Gazetecilere açıklama yapan Baykal, Mehmet Haberal'ın 3 gün sonra cezaevinde 3'üncü yılını tamamlayacağını hatırlattı. Haberal'ın neden tutuklu olduğunun dahi bilinmediğini savunan Baykal, şöyle dedi:
"Cezaevindekilerin de ağır hasta olan yakınlarını ziyaret edebileceği umudu içine girilmişken, bunun gerçekleşmesi fırsatını bulamadan, annesi ile helalleşemeden, annesinin dünya gözüyle oğlunu son bir kez görmesine fırsat verilmeden, kendisi de annesinin elini öpüp, veda edip, annesini kucaklama şansı verilmeden 'öldü' haberiyle karşı karşıya kalması acı bir olay. Haberal adına, annesi adına içimde burukluk, üzüntü var."
Aynı durumun Albay Dursun Çiçek'in de başına geldiğini ve bu durumun çözülmesi için Başbakan'dan ricada bulunduğunu hatırlatan Baykal, şöyle devam etti: "Hukuk ayrı, yargı ayrı, ceza ayrı, ama insanlık ayrı bir şey. Bırakın bu durumda olan insanlar anneleriyle buluşabilsin, görüşebilsin, elini öpebilsin, hakkını helal edebilsin. Onun helal ettiğini duyabilsin, helalleşebilsin, sarılabilsin bir koklayabilsin. Anası da oğlunu bir koklayabilsin. Bu fırsatı tanımayan bir hukuk düzeni, medeni düzen olabilir mi? 'Bunu yapacağız' diye karar alındı. Sayın başbakanla da hastalığı sırasında geçmiş olsun ziyaretinde bu konuyu konuştum. O da hak verdi, doğru bulduğunu, takip edeceğini söyledi. Adalet Bakanı'na talimat verdi. Bir kanun teklifi yapıldı, komisyondan geçti. Ama 2.5 ay boyunca bu konu öyle askıda durdu. İnşallah bu bir vesile olur da şimdi çıkar. Ben ona da razıyım. Çünkü cezaevlerinde 100 binin üzerinde insan var. Bu olay dolayısıyla herkes üzerine düşen sorumluluğu üstlenmelidir. Kimse kimseyi de siyasi nedenle karalamaya kalkmamalıdır."
'ADALET, YARGI KAYGI KONUSU'
Türkiye'de hukuk, yargı ve adaletin artık insanları mutlu eden, rahatlatan, toplumu ferahlatan bir alan olmaktan hızla çıktığını savunan Baykal, şunları söyledi: "Adalet, yargı, hukuk artık bir kaygı konusu. İnsanların içini aydınlatması gereken bir konu. 'Eyvah ne olur acaba, hukukla, yargıyla kimin başına ne çorap örülür' kaygıları ortaya çıkmaya başladı. Bunu bir an önce aşmamız lazım. Böyle olmaz. Türkiye'ye yakışmıyor. Biz çok sağlam, hukuk geleneği olan bir ülkeyiz. Tarih boyunca hak, adalet, hukuk en temel devlet kavramlarımız olmuştur. Osmanlı'nın temelinde adalet var. Şimdi siyasi hesaplaşmanın, 'Güç bende, ben sana gösteririm, falan tarihte bana falanlar haksızlık yapmıştı, şimdi ben de sana haddini bildireceğim' anlayışının bir uygulama alanı haline geldik. Buradan Türkiye'yi kurtarmak lazım. Kurtarırken de hiç kuşku yok, bu insani, vicdani meseleleri bize, medeniyete, tarihimize yakışan bir olgunluk ve anlayış içinde çözmemiz lazım. Halkın oyuyla seçilmiş milletvekillerinin yargılaması devam etsin ama halkın iradesi doğrultusunda parlamentoda yemin edip görevlerini yapma imkanının derhal sağlanması lazım. Bunu sağlayamayan bir ülkenin 'Yeni anayasa yapacağım' diye iddialı bir açılım yapmaya hakkı yoktur."