Desteği sürdürdük ancak kurtaramadık. Ameliyatı başarılı olsaydı hiç hareket edemeyen Şevket, yüzde 65-70 oranında hareket imkânına kavuşacaktı. Bir hastanın ölümüne belki ailesi kadar üzülenler, içinde o acıyı hissedenler o hastanın doktorlarıdır.
Dünyada ilk kez Hacettepe’de iki kol ve iki bacak nakli yapılan ancak yaşamını yitiren Şevket Çavdar’a bu ameliyatı yapan ekibin başkanı Doç. Dr. Serdar Nasır’ın neler söyleyeceği haftalardır merak konusuydu. Şevket’in ölümünden sonra hiç konuşmamıştı.
Dr. Nasır, “Hacettepe’nin suçu ne?” başlıklı yazımı okuduktan sonra, Şevket Çavdar’ın ölümünden sonra hakkında ortaya atılan iddiaları, ameliyatın aşamalarını ve vicdanında birikenleri paylaşmaya karar verdiğini söyleyerek ziyaretime geldi.
Şevket’in ölümüyle Türkiye’de büyük üzüntü ve tartışmalara neden olan bu ameliyatın doktorunu karşımda görünce önce duygularını öğrenmek istedim:
Her gece dua ediyorum
“Duygularım nasıl olabilir ki? Şevket için içim kan ağlıyor. Her gece onun için dua ediyorum. Şevket’in ölümüne en çok üzülenlerden biri benim. Bir hastanın ölümüne belki ailesi kadar üzülenler, içinde o acıyı hissedenler o hastanın doktorlarıdır. Üzüntümü ifade edecek söz bulamıyorum.”
Yarış yapmadım
Aklıma gelen ikinci soru bu ameliyatın gerekli olup olmadığıydı. “Ameliyatı” dedim, “Akdeniz Üniversitesi’nde Dr. Ömer Özkan’la mesleki yarış nedeniyle yaptığınız, bu nedenle de tıp kuralları ve etiğini dikkate almadığınız gibi bir eleştiri var?”
“Bu doğru değil” diye itiraz etti Dr. Nasır:
“Bir yarış söz konusu değil. Ben ABD’de ilk yüz naklini yapan ekipteydim. Ömer benim arkadaşım. Beraber eğitim gördük. Ben onun başarılarından hep gurur duydum, her defasında tebrik ettim. Ayrıca biz bu ameliyat için izin istediğimizde henüz Ömer Özkan ameliyatı yapmamıştı. Sadece Sağlık Bakanlığı’ndan faaliyet izni almıştı. Biz de başvurmuştuk, Hacettepe, Gazi ve GATA olarak. Ben de izni takip ediyordum. Ömer ameliyatı yaptıktan sonra, bize de ruhsat verileceği belirtildi. Gazi’ye, Hacettepe’ye ve GATA’ya aynı sırada izin verildi. Yani biz Ömer ameliyatı yaptı diye başvurmadık, o nedenle böyle bir ameliyata girişmedik. Üç izin daha verilmişti. Sonra bir verici çıktığı haberi geldi. Ameliyat Gazi Tıp’a verilmiş. Ancak Gazi Tıp, hastalarının uygun olmadığını söylemiş. İkinci olarak Hacettepe’ye yönlendirdiler. Benim de uygun hastalarım vardı.”
İkici hastayı hazır tuttum
“Peki” dedim, “Neden Şevket Çavdar’ı seçtiniz? İki kol iki bacak naklederek daha büyük bir başarı olsun diye mi?”
“Hayır” dedi:
“Birincisi Şevket ameliyatı çok istiyordu. İki kolu iki bacağı olmadığı için hiç hareket edemiyordu. Bana, ‘hocam, ben 27 yaşındayım, altımı hala annem temizliyor, utanıyorum. Başıma sinek konuyor kovalayamıyorum’ diyordu. Ameliyat başarılı olsaydı hiç hareket edemeyen Şevket yüzde 65-70 oranında hareket imkânına kavuşacaktı. Ama ben sadece Şevket’i seçmedim. Şevket’le birlikte bir diğer hastamı da davet ettim. Onu hazır tuttum. Çünkü ameliyat öncesinde Şevket’te enfeksiyon çıkabilir veya bir başka verisi ameliyata uygun çıkmayabilir; o durumda da, aldığımız kol ve bacaklar boşa gider. Bunu düşünerek iki kolu olmayan bir hastamı da hazır tuttum. Yani illa Şevket’e nakil yapalım, yarış yapalım diye bir düşüncemiz asla yoktu. Eğer Şevket ameliyata uygun olmasaydı o zaman diğer hastama iki kol takacaktım.”
Şevket’e riskleri anlattım
Ameliyatın risklerini Şevket’e nasıl anlattınız, ameliyattan önce her şeyi yeterli düzeyde biliyor muydu?” diye devam ettim sorularıma.
“Evet” dedi Dr. Nasır:
“Bizim klasik hasta izin formumuzla da yetinmedim. ABD’de çalıştığım için oradaki izin formunu Türkçeye çevirmiştim ve Hacettepe’de kullanıyorduk. Çok daha detaylı bir formdur. Ben Şevket’e, bu ameliyatı dünyada ilk kez yapacağımızı anlattım, risklerini anlattım. Anladığını söyledi. Sonra evine gitti ve ailesiyle bir hafta bu konuyu konuştular. Sonra gelip, ameliyat olmak istediğini söyledi.”
“Peki, ailesi” dedim:
“Onlar da istediler. ‘Şevket bu ameliyatı çok istiyor’ dediler. Hiçbir itirazları olmadı. Ameliyat da cerrahi açıdan çok başarılı geçti”
Bir saat sonra kalbi durdu
“Ameliyat cerrahi açıdan başarılı deriniz, peki Şevket neden öldü” diye sordum:
“Ameliyatı beklediğimizden çok daha kısa sürede ve başarıyla gerçekleştirdik. Ben önce yüz nakli ameliyatını yaptım. Aynı anda diğer ekimiz de Şevket’in iki kolunu ve bacağını takmıştı. Ben yüz naklini bitirince Şevket’in ikinci bacağını taktım. Her iki hastamız da çok iyi durumdaydı. Ancak, büyük ameliyatlar olduğu için hastayı ameliyathanede tuttuk ve orada gözledik. Basında ameliyat sürerken Şevket’in kalbinin durduğunu, bizim çalıştırıp devam ettiğimizi yazdılar, bu yalandır. Hiçbir doktor bunu yapmaz, yapamaz. Eğer böyle yaptıysak ben doktor değilim. Hayır, öyle olmadı. Ameliyat bittikten bir saat sonra kalbi durdu, hemen müdahale ettik, çalıştırdık ve normal seyrine girdi.
Ancak ilerleyen saatlerde sorun çıktı. Şevket’in metabolizması tolere etmiyordu. Kalbini ve böbreklerini destekliyorduk. Buna rağmen sorunlu görünüyordu. Yine hemen müdahale ettik, taktığımız iki kolu ve iki bacağı geri aldık. Desteği sürdürdük ancak Şevket’i kurtaramadık.”
“Neden öldüğünü tespit edebildiniz mi?” diye devam ettim sormaya:
“Hâlâ çalışıyoruz ölüm nedeni üzerinde aslında. Tam olarak şu nedenle öldü diyemiyoruz henüz.”
Şevket’in kalbinin yıllardır kolsuz ve bacaksız bir vücudu yaşatacak şekilde çalışmaya alıştığı, iki bacak iki kol ilave edilince kalp kapasitesinin yeterli gelmediği gibi iddialar var, ne diyorsunuz” sorumu şöyle yanıtladı Dr. Nasır:
“Biz sadece plastik cerrahi olarak ameliyata karar vermedik, veremeyiz. Ameliyattan önce bütün bunlar test edilir. Olay Konsey’de ele alınır. Nitekim kardiyoloji servimizden iki hocamıza danışıldı. Görüşleri alındı. Ameliyata engel bir durum olmadığı bildirildi. Diğer ilgili bölümlere de danışıldı, kan tahlilleri yapıldı. Bu görüşler gelmeden zaten ameliyat yapamayız.”
Konsey nasıl karar aldı?
“Hacettepe’de toplanan Konsey’in kararlarına aykırı hareket ettiğiniz kararı çıktı. Konsey’de nasıl karar alındı ve siz olumsuz karara rağmen mi ameliyat yaptınız?” sorumu da şöyle yanıtladı Dr. Nasır:
“Vakalar Konsey’de ele alınır. Konsey’de ben plastik cerrahi olarak ameliyatı yapabileceğimizi söyledim. Konsey’de ben dahil 9 hoca var.
Diğer hocalarımız da Şevket’in ameliyata uygun olduğunu, aday olduğunu karar altına aldılar. Ancak yüz nakli yaptığımız hasta için aynı karar alınmadı. Psikiyatri hocamız hastanın psikolojik durumunun gözlenmesi için süreye ihtiyaç olduğunu söyledi. O zaman yüz naklini yaptığımız hastanın aday olmadığını karar altına aldık. O kararda benim de imzam var. Doğrudur. Fakat verici çıkınca hasta ameliyata hazır olduğunu belirtti. Ben de psikiyatri hocamıza gidip durumu aktardım.
O da öyleyse yapılabilir dedi.
Benim oradaki hatam, Konsey kararını yeniden almamak oldu. O koşuşturma içinde tekrar Konsey kararı almayı unuttum. Bunu benim veya ekipten bir arkadaşın yapması gerekirdi. Yüz naklini yaptık. Çok başarılı oldu. Hastamız çok iyi durumda. Şimdi Sağlık Bakanlığı endikasyon kuralları var tabii. Buna göre kol ve bacak naklinin dirsek ve diz altından yapılması gerektiği belirtiliyor.
Ancak endikasyon kuralları bir rehber, bir kılavuz niteliğinde, kesin bağlayıcı hükümler değil. Nitekim uluslararası hukuk otoritelerinin bu yönde yorumları var. Bu bakımdan doktorlar yapılabileceğine karar verirlerse, diz ve dirsek ütünden de ameliyat yapılabilir. Nitekim arkadaşımız Ömer Özkan da öyle yaptı, bacağı geri aldı ama kolları devam ediyor. Ama Ömer Özkan’a da dirsek üstünden yaptı diye uyarı verildi.”
Doç. Dr. Serdar Nasır, etik kurulun Hacettepe hakkında verdiği kararın olumsuz olmasında, Akdeniz Üniversitesi’nde iki kol ve bir yüz nakli yapan arkadaşı Dr. Ömer Özkan’ın aleyhte faaliyetlerinin etkili olduğunu düşünüyor. “Aslında yakın arkadaşım Ömer beni arkadan vurmuş gibi oldu” diyerek duygularını şöyle aktardı:
“Ömer benim arkadaşım. Çocuğuma altın takacak kadar yakın arkadaşım. Birlikte uzmanlık eğitimi aldık. O Akdeniz’e, ben önce Isparta’ya oradan ABD’ye gittim. Ömer ameliyatını yapınca hemen telefon ettim. Tebrik için. Eşi Özlenen çıktı, uyuyor dedi, kendisiyle o nedenle konuşamadım. Özlenen’i tebrik ettim. Ama sonra öğrendim ki, ben daha ameliyattayken Ömer basına benim bu ameliyatımla ilgili olumsuz görüşler bildirmiş.
Verici Hacettepe’ye yönlendirilince devreye girmiş, yüz hakli için vericinin önce kendisine yönlendirilmesini istemiş. Sonra Etik Kurul’un da üyesi. Ben Etik Kurul’a savunmamı yaparken o da oradaydı. Soruları cevaplandırdıkça, soruyu yönelten hocalarımız Ömer’e dönüp, ‘tatmin edici buldun mu’ diye soruyorlardı. Anladık ki sorular ondan geliyor. Sonra basına yaptığı değerlendirmeler hep bana karşı bir hava oluşmasına katkıda bulundu.
Buna da çok üzüldüm. Aslında ben mesleki bin linçe uğradım. Bana mobbing uygulandı. Bunu da hocalarıma söyledim aslında.”
Bakana teşekkür
Dr. Nasır, sonuç olumsuz olsa da Sağlık Bakanı Recep Akdağ ve bakanlık yetkilileri ile Hacettepe Rektörü Prof. Dr. Murat Tuncer’e teşekkür borçlu olduğunu belirterek şöyle devam etti:
“Gerek Sağlık Bakanı Sayın Akdağ, gerek Rektör hocamız, bilimsel çalışmalarımızın hep arkasında oldular ve önümüzü açtılar. Bu ameliyat için de söylediklerim geçerli. Türkiye adına bir bilimsel başarı için hep destek verdiler.
‘Biz de seni öldüreceğiz’
Dr. Nasır, Şevket’in yaşamını yitirmesinden sonra kötü haberi ailesine kendisinin vermek istediğini belirterek şöyle devam etti:
“Arkadaşlar ‘Biz söyleyelim’ dediler ama ‘Hayır ben söylerim’ dedim. Aileyi davet ettim ve maalesef kötü haberi verdim. Tabii ağladılar, çok üzüldüler. Ama bana, ‘Hocam siz elinizden geleni yaptınız’ dediler. Onlara ‘Hakkınızı helal edin’ dedim, onlar da ‘Helal olsun, Şevket çok istiyordu bu ameliyatı, takdir böyleymiş’ dediler. Ama sonra basında beni suçlayan haberler yer alınca, kardeşi telefon etti. Bana, ‘Sen kardeşimi öldürdün biz de seni öldüreceğiz’ dedi. Ben anlayışla karşıladım. Ben de olsam belki öyle konuşurdum çünkü çok fazla ve gerçek olmayan suçlayıcı haberler çıktı. Sonra geçen pazar günü Şevket’in annesi aradı, ‘Sen benim çocuğumu öldürdün, senin de üç çocuğun var sen de bu acıyı yaşacaksın’ dedi. Onu da anlayışla karşıladım.”
‘Ameliyatı çok istiyordu’
Doç. Dr. Serdar Nasır, Şevket Çavdar’ın iki kolu iki bacağı olmadığı için hiç hareket edemediğini belirterek, “Bana, ‘hocam, ben 27 yaşındayım, altımı hâlâ annem temizliyor, utanıyorum. Başıma sinek konuyor kovalayamıyorum’ diyordu. Ameliyat olmayı çok istiyordu” dedi.
Bernard örneği ve ruhsat
Dr. Nasır, “Bunu söylemek tabii benim için zor ama” dedi ve ekledi:
“Maalesef böyle kötü sonuçlar olabiliyor. Dr. Bernard, 10 hastasını kaybettikten sonra yaptığı kalp nakli başarılı oldu ve sonra rutin ameliyata dönüştü. Bugün başarıyla karaciğer nakli yapılıyor ama ilk yapan hocalarımız da başlangıçta hastalarını kaybettiler. Ama onların bu ameliyatları yapmaları yasaklanmadı. Ben muayenehanesi olan bir doktor değilim. Mesleğimi para için yapmadım, yapmıyorum. Ben bu faaliyet iznine ulaşabilecek düzeye gelmek için yıllarımı verdim. Sayın Bila, derler ya; ‘Başarının babası çoktur ama mağlubiyet öksüzdür.’”
Dr. Nasır’ın verdiği bilgiler, duygu ve düşünceleri böyle.
Kuşkusuz esas olan hastayı yaşatmak. Keşke Şevket’i geri getirmek mümkün olsa. Ancak, yaşanan bu acıya rağmen henüz 40 yaşında, iyi eğitim almış bir cerrahın ameliyat iznini tümden iptal etmek ve bilimsel çalışmalar yapmasını bir anlamda engellemek acaba en doğru yol mudur?