Mesajı basitti. ‘Avrupa'nın enerji ve gübresini Rusya'dan aldığı, üretimini Çin'e yaptırdığı ve güvenliğini Amerika Birleşik Devletleri'ne devrettiği günler geride kaldı.‘ Bu sözler Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron‘un, 25 Nisan Perşembe günü Sorbonne'daki büyük amfide yaptığı konuşmadan… Her şeyden önce, Avrupa'nın savunmasıyla ilgilenmeyen bir Amerikan müttefiki olasılığını açıkça söylüyor, ABD'nin iki önceliğinin, ‘kendisi ve Çin‘ olduğunu işaret ediyor.
* * * *
Emmanuel Macron, 2017’de Sorbonne’da yaptığı ilk konuşmadan yedi ve 2019’da Avrupa Parlamentosu seçimleri dolayısıyla yayınladığı ‘Avrupa’da yeni bir başlangıç‘ tezlerinden beş yıl sonra, perşembe günü Paris’teki üniversitede yeniden konuştu. 2017'deki ilk Sorbonne konuşmasında, ‘egemen bir Avrupa'yı, ‘koruyan Avrupa‘ yı amaçlıyordu. Perşembe günü ikinci konuşmasında ise, vatandaşlarını koruyabilmek için öncelikle kendisini koruması gereken bir Avrupa tablosu çizdi.
* * * *
2019'da NATO‘nun ‘beyin ölümü‘nü ilan eden Fransa devlet başkanı ‘Avrupa bugün ölebilir. Ve bu tamamen bizim kararlarımıza bağlı‘ dedi. Avrupa‘ya savunma yetenekleri oluşturmak için yapay zeka, kuantum hesaplama, uzay, biyoteknoloji ve yeni enerjiler gibi gelecekteki beş sektöre yatırımlar için "yılda 1.000 milyar Euro" gibi çeşitli ilgili tekliflerde bulundu. Ona göre Avrupa'nın güvenliği büyük ölçüde risk altında.
* * * *
Fransa Cumhurbaşkanı Macron, elitist bir tutkuyla, eski Avrupa ruhunu arıyor, sözlerinde coşku yok, ateş var. ‘Avrupa ölebilir‘ uyarısında bulunması, gerçekten de neredeyse kıyametvari bir bakış açısı. Macron, Avrupa'nın kendi stratejik ağırlığına sahip olmasını savunuyor, ABD'den daha fazla bağımsızlığı savunuyor, ABD’den bir tür ayrılmayı savunuyor. Avrupa'daki ortak askeri projeleri teşvik etmesi, ortak bir orduyla Avrupa Savunma Topluluğu'nun kurulmasının gündemde olduğu AB'nin ilk günlerini anımsatıyor.
* * * *
Macron’un konuşmasının uluslararası medyada yol açtığı tepkilere bakılırsa, ağırlıklı olarak Avrupa'nın güvenliği için ABD'ye güvenmemesi gerektiği uyarısına dikkat çekiyorlardı. The Washington Post da Macron‘nun, 27 üyeli Avrupa Birliği'nin bir süper güç olması istediğini yazdı. Alman Süddeutsche Zeitung gazetesi ‚‘Avrupa’nın küresel ağırlığı nedir?‘ adlı yorumunda Ukrayna savaşı zamanlarında Avrupa'nın küresel ağırlığı ve geleceği hakkında: Doğuya doğru genişlemesinden yirmi yıl sonra AB amacını arıyor ama bulamıyor.‘ diyor.
* * * *
Gazetenin eski yayın yönetmeni Prof. Dr. Herbert Prantl, Avrupa hükümetlerinde “Avrupa'nın Nabzının” daha hızlı atmasını sağlayacak insan eksikliği var. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Hollandalı Sicco Mansholt, Belçikalı Paul-Henri Spaak, İtalyan Alcide De Gasperi, Alman Konrad Adenauer ve Walter Hallstein, Fransız Jean Monnet ve Robert Schuman gibi insanlar vardı. Sonuçta Emmanuel Macron onların izinden gitmek istiyor. Ama kim birlikte yürüyor? Avrupa’da milliyetçi tonlar yükseliyor ve Haziran’da yapılacak Avrupa seçimleri gelecekte müziğin nasıl ve nerede çalınacağını belirleyecek‘ diyor.
* * * *
Gazeteciliğin yanısıra hukukçu, tarihçi olan meslektaşım, tarihsel bir boyut da getiriyor. ‘Yirmi yıl önce Avrupa'nın doğuya doğru genişleyerek yeni ufuklara açılacağı, Avrupa'nın ikinci ekseninin güçlü ve etkili olacağı yönünde güçlü bir umut vardı. Batı-doğu ekseni olan Tuna ekseni de eklendi. Ama Nibelungenlied'den beri Ren ve Tuna birbirlerine karşı güvensizlikle doludur‘ diye yazıyor. ‚‘Bu güvensizliğin ortadan kalkması gerekir; o zaman bir fikir, bir vizyon gerçeğe dönüşür.‘ diyor.
* * * *
Macron'un önerilerine çareler pek çok zorluğa bağlı olduğu aşikar. Örneğin transatlantik bağlantıya en çok bağlı olan, Atlantik damarının en güçlü olduğu Almanya dahil olabilir mi? Alman Şansölye X platformunda (eski adıyla Twitter) memnuniyetle karşıladığını, Fransa ve Almanya'nın ortak hedefinin "Avrupa'nın güçlü kalması" olduğunu yazmakla yetindi. Macron’un konuşmasının derin küresel çalkantıların olduğu bir dönemde Avrupa için radikal değişiklikler çağrısından ileri gideceğini pek sanmıyorum.