Bu sorunun cevabı; Emekçilere, Sendikalara, Politikacılara, Hukukçulara, Hakimlere ve Bilim adamına göre değişebilir. 1990 lı yıllarda Kamu Çalışanlarının Sendikalı olup, olamayacakları konusunda sorulacak bir soruya da; farklı çevrelerden farklı cevaplar gelmişti. Nihayetinde; Prof. Dr. Mesut GÜLMEZ önderliğinde bazı akamisyenlerimizin, Anayasanın 90. Maddesi ve ILO sözleşmelerinden kaynaklı sendikal haklarımız bulunduğunu açıklamaları sonucu; sendikal haklarımız o dönem verilen mücadelenin de sonucu ve kazanımı olarak, yasalaşmıştır. Fakat, 4688 sayılı bu yasanın ve sendikal haklarımızın, bugün tartışmaya açılması gerekmektedir. Çünkü bu yasa Kamu çalışanlarının, Anayasadan ve ILO sözleşmelerinden kaynaklı birçok hakkını vermemiş; var olan haklarını sınırlamış veya tırpanlamıştır. Bu yazıda, grev hakkı ve Toplu sözleşme başlığıyla sadece iki konuda buna örnek vermek istiyorum.
İlki; Grev hakkımız uluslararası normlarda var olmasına rağmen bu yasada tanımlanmamıştır. Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) hukuk danışmanı Jeff Vogt bu konuda şöyle diyor: “Sendika özgürlüğü, özellikle çalışma ilişkileri bağlamında, çok uzun bir süredir kolektif bir hak olarak görülmektedir ve aslında grev hakkını da içeren bir haklar demetidir.” demektedir.ILO 87 ve ILO 98 sayılı sözleşmeler Anayasamızın 90. Maddesine göre usulüne göre imzalanmış ve yürürlüğe girmiş olduğundan sözleşmelerin hükümleri 657 ve 4688 sayılı yasalardan üstündür. Sonuç olarak; ILO sözleşmeleri ve denetim organları kararlarına göre memurların grev ve toplu eylem hakkı vardır. 4688 sayılı yasada geçmemesi kanun yapıcıların hatasıdır, bu hak kullanılacaktır. Grev hakkının işçi veya memur olmakla bir ilişkisi de yoktur. Çünkü, sözleşmelerde geçtiği adıyla, bütün dünya (memur-sözleşmeli-İşçi-taşeron vs. gibi) çalışanların tamamına işçi diyor.
İkincisi; 4688 sayılı yasanın 32. Maddesidir. Mahalli İdarelerde toplu sözleşmeyi içeren, bu madde sendikaların elini kolunu bağlamış, koyduğu kriterler ile adeta toplu sözleşme hakkımızı gasp etmiştir. Örneğin, Bir yerel yönetimde toplu sözleşme yapmaya kalktığınızda sizi her yerden kısıtlamakta ve adeta dalga geçmektedir. Yasa koyucu, burada sendikaların ve çalışanların zekasıyla dalga geçmektedir.
4688 sayılı yasanın 32. Maddesi, Yerel yönetimlerde sözleşme imzalanabilmesi için birçok kriter getirmekte, adeta çalışanı köşeye sıkıştırıp, İşverene mahkum etmektedir. Burada çalışanın hiçbir yaptırım gücü kalmamıştır. Önceden planlanan bir oyunun parçası olmak dışında yapılabilecekleri planlamıştır. Adına toplu sözleşme değil, sosyal denge tazminatı diyerek en başta konuyu sulandırmış ve sosyal denge tazminatının ödenmesine şu şartları koymuştur;
1- Belediyelerde belediye başkanının teklifi, 2-Belediye meclisince karar verilmesi, 3-Belediye başkanı taraf olduğundan onun ayrıca olur vermesi, 4-Toplu sözleşme sürecinin tamamlanmasını izleyen üç ay içerisinde sözleşme yapılabilir.5-Bu sözleşme bu Kanunun uygulanması bakımından toplu sözleşme sayılmaz 6-Bu kapsamda Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna başvurulamaz. 7-Yapılacak sözleşme, toplu sözleşme dönemi ile sınırlı olarak uygulanır 8-Sözleşme süresi hiçbir şekilde izleyen mahalli idareler genel seçimi tarihini geçemez. 9-Mahalli idareler genel seçim tarihini izleyen üç ay içerisinde de toplu sözleşme dönemiyle sınırlı olmak üzere sözleşme yapılabilir. 10-Bu sözleşmeye dayanılarak yapılan ödemeler kazanılmış hak sayılmaz. 11-İlgili mahalli idarenin; vadesi geçmiş vergi, sosyal güvenlik primi ile Hazine Müsteşarlığına olan borç toplamının gerçekleşen en son yıl bütçe gelirlerinin yüzde onunu aşması, 12-ödeme süresi geçtiği halde ödenmemiş aylık ve ücret borcu bulunması 13-Gerçekleşen en son yıla ilişkin toplam personel giderinin, gerçekleşen en son yıl bütçe gelirlerinin belediyelerde yüzde otuzunu, aşması hallerinde bu madde kapsamında sözleşme yapılamaz. Denmektedir.
Arkasından gelen hüküm ile de; Sözleşmenin yapılmasından sonra bu koşulların oluşması durumunda mevcut sözleşme kendiliğinden hükümsüz kalır. Diye keskin bir hüküm konulmuştur. Halbuki sözleşmeler süreler ile imzalanır ve imzalandıkları dönem için geçerlidirler. Bu şartları da yeterli görmeyen Siyasi İktidar bir üst sınır icat etmiş ve bu üst sınırın geçilemeyeceğini ilan etmiştir. Toplu sözleşme iki taraf arasında yapılmakta ve tarafları bağlamaktadır.
Bütün bu hükümler ILO sözleşmelerine, Anayasa ve yasalara aykırıdır ve her şeyden önce emek karşıtıdır. Sendikaların aralarındaki ayrılıkları bir tarafa bırakarak, tartışmalarını emek eksenine kaydırmaları ve bu sorunları çözmeleri gerekir. Emeğin oluşturacağı, Bilimsel platformlarda bu sorunları tartışmanın ve Toplu sözleşme hukukuna aykırı 4688 sayılı yasayı yeniden ele almanın zamanı gelmiştir. Aksi halde kaybeden, hepimiz olacağız.
Cengiz GÜLEBAY / 04.05.2015