Herkes işine ve içine baksın
İçinde bulunduğu hayat, içinin yansıması herkesin…
Kimse kendisiyle meşgul değil ve bu nedenle kimse kendinde değil.
Hep başkalarının hikayeleriyle meşgulüz, hep bundan hayattaki müşgülümüz.
İçimize bakıp bakıp kirlerimizden arınmak varken
içimizde birikmiş kinlerle başkalarına saldırıyoruz.
Eksiğimiz sevgi ama enerjimizi kavgada harcıyoruz.
Ve aslında kavgada kazanmıyoruz hiçbir zaman
Çünkü kavga, boşa harcanmış zamandır ve de her kavgada kaybeden insandır.
Peki sevgili dostlar, bunca güzellikle akıp giderken hayat başkasıyla uğraşmak,
Başkasının hayatını hayatımızın orta yerine yerleştirmek niye?
Dedikoduya, gıybete ayırdığımız zaman hayatımızdan çaldığımız güzelliktir,
yaşanmamış hayatlar, kahramanı olmaya geç kaldığımız hikayelerdir.
Oysa bir tek hayatımız var ve o hayatın hikayesini biz yazarız
ve o hikayede asıl kahraman bizizdir.
Başkasıyla uğraşırken güzel hikayeyi hep kaçırıyoruz.
Kavgayı kazandığımızı sandığımızda fark ediyoruz ki
hayatı kaybetmişiz ve üstelik hiç kimse kaçırdığı hayata yetişemez.
Dostlar! Gelin, kendimizi keşfe çıkalım yeniden.
İçimize çökmüş karanlıklardan, içimizi karartan kinlerden
ve içimizi kemiren öfkelerden kurtulalım.
İçimize ve işimize bakalım
Bakın göreceksiniz, o zaman hayat daha güzel, biz daha mutlu olacağız.
İçimize hapsettiğimiz güzellikleri, dışımıza harcadığımız enerjiyle değil
içimize dönüp orda bir yolculuğa çıkarak keşfedebiliriz.
Bırakalım herkes bildiği gibi yaşasın, yaşasın ki biz de kendi hikayemizin keyfini sürelim.
Bir şehir efsanesinin peşine takılmış herkes, kimse gerçeğin peşinde değil.
Seçilmiş belediye başkanları, oda başkanları veya parti il yöneticileri
kahve sohbetlerinde, dedikodu masalarında görevden alınıyor.
Hayatta hiç bir şey yapmayanlar, hayata tek artı değer katmayanlar
ve kendisi için ya da ülkesi için hiçbir şey üretmeyenler dedikodu üretiyor.
Oysa gelişmiş ülkelerde herkes hayata bir artı katma peşinde
ve herkes ülkesinin gelişimi için yapılan büyük üretimin bir parçası.
Bizde ise hiçbir şey yapmayanlar ; kahvelerde oturup hep bir ağızdan bağırıyor:
“ne olacak bu memleketin hali?”
Asıl onlara sormak gerek: “ ne olacak sizin haliniz?”
Boş gezen, üretmeyenler tabi ki gıybet yapacak
Siz düzelmeden, siz üretip çalışmadan ve siz, kendi işinize bakmadan
bu memleketin hiçbir hali düzelmez.
Çünkü bir ülke masa başında belediye başkanlarını,
kahvede futbol takımlarının teknik direktörlerini değiştirmekle düzelmez.
Şikayeti olan elini taşın altına koyacak, daha çok çalışacak ve üretecek.
Hem üretmek ve çalışmak dedikodu yapmaktan,
şehir efsanelerine inanmaktan daha keyiflidir.
Antalya güzel şehir, büyük şehir, imkanları sınırsız bir şehir
ama bu imkanları üretime dönüştürmek için hep birlikte seferber olmalıyız.
Masa başında belediye başkanlarını görevden alma efsaneleri uydurmak yerine
hepimiz işimizin başına geçip üretmeli, üretmeli, üretmeliyiz.
Bu şehir dedikodudan, gıybetten çok daha fazlasını hakkediyor.
Şehir efsanelerine inanıp gıybet etmek yerine çalışmayı ve üretmeyi seçersek
bu şehir efsane bir şehre dönüşebilir.
Öyleyse dostlar gelin bırakalım bu boş lafları, gıybetleri
ve aslı astarı olmayan şehir efsanelerini.
Halk zekidir, ferasetlidir merak etmeyin .
Kendinizi halkın yerine koymayın da halkın refahı ve mutluluğu
en önemlisi de kendiniz için bir şey yapın.
Dedikodu üretmek yerine iş üretin .
Üretin ki çağdaş dünyanı insanlara nasıl bir hayat sürüyorsa siz de aynısını yaşayın.
HAYAT EN GÜZEL ARMAĞAN...