Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mustafa Sönmez, hava kirliliğini konu ettiği köşe yazısında şu görüşleri yer verdi;
“TÜİK Çevre ve Orman bakanlığının 21 ilde yaptığı havadaki kükürtdioksit ve duman (partiküler madde) ölçümlerinin sonuçlarını, aylık bülten biçiminde yayımlıyor. Havadaki kükürtdioksit ve duman ölçümlerinin 2010 ortalamalarını alıp bileşik endekse dönüştürdüğümüzde görülüyor ki, havası görece iyi merkezler Eskişehir, Samsun (Merkez), Giresun, Adana ve İstanbul. Buna karşılık havası en berbat kentlerin çoğu Şırnak, Van, Bitlis, Siirt, Iğdır, Hakkari, Muş gibi Doğu ve G.Doğu’da… Bolu kent merkezi, Tekirdağ, Afyon, hava kalitesi en düşük Batı illeri…
Havası, suyu bir zamanlar ‘cam gibi’ diye tanımlanan Doğu’nun, Güneydoğu’nun havası nasıl zehirlendi? Olanları hatırlayın, anlarsınız: Köyler boşaltıldı, hayvancılık,tarım öldü,insanlar kentlere doluştular. Yoksulluktan ve mahrumiyetten doğalgazı yakıt olarak kullanamadılar. Kötü kalite odun, tezek hatta lastik yakarak ısınmaya çalıştılar. Zehirlenen havaları yokluktan, yoksulluktandır.
Ya büyük şehirler? İlginçtir, Adana’dan sonra en yüksek nüfuslu 10 yıl içinde İstanbul, en ehven havaya sahip metropol. Havayı kirleten onca dinamiğe rağmen, İstanbul’un topografyası, rüzgarları, yağış, nem, sıcaklık değişimi gibi etkenler parçacık ve gaz yoğunluğuna fazla izin vermiyor. Diğer iki büyük kent Ankara ve İzmir, İstanbul kadar şanslı değil ve hava kaliteleri 81 ilin ortalarında bir yerde. Keza turizmin merkezi Antalya’da da havanın kalitesi, hiç de rahatlatıcı boyutlarda değil.
Nüfus yoğunluğu artan kentlerde çarpık yapılaşma, hızlı otomobilleşme, hızlı karbondioksit salımındaki hoyratlık sürüyor. Bunca kirleten etken karşısında ‘ sağlık hakkı’ nın bir alt başlığı olarak ‘temiz hava hakkı’nı talep etmek ve savunmak gerekiyor.
Her şeyi kirletirken, havamıza dokunmayın… Havamız biraz olsun temiz kalsın…”