Bu saldırıların bir suikast girişimi olduğunu söylüyor. Demirtaş'ın aracına sıkılan kurşundan bir hafta önce 'Kürt siyasetçilere suikast yapılacağı ihbarı' aldıklarını anlatıyor. "O listede Tahir Elçi yoktu. Bize beklerken onu vurdular" diyor. Yüksekdağ ile kendilerine ve partilerine yönelik saldırılardan Suriye'ye, başkanlık sisteminden HDP kongresine dek son dönemde yaşananları konuştuk.
- Kasım ayında Diyarbakır Silvan'da üst üste iki saldırıyla karşılaştınız. Önce kafanıza gaz fişeği atıldı, sonra içinde yer aldığınız heyet kurşunlandı. Bunlar suikast girişimi miydi?
Evet bizim ilk yorumumuz da o oldu. Çünkü Türkiye'de yaşıyoruz, AKP saray iktidarının yönettiği bir ülke ve başımıza gelen bir belanın siyasi bir gerekçesi olmadığını düşünemiyoruz. Türkiye resmen ve alenen bu hale getirilmiş durumda. O yüzden bizim ilk aklımıza gelen şey o oldu. Silvan'daki ilk günümüzde normal koşullarda olması gereken şuydu; Benimle birlikte 15 milletvekili oradan geçebilirdik. Böyle bir hakkımız var. Ve bu hak herhangi bir polis amirinin, güvenlik gücü biriminin sorgulayabileceği, engelleyebileceği bir hak değil. Normal koşullarda 15 milletvekiliyle beraber benim o polis barikatından içeriye girmem gerekiyordu. Ve oradaki güvenlik güçleri de bizi korumakla görevliydi. Ama böyle olmadı bildiğiniz gibi. Yanımızda üstelik herhangi bir güvenlik zaafiyetine yol açmayacak bir grup olmasına rağmen girişimiz engellendi ve çok açık bir saldırıyla karşılaştık. Gaz fişeğinin kafama gelmesi de aslında hedef, nişan alınarak sıkıldığını gösteriyor. İlk önce koruma arkadaşımızın kolunu sıyırdı sonra kafamı sıyırdı.
- Gaz fişeği kafanıza gelseydi ölebilirdiniz..
Kafama geldi, sıyırıp geçti. Hafif bir şişlik oldu kafamda. Daha şiddetli bir yaralanmaya yol açmadı. Bırakalım yaralanmayı Türkiye'de biliyorsunuz gaz fişeğiyle insan öldü, çocuklar öldü. O nedenle bir tesadüf olduğunu düşünmüyoruz, bana hedef alınarak sıkılmıştı. Onunla da sınırlı kalmadı üzerimize tazyikli su sıkarak, gaz bombası atarak saldırıyı sürdürdüler. Biz ikinci gün yeniden mahalleye girmek için yola çıktık. O gün de çok enteresan bir tuzakla, pusuyla karşılaştık. Çok açık bir pusuydu. Sokağa çıkma yasağının olduğu mahalleye biz yine 13-14 milletvekili ve yaklaşık 100 kişilik sivil halktan oluşan bir grupla girdik. En önde milletvekilleriyle ben. Herhangi bir uyarı, polis barikatı, herhangi bir görüşme yapılmadı. Mahallenin içerisine girdikten sonra üzerimize ateş açıldı. İlk başta doğrudan hedef gözetip öldürmek kastıyla açılmadı diye düşünüyorum ben çünkü bir kısmı havaya ateş açtılar. Ama biz yere çöküp kalktıktan sonra gördüm ki aslında boy hizasındaki duvarlara kurşun mermileri isabet etmiş. Orada bulunan arkadaşlarımız da bunu çok net gözlemlediklerini söylediler. Biz o esnada bize silahlarını doğrultan polisle tartışırken gerilim yaşanırken bir sivilin vurulduğunu öğrendik, yaklaşık 3 gün sonra o kişi yaşamını kaybetti. Yani o silahlı saldırıda aslında bir kişi yaşamını kaybetti.
- Kendinizi yere atmasanız kurşunlar size de isabet edecekti.
Evet, bir duvarın önündeydik. O duvarı siper ettik kendimize. Yere çöktük ve o duvarın korumasıyla orada herhangi bir yaralanma ve ölüm olmadı. Çok açık taammüden gerçekleştirilmiş saldırılardı bunlar. Bir süre önce biliyorsunuz Selahattin beyin aracına bir saldırı düzenlendi. Hala kayda değer soruşturma, adli bir kovuşturma süreci işletilmiş değil. Görmezden, duymazdan gelerek başka şeylerle izah ederek bu sorumluluğu üzerlerinden atmaya çalışıyorlar.
- Hiçbir işlem yapılmadı mı bu polisler hakkında, gaz fişeğini atan bulunmadı mı?
Hayır, tam tersine benim hakkımda soruşturma başlatıldı, polis memurlarına hakaretten. Çok şaşırmadık doğrusu, bu zamana kadar bize ve sivil halka saldıran hiçbir güvenlik görevlisi hakkında kayda değer bir soruşturma ve suçlama yaklaşımı gösterilmedi. Tam tersine öyle bir can pazarı içerisinde bizim verdiğimiz tepki soruşturma gerekçesi haline getirildi. Tam bir can pazarıydı, Silvan bugün Derik'te, Nusaybin'de Sur'da aynı tablo yaşanıyor. Orada çok korkunç şeyler gördük. Kesinlikle sivil silahlı ayrımı yapmaksızın bütün bir halk düşman olarak görülüyor oradaki saldırı birimleri güçleri tarafından. Ve biz bunların hepsinin de Saray'ın güvencesinde ama resmi olmadığını da güç olmadığını biliyoruz. Kayıtlı silahlarla, kayıtlı sicil numaralarıyla orada operasyon düzenleyen güvenlik birimleri olmadığını da biliyoruz. Aynı zamanda Saray'a bağlı özel güvencelerle bölgeye yönlendirilmiş, gönderilmiş birimler var. İşte Esadullah timi gibi adı da ifşa edilen timler..
- Esadullah timine dair bir çalışmanız ya da elinizde belge, bilgiler var mı? IŞİD'ci oldukları da söyleniyor...
Bizim özel bir çalışmamız var elbette. Basına, kameralara, fotoğraflara yansıyan görüntüler var. Onun yanısıra yüzlerce tanık var. O bölgede yaşayan sivil halk var, siyasetçiler var. Benim sözlerimin objektif veri ve kanıt kabul edilmesi gerekir ama bunlar hiçbir yargı kurumu tarafından delil olarak resmi tanıklık olarak kabul edilmiyor. Türkiye'de bu kadar korkunç bir adaletsizlik mekanizması var. O nedenle ortaya koyduğumuz hiçbir delil, hiçbir tanıklık şu an bu Esadullah timinin varlığı ve dayandığı güçler konusunda bir soruşturmanın gerekçesi, dayanağı haline getirilmiyor. Ama Esadullah diye kendisini adlandıran bir gladyo yapılanması bir kontra yapılanması var ve aktif bir biçimde çalışıyorlar.
Benim Silvan'da gördüğüm ve birebir olayın tanıklarının aktarımlarından bildiğim şeyler var. Bu tim resmi polis güçleri üzerinde dahi otorite kurmuş durumda. Şunu söylediler, sivil halk geliyor ve polisler ateş açmak istemiyor. Sağduyulu halkla karşı karşıya gelmek istemeyen çoluk çocuk katletmek istemeyen polisler bunlar. Bunu reddeden polislerin bu timler tarafından dövüldüğünü darp edildiğini gören ve bunu gelip bizlere şikayet eden, bunlara engel olun diyen insanlar var. Kimseye hesap vermeden yol kesiyorlar, ambulansı durduruyorlar, ambulansın içindeki sağlık görevlilerini dövüp, işkence edip 'yaralı taşımayacaksınız', yaralıyı bırak 'hasta taşımayacaksınız' diyorlar. 'Silvan'la Diyarbakır arasında sizin hasta taşımanızı yasaklıyoruz' diyorlar. Böyle bir yapılanma halka neler yapmaz. Biz IŞİD bağlantılı düşünüyoruz. Bu çok somut olarak gündeme getirdiğimiz ve araştırılmasını istediğimiz bir konu. Ama araştırılmasını istediğimiz önergeler reddedildi. Böyle bir araştırma açılsa çok somut, belgeleri, bilgileri, görüntüleri her biri meclis gözetiminde ortaya çıkacak. Bunu istemiyorlar. Aynı zamanda o gladyo örgütünün ve IŞİD'in Türkiye'deki alanlarını korumaya dayanıyor. Koruyorlar.
- Bir partinin iki eş başkını da saldırıya uğradı oldu, milletvekilleriniz sürekli polisin saldırısına maruz kalıyor. Başka bir ülkede olsa ya da Türkiye'de başka bir partide olsa bunlar yer yerinden oynardı. Size yönelik olduğu zaman mı olağanlaşıyor?
Bize yönelik olduğu için olağan görülüyor bu saldırılar. Çünkü HDP onların reddettikleri, resmi ve meşru görmedikleri bir halk iradesini temsil ediyor. Çünkü HDP bu zamana kadar resmi ideolojinin ve devleti ele geçirmiş AKP Saray iktidarının karşısındaki muhalefet odağı demek. Sevmedikleri ve istemedikleri her şeyi HDP'de görüyorlar. O nedenle bize dönük geliştirilen bu saldırılar sadece göz yumarak, yokmuş gibi davranarak değil aynı zamanda azmettirilerek sürdürülüyor. Keşke sadece bizlere dönük saldırıları görmezden geliyorlar ve yeterince ön plana çıkarmıyorlar, yansıtmıyorlar gibi bir sorun olsa; bunun çok daha ötesinde bu saldırılar birebir iktidar tarafından yönlendiriliyor, sevkediliyor. HDP'ye yönelik saldırıların sevk ve idare merkezi AKP Saray iktidarıdır. Biz faili, sorumluluğu başka bir yerde aramıyoruz ki. Doğrudan oradan azmettiriliyor, sevkediliyor, idare ediliyor.
- Bu devam edeceği anlamına mı geliyor?
Tabii ki çok sistematik ve iktidar odaklı bir saldırı projesi, planı çünkü bu. Ve bundan sonraki dönemde de sürdüreceklerine dair çok açık mesajlar veriyorlar.
- Tehdit mesajları, suikast duyumları var mı?
Tehdit mesajları artık bizim günlük yaşamımızın bir parçası haline geldi. Sosyal medya aracılığıyla, basın aracılığıyla ölüm tehditleri ve daha dolaylı tehditler olarak geliyor. Aynı zamanda bazı suikast bilgileri ve hazırlıkları olarak gelebiliyor. Selahattin beye dönük o son saldırıdan bir hafta önce aslında bize bu yönde bir bilgi gelmişti. Bazı kişilere dönük suikast planları olduğuna dair bir bilgiydi bu. Selahattin bey ve bana dönük zaten çok daha öncesinde değişik süreçlerdeki yenilenen bilgilerdi bunlar. Adeta biz seçim kampanyası boyunca arkamızda suikastçılarla seçim çalışması yürüttük. Peşimizde, ensemizde suikastçıların olduğu... Bunların bir kısmı devlet kayıtlarına da girdi. Yakalanan IŞİD militanlarının ifadelerinin yansıyan boyutları oldu. Onun dışında devlet kayıtlarının kanallarının dışında bize de gelen bu yönlü bilgiler var.
IŞİD'in Ankara'da gerçekleştirdiği saldırıdan sonra bazı IŞİD hücrelerine dönük operasyonlar yapıldı. O operasyonların Antep ayağında gözaltına alınan bir IŞİD militanının emniyette verdiği ifadeden öğrendik ki Antep'te benim Şahinbey ilçesindeki bir halk toplantısına dönük bir saldırı planı ve görevlendirme yapılmış. O bilgi bize doğrudan resmi devlet yetkilileri üzerinden gelmedi çeşitli kanallardan bize sızan bir bilgiydi bu. O somut bir bilgiydi örneğin.
Selahattin beye saldırıdan bir hafta önce böyle bir bilgi bize ulaşmıştı. Ne yazık ki Selahattin beye saldırı üzerine bu iddiaların hiçbirinin mesnetsiz olmadığını gördük. Tahir Elçi ondan kısa bir süre sonra saldırıya uğradı. Kişilerin özellikle hedef seçildiği, Kürt siyasetçiler HDP'li siyasetçiler başta olmak üzere bazı kişilere dönük suikastler olacağı bilgisi çok somut bir şekilde gelmişti bize.
- Tahir Elçi de var mıydı o listede?
Hayır. Biz daha çok bizlere siyasetçilere dönük suikastler olacağını düşünüyorduk, bekliyorduk. Ama Tahir Elçi gibi bir insan hakları savunucusuna dönük bir suikastı beklemiyorduk. Beklemediğimiz yerden gelen bir saldırıydı bu. Bu bizim için daha da bir sarsıcı oldu. Tahir Elçi gibi insanların öldürülmesi adaletin vicdanın öldürülme girişimidir. Tahir Elçi gibi insanlara herkesin ihtiyacı vardır. Tahir Elçi yeri geldiğinde bizi de eleştirirdi, devleti de eleştirirdi, herkesi eleştirirdi. Ve biz onu her zaman evet bazen hoşumuza gitmeyen eleştiriler de vardı ama kendi adalet terazimiz olarak görürdük onu. Böyle adalet terazilerine herkesin ihtiyacı vardır. Hiçbir cinayet haklı değildir. Ama Tahir Elçi cinayeti çok daha korkunç ve öfkelendiğimiz bir cinayet oldu. Aynı zamanda şu mesajı vermek istediler; vicdan sahibi insanlara da yaşam hakkı bırakmayacağız dediler. Adaletin terazisi olanlara da yaşam hakkı bırakmayacağız dediler. Ilımlı barışçıl çizgi izleyenlere de yaşam hakkı bırakmayacağız dediler. Bu son dönemdeki gerilim ve çatışmacı siyasetin ne kadar kıyıcı bir aşamaya geldiğinin göstergesidir. Artık hiçbir fark gözetmeden kıyıcı bir siyaset izleyeceklerine dair mesaj verdiler.
- Suriye sorunu Rusya uçağının düşürülmesiyle başka bir boyuta ulaştı. Rusya'nın Erdoğan ve ailesine yönelik IŞİD'in petrol ticaretinde bağlantıları olduğu yönünde suçlamaları oldu. Türkiye'nin kolayca girdiği Suriye'den daha zor çıkacağı söyleniyor. Ne dersiniz?
Öncelikle Erdoğan ve AKP'nin Suriye politikası Türkiye'yi her zaman zora soktu. Her zaman bu halkın başını belaya soktu. Suriye politikası dibe vurdu, tarumar oldu. Başarısız oldular, başarısızlıklarını son derece büyük bir kibir ve küstahlıkla kabul etmediler. O stratejik derinlikleri su birikintisi derinliğinin ötesinde değildi. Ve Türkiye'yi bir su birikintisinin içinde boğdular. Böyle bir rezalete imza atmışlardır aslında Türkiye'deki siyasi iktidar Suriye politikasında. Şimdi de Rus uçağının düşürülmesinde başka bir felaketin kapısını açtılar. Şu an sadece kendisini değil bütün Türkiye halklarını bir tehlikeyle karşı karşıya bıraktı Türkiye hükümeti. Bir adımın çılgınlığının, agresifliğinin sonuçlarını, bedellerini bugün Türkiye halkları ödüyor. Yarın, öbür gün inşallah daha fazla da ödemez. Tayyip Erdoğan büyük bölge lideri egosunu tatmin edecek diye Rusya'ya meydan okundu, Rus uçağı düşürüldü. Rusya ile politik ilişkileriniz uyumlu olmaya bilir ama uçak düşürülmesi ve üstelik iki pilotun o vahşi çetelerin eline düşürülmesi, işkenceyle öldürülmesine sebebiyet verilmesi çok korkunç bir şey. Bunu asla onaylamıyoruz. Ne yazık ki Türkiye halklarını bu noktaya getirdiler.
Koalisyonu çatlattılar. Güya Türkiye IŞİD'e karşı koalisyonda Rusya ile aynı tarafta ama Rusya uçağını düşürüyor. Böyle bir şey olamaz. Sınır ihlali meselesinin tatmin edici bir yanı yok, kimse tatmin olmuyor, olmamak da haklılar da. O nedenle bir kasıt içerdiğini düşünüyor Rusya da. Çok da haksız değil doğrusu. Ve şu an bizi daha büyük bir sorun ve tehlikeyle karşı karşıya bıraktılar. Enver paşa siyasetine benzetiyorum. Osmanlı Rusya'ya en son meydan okuduğunda bunun temsilcisi sözcüsü Enver paşaydı, yüzbinlerce askeri götürüp Sarıkamış'ta kırdırdı. Hem savaşı kaybettirdi hem çoluk çocuğu askeri kırdırdı. Şimdi de Tayyip Erdoğan, AKP hükümeti Enver Paşa siyasetine saplanmış durumda.
'BİZİM UYDUMUZ YOK RUSYA'NIN VAR'
En son Rusya elindeki IŞİD'le petrol ticareti görüntülerini de açıkladı. Bize göre ayan olanın beyan edilmesidir. Görüntülerle ve somut kriminal belgelerle beyan edilmesidir. Bize soruyorlardı elinizde belge var mı diye. Biz partiyiz sonuçta isihtbarat uydu görüntüleri yoktu o belgeleri sunamıyorduk o nedenle bizi suçlu ilan ettiler. Işte Can Dündar'ı Erdem Gül'ü suçlu ilan ettiler. Hapse attılar, bizleri de hedef haline getirdiler. Erdem'in Can'ın günahı neydi? Bir gerçeği şu kadarcık küçücük bir belgesiyle ifşa etmek dışında suçları neydi? Hapiste çürütmek için müdahale ettiler.
Ben, 'IŞİD'le dost olmayın Kürtlerle dost olun Kürtler Türkiye'nin en güvenilir müttefikidir gelin sırtınızı Kürtlere yaslayın IŞİD'e yaslamayın' dedim diye bakın hala kafama gaz fişeği atıyorlar, bizleri hedef tahtası haline getiriyorlar. Bölgede kazanan Türkiye olsun dedik. Ve kazanabilirdik de bunun reddettiler. IŞİD'le ittifak yaptılar, dost oldular ve bizim bütün eleştirilerimizi iddialarımızı suçluymuşuz gibi bize saldırmanın gerekçesi haline getirdiler. Ama işte bizim uydumuz yok ama Rusya'nın uydusu var. Kabak gibi görüntüleri onların önüne koydu.
AYŞE YILDIRIM / Cumhuriyet -