Koncuk, yaptığı yazılı açıklamada, basın yayın organlarında, Türkiye’de 1 yıl içinde milyoner sayısının 10 bin arttığı yönündeki haberlere göre, bankacılık sistemindeki 666 milyar TL’lik mevduatın yaklaşık 312 milyar TL’sinin yalnızca 41 bin 887 kişinin hesabında bulunduğunu ve bu kişiler son 1 yıl içinde 21,6 milyar TL daha zenginleştiklerini belirtti. Milyoner sayısının 1 yılda yüzde29, bu kişilerin ortalama mevduatı da yüzde 22 oranında arttığını bildiren Koncuk, “Alt gelir düzeyindeki insanlarımızı orta ve üst gelir düzeyine çıkaramıyorsak bile, alt gelir gruplarındakiler ile üst gelir gruplarının gelirlerini aynı oranda artırmalıyız. Eğer bunu başaramıyorsak gelir dağılımındaki adaletsizlik körükleniyor demektir” dedi.
Koncuk, son 1 yılda asgari ücretin yüzde 10, işçi ve maaşlarının yüzde 8,2 oranında artırıldığını, buna bağlı olarak emekli maaşlarının da yüzde 8-9 civarında yükseldiğini; dolayısıyla en zengin kesim ile yoksul kesim arasındaki fark 2010-11 arasında daha da açıldığını vurguladı.
“GEÇ KALINMADAN ÖNLEM ALINMALI”
TÜİK’in yaptığı son araştırmalara göre, Türkiye’de halen en düşük gelire sahip 14,6 milyon kişinin, toplam gelirin yalnızca yüzde 5,6’sını alırken, en yüksek gelirli 14,6 milyon kişi ise toplam gelirin yüzde 47,6’sını aldığını hatırlatan Koncuk, şunları ifade etti:
“Kişiler bazında yaklaştığımızda asgari ücretli bir çalışanın yıllık toplam kazancı yaklaşık 7,8 bin TL’ye denk geliyor. Bankada mevduatı bulunan 41 bin 887 milyonerin ise kişi başına yaklaşık 7,5 milyon TL’si bulunuyor. Dolayısı ile bir asgari ücretli ile bir milyoner arasında yaklaşık 961 katlık bir uçurum oluşmuş durumda. Uluslar arası bilim çevrelerine göre, en düşük gelirli grup ile en yüksek gelirli grup arasındaki fark 8 kat olduğunda ülkede sosyal patlamalar yaşanıyor. TÜİK verilerine göre ise ülkemizde ortalamada en düşük gelirli grup ile en yüksek gelirli grup arasında yaklaşık 8,5 kat fark var.
Türkiye’de yaşanan sosyal olaylara, ekonomik açıdan da yaklaşılması ve gelir dağılımda adalet sağlanması bir zorunluluk olarak görülüyor. Ülkemizdeki artan şiddet olayları, cinayetler, aile parçalanmaları, boşanmalar ve hırsızlıkların, yaşanan ekonomik adaletsizliğin sosyal olarak dışa vurumu ve sosyal bir patlama olarak değerlendirilmesi gerekmekte ve şiddet olaylarına ekonomik açıdan da çözüm bulunması zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.
Bu durum hükümetin Türkiye’de gelir dağılımı konusuna daha fazla önem vermesi ve konunun farklı boyutlarını dikkate alması gereğini ortaya koymaktadır. OECD içinde gelir dağılımı en bozuk ikinci ülke; yoksulluk oranı en yüksek üçüncü ülke konumundayken, işsizlik oranlarında ilk sıraları zorlarken milyoner sayısının artması, sevinilecek bir olgu olmaktan öte, ülkemizde yeni adaletsizlikler yaşandığını göstermektedir. Bütün bu şartlar altında, ülkedeki milyoner sayısındaki bu fahiş artışın ne kadar sağlıklı ve adil olduğu mutlaka sorgulanması gereken bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır.”(ANKA)