Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan gazeteciler için Antalya'da 'Hakikat, adalet ve vicdan karşısında medya' konulu panel düzenlendi. Cam Piramit'te gerçekleştirilen panele, Ergenekon davasının tutuklu sanığı gazeteci Ahmet Şık'ın Akdeniz Üniversitesi'nde görevli ağabeyi Yrd. Doç. Dr. Bülent Şık'ın yanı sıra yazar Şükrü Argın, gazeteci- yazar Selami İnce, Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Taha Karaman ve Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zerrin A. Kurtoğlu katıldı. Türkiye Gazeteciler Sendikası, Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Öğretim Üyeleri Derneği'nin katkılarıyla yapılan panele, sendika ve dernek üyeleri ile bir grup öğrenci katılım gösterdi.
Panelin açılış konuşmasını yapan Bülent Şık, medyanın en temel görevinin hakikati dile getirmesi olduğunu ifade ederek, "Medyanın farklı işleri olabilir ama en temelde herhalde hakikati dile getiren bir yapıya sahip olması gerekir. Hakikatin anlaşılması ve görülmesi için iki temel şeye ihtiyaç vardır. Biri onu dillendiren, diğeri isi anlayandır. Dillendiren tarafı medya, anlayan tarafı ise toplum olarak düşünmek mümkün. Ama şu günlerde her ikisinde de problemler var" diye konuştu.
SAF TUTAN YAZARLAR VAR
Konuşmasında bahsi geçen konuların Ahmet Şık ve Nedim Şener'in tutuklanmasıyla başlayan süreci kapsadığını ifade eden Bülent Şık, "Açıkça taraf olan, saf tutan köşe yazarları var. Bunları rahatlıkla tespit etmek mümkün. Son iki aydır hayatımda hiç okumadığım kadar gazete okudum" dedi. Özellikle bazı köşe yazarlarının mevcut süreci savcı gibi ele aldığını ve taraf olduğunu belirten Şık, "Sürecin başlangıcında bu yazılar yazılmış olsaydı 'Adamın tarafı net' diyebilirdim. Ama bu sürede Ahmet Şık ve Nedim Şener'in savunmaları ve verdiği demeçler var" dedi.
MANZARA HEVESLİSİ DEĞİL
Ergenekon kapsamında yazılar yazan bazı yazarların, bahsi geçen gazetecilere 'yargısız infaz' uyguladığını kaydeden Bülent Şık konuşmasını, "Genel olarak şunu düşünüyorum. Medyada yazan çizen epeyce insan, yükseklerde bir yerde konum olmaya çok hevesli. Ama manzaraya bakmaya ne yazık ki çok hevesli değil. Benim hissettiğim şey bu. Sırtüstü yatıp türlü hayaller kurarak bir şeyler yazmak herhalde daha kolay oluyor diye düşünüyorum. Bu da çok ciddi problem aslında. Eli kalem tutan insanlardın yargısız infaz yapmaması gerektiğini düşünüyorum" diye noktaladı.
TOPLUM İKİYE BÖLÜNDÜ
Türkiye'de 'manik' ve 'depresif' grupları adı altında bölünme yaşandığını anlatan Yazar Şükrü Argın ise şöyle konuştu:
"Bir tarafta Türkiye'nin iyiye gittiğini, çılgın İstanbul projeleri olduğunu anlatan, Dünya devleti hayalleri kuran, ordusuyla hesaplaşan, çağdaş demokrasi yolunda hızla ilerlediğini düşünenler var. Bunun böyle olduğuna bize inandırmaya çalışan bir yığın 'manik' insan var. Bunun karşısında da bir 'depresif' grup var ki, her şey kötüye gidiyormuş şeklinde onlar da Cumhuriyet elden gidiyor şeklinde veryansınlar ediyor. Küçük bir sayıda da olsa bir üçüncü konum var. İyinin kötü yanlarına, kötünün ise iyi yanlarına dikkat eden bir yaklaşım. Türkiye'nin bu yaklaşıma ihtiyacı var."
Panel, diğer konuşmacıların inanç ve şüphe kavramlarının 'hakikat' üzerindeki etkileri üzerine konuşmalarıyla sona erdi.