54 yaşındaki Kemal Güneş, 1986 yılında tayin olduğu Antalya'da dağcılığa merak sardı. Dağcılık Federasyonu'na başvurmasının ardından Antalya Temsilciliği'ne getirilen Güneş, Antalya'daki ilk tırmanışını 1987 yılında Beydağları'nın en yüksek doruğu olan 3086 metre yüksekliğindeki Kızlar Sivrisi'ne yaptı. Bu tırmanış ile kentte dağcılığın başmasına önderlik eden Kemal Güneş, 1987- 2006 yılları arasında çok sayıda dağcı ile gerek Antalya gerekse diğer kentlerde 250'den fazla tırmanışa katıldı.
Her tırmanışın fotoğraflarını çeken ve hikayesini yazan Güneş, 3 yıl süren çalışma sonunda 5 bin sayfa ve 21 ciltten oluşan envanter hazırladı. Kemal Güneş, 1800'lü yıllarda İsviçre'de geçen bir dağ tırmanışını konu alan kitabı okuduktan sonra da Antalya'daki dağcılık faaliyetlerini kitap haline getirmeye karar verdiğini anlattı.
SÜPÜRGE SAPINDAN BATON YAPTIK
Antalya'da dağcılığın başladığı 1987 yılında Türkiye'nin belli başlı illerinde bu işin yapıldığını ifade eden Kemal Güneş, o dönemde yaşanan zorlukları anlattı. Dağcılığın çok yaygın olmaması nedeniyle malzeme bulmakta ciddi sıkıntı çektiklerini aktaran Güneş, "O zaman hiç malzeme yoktu. Gömlek ve kazakla ilk dağ tırmanışımı yapmıştım. Buz kazmasını demircilere yaptırıyorduk. Kendi kendimize süpürge sapına bisiklet gidonu geçirip baton bile yaptık. Kar gözlüğü yerine kaynakçı gözlüğü ile dağa çıktık. İlerleyen dönemlerde yurt dışından malzeme getirtmeye başladık" dedi.
KÖYLÜ BİZİ TURİST SANIYORDU
Tırmanışlar sırasında pek çok zorluk yaşamalarının yanında ilginç durumlarla da karşılaştıklarını dile getiren Kemal Güneş, "İlk yıllarda köylü bizim defineci ya da turist olduğumuzu sanıyordu. Köylüler, 'Hello' diye peşimizden koşup mal satmaya çalışıyordu. Hatta, 'turiste bak ne kadar güzel Türkçe konuşuyor' diyenler bile oluyordu. Ama artık halk alıştı. Türkiye'ye nazaran Antalya'da dağcılık faaliyetleri çok iyi durumda" diye konuştu.
İNGİLTERE YA DA ALMANYA'YA BAĞIŞLAYACAĞIM
Dağ tırmanışları esnasında ortaya çıkan tüm hikayeleri kitaplarda topladığını vurgulayan Kemal Güneş, şöyle devam etti:
"Her çıkışın ardından daktilonun başına geçip yazıyordum. Bunların 100 yıl sonrasına kalmasını, geçmişe ışık tutmasını istiyorum. Ciltleri bağışlamak istiyorum ama cesaret edemiyorum. Çünkü daha önce başta Kültür ve Turizm Bakanlığı olmak üzere çeşitli kurumlara birer örnek gönderdim. Ama hepsi ortadan kayboldu. Kimse önemsemedi. Türkiye'de böyle bir çalışma Dağcılık Federasyonu'nda dahi yok. Türkiye'de dağcılık müzesi bile yok. Türkiye'de ilgi görmediği için bu envanteri İngiltere ya da Almanya'daki kütüphanelere bağışlamayı düşünüyorum."
Özgür ÖZTÜRK/ANTALYA, (DHA)