak istiyor. Ama benim son birkaç gündür halkla temasımda yaşadığım tecrübe, vatandaşların buna karşı olduğu yönünde. Bu anlamda yeterince sıkıntı çekildi.
Yani laikliğin Türkiye’de güçlü şekilde kökleştiğini düşünüyorsunuz.
- Tabii. Bazıları siyasi amaçlar için dini duyguları sömürmeye başlamadığı sürece.
Kendinizi nasıl tanımladığınız sorusuna geri dönersek...
- Dini bütün bir ailede büyüdüm. Ailede dini vecibelerimizi yerine getirirdik. Ben de çocuklarımı bu şekilde büyüttüm. Ama bilim okumuş bir insan olarak akılcılığı önemserim.
Peki bu dini bütünlük ile bilimsel yaklaşımın karışımı siyasi görüşlerinize nasıl yansıyor?
- Başka pek çok toplumda olduğu gibi yapmalıyız. Bazı geleneklerimizi muhafaza etmeliyiz ama aynı zamanda modernleşmeye açık olmalıyız. Toplumu sosyal, ekonomik ve endüstriyel olarak geliştirmeliyiz. Bence bilim ile din arasında, Islam ile demokrasi arasında bir bağdaşmazlık yok. Bu ülke bu ikisinin birbiriyle bağdaşması üzerine kurulu.
Her halde bu uyumun her iki alanın birbirinden ayrı tutulması koşuluyla geçerli olduğunu savunuyorsunuz.
- Bence bu zaten tartışma konusu olamaz zira bu konu Anayasamızın temel ilkelerinden.
Peki kendiniz için nasıl bir ifade kullanırdırız? Moden muhafazakar, ya da başka bir tanım.
- Ben başkalarını yaftalamadığım gibi kendimi de yaftalamak istemem. Benim dünya görüşüm ve vizyonum bu tür etiketlerin üzerinde.
Türkiye’nin Batı’dan uzaklaşıp fazlaca Islam/Arap dünyasına kaydığı eleştirileri hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Türkiye’nin dünyada özel bir konumu var. Doğu’nun Batıyla buluştuğu bir ülke. Türkiye’nin Batıyla çok uzun yıllara dayanan ilişkileri var. Osmanlı bir Avrupa ülkesiydi. Türkiye, Islam’ın Batı’yla buluştuğu ilk bölge. Osmanlı Türkiye’si de Müslüman dünyada Avrupa bilim ve teknolojisiyle ilk temas kuran ülke. Bu, işin tarih bölümü. Siyaseten 1950’lerden beri Türk hükümetleri ve halkı AB’ye girme niyetini teyit etti. Türkiye Avrupa Konseyi’nin kurucu üyelerinden, NATO; AGİT üyesi. Benim açımdan Türkiye’nin AB’nin parçası ve ortağı olması en önemli dış politika hedeflerinden biridir. Türkiye’nin Avrupa ile ilişkilerini geliştirmesi gerekir. Bunun başka ülkelerle ilişkileri pahasına olması gerekmez. Türkiye’nin Rusya, Avrasya, Ortadoğu, Afrika, Latin Amerika ve Uzak Doğu’ya yayılan geniş jeostratejik çıkarları vardır ve bu bir çelişki de oluşturmaz.
Türkiye’deki kutuplaşma sorununu nasıl aşmayı planlıyorsunuz? - Hayatım boyunca bu işi yaptım; Doğu ile Batı, İslam dünyası ile dünyanın geri kalan bölümü arasında köprüler kurdum. Bu tabii aynı zamanda bir kişilik meselesi de; düşünme biçiminiz davranış biçiminizle de alakalı bir durum. Üçüncüsü, eğer kendi özel bir gündeminiz yoksa, Cumhurbaşkanlığı pozisyonuna empoze edeceğiniz kişisel bir programınız yoksa, bunu başarabilirsiniz. Ama eğer kişisel bir programınız varsa, bunu da cumhurbaşkanlığına geldiğimde bu programı uygulayacağım diye deklare ettiyseniz, işte bu kutuplaşmaya götürür.
Evet ama siz de nihayetinde siyasi partiler tarafından destekleniyorsunuz.
- Ben beni destekleyen beş partiye de hiçbirisiyle bir aidiyetim olmadığını çok açık ve net bir şekilde ifade ettim. Bu çerçevede, genel mutabakatın adayı olmayı kabul ettim.
Rakibiniz çalışan terleyen bir cumhurbaşkanı olmayı vaad ediyor. Siz ise parlamenter sisteme bağlı kalacağınızı söylediniz. Bu sizi genel olarak sembolik bir cumhurbaşkanı mı yapar?
- Cumhurbaşkanlığı el yordamıyla ifa edilecek bir görev değil; kendi görüşünüz doğrultusunda hareket edeceğiniz bir makam değil. Herşeyin anayasaya uygun olması gerekir. Anayasada Türkiye’yi bir parlamenter rejim olarak tanımlar.
Bu makama gelen her devlet adamı anayasayı farklı yorumlayabildi ama. Sizin kişisel damganız olacak mı?
- Benim kişisel damgam herhangi bir siyasi partiyi tutmadan, anayasayı düzgün bir şekilde yorumlamak ve uygulamak; halkın tümünü temsil etmek olacak.
Bu sizi pasif bir cumhurbaşkanı mı yapar?
- Cumhurbaşkanı yetkisini iki yerden alacak. Anayasanın verdiği yetki ve doğrudan seçilmiş olmanın getirdiği yetki. Bu cumhurbaşkanının hükümetin işlerine karışmadan da proaktif bir hakem görevi görmesi anlamına gelir. Cumhurbaşkanı hükümeti yönlendirebilir, kriz anında siyasi partileri bir masada buluşturabilir. Yeni cumhurbaşkanı halk tarafından seçilecek; yani en az yüzde 50 ve üstü oy alacak ki; biz yüzde 55’i hedefliyoruz. Yüzde 55 de hatta 60 da alsanız yüzde 40-45 size oy vermemiş olsa da sizin cumhurbaşkanlığına 76 milyonu temsilen çıkmanız gerekir.
76 milyondan bahsetmişken; Kürtleri nasıl size oy vermeye ikna edebilirsiniz? Çözüm sürecinin akamete uğramasından endişeliler.
- Avrupa Birliği’ne yakınlaştıkça, insan hakları ve özgürlükler alanında en yüksek standartları uygulamamız gerekir. Bu sorunun yumuşamasına yardımcı olur. 1980’ler ve öncesinde büyük yanlışlar yapıldı. Sorunları sert yöntemlerle çözme tavrımızdan vazgeçmemiz gerekir.
Sorunun çözümünün meclise taşınması, sürecin yavaşlaması, tökezlemesi endişesi yaratmaz mı. Tüm bu kutuplaşma ile meclis’te bir kakafoni olmaz mı?
- Dialoğun olduğu yerde kakafoni olmaz; kakafoni monolog olan yerde olur.
AB’den bansetmişken; Türkiye’nin AB reformlarını aksattığını düşünüyor musunuz. AB sürecine bir ivme kazandırma ihtiyacı var mı?
- Kesinlikle; ileriye gitmek için ivmeye ihtiyaç var. Ancak aynı zamanda Avrupalı dostlarımızdan da daha iyi bir anlayış bekliyoruz. Avrupa’nın ne anlama geldiğini, Avrupa’nın Türkiye’den ne beklediğini gayet iyi biliyorum. Karşılıklı anlayışı arttırmak için çalışmalıyız, çatışmacı pozisyonlardan kaçınmamız gerekir.
Türkiye’nin radikal İslamcı gruplara destek verdiği yönündeki eleştiriler hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Kariyerim boyunca radikal hareketleri her zaman eleştirdim; halklar, ülkeler genelde Islam açısından felaket anlamına geliyorlar. Kendi fikirlerinizi empoze etmek için insanları öldürmek kabul edilemez. Bazı durumlarla ilgili olarak size yardım eden herhangi bir radikal grubun sadakatine ilelebet güvenemezsiniz, bir gün size karşı döner. Bu nedenle hiçbirini tutmayıp, hepsinden uzak durmak gerekir.
Cumhurbaşkanı olarak özel önem vereceğnizi bir konu olacak mı?
- Kadınlar ve gençlik özel dikkat istiyor. Kadın konusu özel dikkat istiyor zira Türkiye diğer Müslüman ülkelere oranla daha ileride dursa da kadın haklarının iyileştirilmesi, çocuk yaşta evlilik gibi yıllar içinde oluşmuş musibetleri gidermek için daha alacak yol var. Gençlerin de hem ülkelerini severek hem de geleceği açık olarak yetiştirilmesi ihtiyacı var.
Ayrıca bir noktaya vurgu yapmak istiyorum. Halk iki şey talep ediyor, huzur ve değişim. Yılardır tekrarlanan söylemden, tutumlardan büyük bir yorgunluk var.