Piyano Festivali’nin açılışında Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel’in eşi Ebru Türel ile karşılaştım.
“Bazı yardımlar yapıyor, ev ziyaretlerine de gidiyormuşsunuz ama bunları basında göremiyoruz” dedim.
“Yarın da gideceğim, istersen gel, ne yaptığımı gör” teklifini getirdi.
İçinde ‘Hayır işi’ olan davete ‘Hayır’ diyemedim…
Sabah 11.00 gibi Kepez’deki Şehit Kahraman Çelikbaş Ortaokulu’nda buluştuk. Öğrenciler kütüphanede toplanmıştı. Çocukların tümü aydınlık yüzlüydü, hepsi de gülüyordu. Saygılılardı…
Ebru Türel içeri girer girmez sordu;
‘Ben kimim?’
Çocuklar hep bir ağızdan; ‘Ebru hanım’ deyince şaşırdı; ‘İsmimi öğretmenleriniz mi söyledi?” diye sordu.
‘Hayır, tanıyoruz’ falan dediler ama öğretmenlerin kimin geleceğini daha önceden söyledikleri belliydi.
Masaların üzeri büyükşehir belediyesi logolu çantalarla doluydu. İçindeki kutularda ayakkabılar olduğu söylendi. Dikkatimi çeken şu oldu… Her çantanın üzerinde bir öğrencinin ismi yazıyordu. Sonradan öğrendim ki, daha önceden ayakkabı numaraları veriliyor ve çocukların hangi renk ayakkabı istedikleri söyleniyormuş.
Ebru Türel, bu ayakkabıların bağışla alındığını, hepsinin birinci sınıf kalitede olduğunu ve büyükşehir belediyesine de fatura edilmediğini anlattı.
Ayakkabılar dağıtılırken, yanındakiler fotoğraf çekmek isteyince izin vermedi, ‘Olmaz, sosyal medyada da yayınlamayın’ dedi.
Hoşuma gitti…
Hani bazıları, beş kuruşluk siyasi rant için üç kuruşluk kalem dağıtır ya…
Sevinmem o yüzden…
Sonra müzik bölümüne uğradı, ardından okul müdürüyle çay içip sohbet etti, sorun dinledi.
O sohbetten çıkardığım, Suriyeli öğrenci sayısı epey artmış. Tacize uğrayan çocuk sayısı bir hayli fazlaymış. Artık öğrencilerin bu tür tacizlerde hemen okul yönetimini uyarmaları, onların da gerekli önlemleri almaları da bu trajedinin sevindirici yönü…
Okul müdürü 2014’den beri o okuldaymış… Bahçede Atatürk büstü, girişte Atatürk maskı sapa sağlam, bakımlı… İstiklal Marşı, Atatürk’ün gençliğe hitabesi yerli yerinde… Merdiven girişinde 15 Temmuz köşesi… Ve, bir üst katta okula adını veren Şehit Kahraman Çelikbaş ile ilgili bilgi…
İşte böyle olmalı…
Kocaman bir teşekkür de müdür beye ve okulun eğitim kadrosuna…
Ve, oradan çıkıp Döşemealtı’nda bulunan Büyükşehir Belediyesi Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi’ne gittik.
Yıllar önce burasının inşaat ve virane haline şahit olmuş biri olarak son hali beni mutlu etti.
Burada engelli çocuklar eğitim alıyor. Normalde birkaç saat eğitim almaları gerekirken, sanıyorum çalışan aileleri mutlu etme adına gün boyu kalıyorlar.
Haliyle, ısınmaydı, soğutmaydı masraflar artıyor.
Biz gittiğimizde tam öğle vaktiydi ve çocuklar yemek yiyordu.
Büyüklere örnek olacak şekilde de uslu, sessiz ve saygılıydılar.
Misal; masamıza gelip afiyet olsun diyen de vardı, yanımızdan geçerken hoş geldiniz diyende… Uzaktakilerin bile o sımsıcak gülümsemelerini hissediyorsunuz.
Burada çocuklar için atölyeler var. Bazı şirketler el emeği, göz nuru gerektiren işlerini burada yaptırıyorlar. Çocuklar hem becerilerini geliştiriyorlar, hem de kuruma üç beş kuruş para kazandırıyorlar.
Kurumun her ay 70 bin lira açık vermesi, bunun da belediye tarafından sübvanse edilmesi Ebru Türel’i en çok düşündüren konu… ‘Ben biraz pintiyimdir. Kılı kırk yararım. Tasarruf için her yolu denerim’ demesinin nedenini bir süre sonra anlıyorum.
Merkezin yöneticileriyle, burada üretilip Büyükşehir Belediyesi’ne satılan peynirli pideler üzerine yarım saat süren tartışma ve maliyet üzerine kuruş hesaplarını siz de duysanız anlardınız ne demek istediğimi…
Belediyenin satın alıp cenaze evlerine ücretsiz gönderdiği pidelerin aradan bir süre geçtikten sonra kuruması ve bazılarının altlarının biraz yanık olmasına takmış Ebru Türel… Sonuna biraz zeytinyağı eklemekle sorun çözüldü Ancak maliyete eklenen zeytinyağı gideri de bir o kadar düşündürdü…
Taze ve aradan zaman geçse bile kuruma riski ortadan kalkan lordan yapılmış pidemizi yedik, ayranımızı içtik ve oradan bir cenaze evine gittik.
Taziyeye gelenler dışarıda oturmuştu...
Büyükşehir Belediyesi’nin her cenaze evi için gönderdiği masalar ve sandalyeler sıra sıra dizilmişti. Masalardan birine oturduk.
Ölen kişinin eşi ve çocuğu geldi. Rahmetli 10 kardeşmiş. Yaşlı babaları da orada… Hepsi Ebru Türel’in etrafını sardı.
Onlardan biri;
‘Hoş geldiniz Emine abla’ deyince Ebru Türel gülümsedi ve düzeltti:
‘Emine değil, Ebru ben…’
Gelen Ak Parti’li Menderes Türel’in eşi ya… Belli ki yaşlı amcamızın aklında Emine Erdoğan kalmış…
Büyükşehir Belediyesi’nin cenaze evlerine gönderdiği lor peynirli pideler ve ayranlar getirildi masaya… Biraz önce taze taze yediklerimizden…
Yan masadakilerin sohbetinden cenaze evi sakinlerinin de AKP’li olduğunu hissettim. Ebru Türel’in kulağına eğilip sordum:
“Aile AKP’liymiş, özellikle seçmediniz değil mi?”
Şaşırdı…
“Yok vallahi, hangi partiden olduklarına bakmıyoruz” dedi…
Ben oradan ayrılıp gitmeden önce, Ebru Türel’in yardım bekleyen 8 eve daha gideceğini öğrendim. Çoğu da evde bakıma muhtaç insanlarmış…
Arkada sağdan soldan toplanan, ancak eski değil yepyeni ihtiyaç malzemelerini taşıyan bir araç, önde Ebru Türel haftanın belli günleri, ‘Noel Anne’ misali kapı kapı dolaşılıyor.
Rahmetli Tayfun Talipoğlu’nun dediği gibi; ‘Yollar uzun, memleket şartları çetin’…
Siyasette ayağına gitmediğin, elini sıkmadığın, yanağından öpmediğin, halini hatırını sormadığın kişiden oy istersen, sandıkta oy yerine nal toplarsın…
CHP’li ve MHP’li belediye başkanlarının eşlerinin de Ebru Türel gibi yaptıklarını umuyorum, yapmıyorlarsa da bekliyorum.
Bekar veya dul başkanlara ise lafım yok…
Onlar eşleri de olmadığı için iki kat fazla koşturmak zorunda…