Gerçek bir demiryolu tutkunu olan Önder Elitez'in aktardıklarına geçmeden önce bir kaç anımsatma yapmakta yarar var. Trenler, dünyada halen yaygın olarak kullanılan en önemli toplu taşıma araçları. En son teknolojiyle donatılmış olan ve saatte 400 kilometreden fazla hız yapan trenlerden tutun da, turizm amaçlı nostaljik buharlı trenlere kadar dünyanın bir çok ülkesinde demiryolu kullanılıyor.
Ömer Şerif'in muhteşem oyunculuğuyla hafızalara kazınan Boris Pasternak’ın romanından uyarlama Dr. Jivago filminin en etkileyici bölümleri uçsuz bucaksız ve karlı Sibirya bozkırlarında uzanan demiryolu ve tren sahneleridir.
3 BİN METREDE DEMİRYOLU
İtalya, İsviçre ve Faransa gibi sırtını Alp Dağlarına yaslamış Avrupa ülkelerinde bile, coğrafyanın zorluğuna rağmen trenler en gözde araçlar. Peru'da ve Çin'de 3 bin metrelerde bile demiryolu kullanıldığını biliyoruz. Her yıl onbinlerce demiryolu tutkununun dünyanın her yerinden buharlı tren turlarına katılmak için seyehat ettiği gerçeği bir yana Türkiye'nin yakın tarihine tanıklık etmiş ve adeta Cumhuriyet'le özdeşleşmiş demiryollarının bir bölümü bugün kaderine terk edilmiş durumda. 1919 yılında açılan hattın son durağı olan Eğirdir İstasyonu bunlardan sadece biri.
BENİM TRENLERİM
Kişisel olarak trenle ilk tanıştığım istasyonlardan biri olan Eğirdir, Isparta'dan kalkan 'kara tren'le, 30 kilometrelik yolu 1,5 saatte, bazen de 2 saatte katettiğimiz yolculuklarla unutulmaz izler bırakmıştır bende. En çok da Eğirdir'deki komando okulunda eğitimini tamamlayan komandoların dağıtıma çıktıkları tren seferlerine denk geldiğimiz günler bir film karesi gibi canlıdır. Eğirdir Gölü'nün kıyısındaki demiryolu köprüsünden homurdayarak yamacı tırmanan lokomotif ağır ağır ilerlerken kompartımanları dolduran komandoların camlardan sarkan yanık tenli kolları, gurur dolu yüzleri bir hayat bilgisi fotoğrafı gibi durur zihnimde. Eğirdir'den elma, Bozanönü'nden pancar, Kuleönünden buğday, Isparta'dan halı yüklenen trenlerin, Basmahane'de, Haydarpaşa'da son bulan seferleri aynı zamanda bir ülkenin kolektif umudunu da taşır.
BURDUR GARI'NIN DA KOLU KANADI KIRILDI
Önder Elitez de Aydın- Eğirdir Demiryolu hattının bir parçası olan ve 2004 yılından buyana tren seferi yapılmayan Burdur Garı'yla ilgili üzüntüsünü aktarıyor. "Burdur Garı'nın kolu kanadı kırık" diyerek başladığı sözlerini şöyle sürdürüyor Önder Elitez: "Halbuki 1936 yılında ne umutlarla açılmıştı, Baladız-Burdur Tren Yolu hattı. Ve ne umutlarla karşılamıştı Burdur'a gelen ilk lokomotifi ve peşinden sürüklediği katarı Burdur halkı. Burdur halkı Isparta-Burdur arasında sefer yapan trenini geri istiyor. Burdur halkı, İstanbul'a, İzmir'e, Ankara'ya trenle gidebilmek için bölük pörçük Dinar'dan ya da başka İstasyonlardan aktarma, otobüsle ulaşım istemiyor. Burdur Gar'ından trenine binip büyük şehirlere kadar tren yolculuğunun tadını çıkarmak istiyorlar. Burdur Gar'ı, demiryolu çalışanlarıyla, gar binasıyla, kapladığı kocaman alanıyla, Baladız'a kadar bakımı ve onarımı yapılarak yüksek kapasiteli vagonları taşıyabilecek hale getirilen ray yapısıyla, yüzlerce, binlerce yolcuya, yolcu trenine hizmet verebilecek kapasitedir. Ancak hala makul bir gerekçe bulunamayan, hala niçin kaldırıldığı belli olmayan yolcu trenimizi Burdur geri istiyor. Isparta ile Burdur arasında süre gelen yolcu trafiğinin büyük bölümünü öğrenciler, hastalar, çalışanlar oluşturmaktadır. Özellikle öğrenciler karayolu taşımacılığının muzdaripleridir. Çünkü karayolu taşımacılığı onlara pahalı gelmektedir. Bu nedenle Isparta-Burdur arasına yeniden koyulacak olan tren seferleri iyi bir saat düzenlemesi ve karşılıklı sefer uygulaması ile hem öğrencileri, hastaları, işçileri rahatlatacak, hem de devlet demir yollarına para kazandıracaktır."
Yukarıda belirttiğim gibi Önder Elitez, tam bir demiryolu tutkunu. Kalkan'da yaşıyor olmasına rağmen, Burdur'un demiryolu derdini kendisine dert ediniyor. Burdurlu yerel gazeteci Hacer Zeren'in bir kaç yıl önce tren seferlerinin yeniden başlaması için gösterdiği çabalardan söz ediyor.
ATATÜRK BALADIZ İSTASYONU'NDA
Burdur-Isparta hattının tam ortasında yeralan Baladız İstasyonu, bir çok tarihi olaya da tanıklık etmiş mekanlardan biri. Atatürk'ten Liman Von Sanders'e, Yaşar Kemal'den Fakir Baykurt'a bir çok isim Baladız İstasyonu'ndan geçmiş. Atatürk 1930 Mart'ında Isparta ve Antalya gezisine İzmir'den bindiği trenle çıkar ve Baladız İstasyonu'nda karşılanır. Alman General Liman von Sanders, Osmanlı ordusunun kendisine teslim edildiği Birinci Dünya Savaşı yıllarını anlattığı anılarında, dünyanın ilk uçak gemisi olarak adlandırılan İngiliz gemisi Ben My Chree'in Meis adası limanında batırılmasında kullanılan topların Baladız İstasyonu'ndan alınarak, Korkuteli- Elmalı- Kaş üzerinden develerle ve insan gücüyle taşınarak Meis'in karşısındaki buruna yerleştirildiğini aktarır.
BİR 'MIH' NELER KURTARIR
Türk edebiyatının çınarlarından biri olan Fakir Baykurt'un Isparta-Gönen Köy Enstitüsü'ne kaydolmaya giderken Burdur-Baladız arası tren yolculuğu hayli canlı anılarla doludur. Baykurt'un özyaşam öyküsünde aktardığı bir ayrıntı ise o dönemin ruhunu yansıtması bakımından önemlidir. Gönen Köy Enstitüsü'nde okuduğu yıllarda, okula yeni derslik inşa etmek isteyen okul yönetimi, aralarında Fakir Baykurt'un da olduğu öğrencileri Keçiborlu'ya 'eski çivi' toplamaya gönderir. İkinci Dünya Savaşı yıllarıdır ve bir çivi bile altın değerindedir. Baladız'dan trene binen Baykurt ve arkadaşları, trende karşılaştıkları İzmir'e giden bir halı tüccarının çivi toplamaya gittiklerini öğrenmesinin ardından alaycı bakışlarına ve sorularına maruz kalırlar. Halı tüccarının, "Bir çivinin ne önemi var, toplayacaksınız da ne olacak?" sorusunu, Fakir Baykurt yanıtlar: "bir mıh bir nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır, bir at bir yiğit kurtarır, bir yiğit bir vatan kurtarır..."
BALADIZ'DA ÇALIŞMAYAN HAVALİMANI
Fakir Baykurt, usta romancı Yaşar Kemal'in Baladız İstasyonu'yla ilgili anılarından söz eder. Baladız İstasyonu, bölgenin demir yolu ağı içerisinden yalnızca bir detay. Bugün istasyonun hemen karşısına, Burdur Gölü'nün giderek çekilen kıyısına yapılan Süleyman Demirel Havalimanı, Türkiye'nin 'çalışamayan' havalimanlarından biri. Yeterli yolcu sayısına ulaşamaması bir yana, iki yıl önce meydana gelen uçak kazasının ardından uçak seferleri durdurulmuş.
Aydın-Eğirdir, Denizli-Isparta-Burdur demiryolu hattı üretenleri ve üretilenleri Cumhuriyet tarihi boyunca birbirine ulaştıran bir araçtı. İç Akdeniz'i Ege'ye, başkente ve İstanbul'a bağlayan bu önemli hat bugün işlevini yitirmiş halde tarihten silinmeyi bekliyor.
ANTALYA YÜZ YILDIR DEMİRYOLU BEKLİYOR AMA...
Oysa Türkiye'nin turizm başkenti olarak duyurulan Antalya yüz yıldır demiryoluna kavuşmak için bekliyor. II. Meşrutiyetin ilanının ardından Isparta mebusu seçilen Böcüzade Süleyman Sami, 'Isparta Tarihi- Serenler Yayını 1983' adıyla kitaplaşan anılarında, bugün hala yapılamayan Antalya demiryoluna ilişkin ilk girişimlerini şöyle anlatıyor: "Antalya-Isparta demiryolunun özel bir şirket tarafından halkın istiraki ile yapılması konusunda Antalya halkının dileklerini Konya vileyeti uygun bulduğu halde Nafıa Nezareti olmaz dedi. Bakanlığın bu konudaki yazısında, (14 Ocak 1325-1909 gün ve 229 sayılı yazısı) : "...Aydın demiryolu kumpanyası ile hükümet arasında yapılan sözleşmeye göre bu hattın yapılmasının mümkün olmadığının bilinmesi..." deniliyor: "bununla birlikte, kumpanyanın italyanlarla yaptığı anlaşma çerçevesinde, bu demiryolunun İtalyanların yapabileceği" bir lütuf gibi öne sürülüyordu. Ayrıca, Antalya'nın ekonomik ve askeri stratejik durumu İtalyanların yakın adalarda üslendikleri, bir savaş çıktığında uğrayacağımız zorlukları belirten uzun bir önergeyi de Antalya Mebusu Hamdi Bey ile birlikte vererek Antalya'ya bir liman yapılmasını istedik. Fakat, bu önerimiz de tasvip görmedi."
TARİHİ İSTASYONLAR SADECE KAFETERYA OLMAMALI
Antalya'nın 120 kilometre kuzeyinde, göller, dağlar ve ovalarla çevrelenen ülkenin en önemli demiryolu hattı çürümeye terkedilmiş. Dinar, Keçiborlu, Baladız, Burdur, Kuleönü, Senirce, Bozanönü, Eğirdir ve demiryolu hattı üzerindeki büyüklü küçüklü bir çok istasyon Antalyalı turizmcilere aslında çok da uzak değil. Ancak ne yazık ki tarih ve kültür mirasının geleceğe aktarılabilmesinin yegane koşulu, o mekanın ya bir kafeterya ya da 'turistik' bir mekan haline dönüştürmekten geçer oldu. Gül bahçeleri, buğday tarlaları, kara keçiler, yaşlı söğütler ve uçsuz bucaksız ovalardaki kan kırmızı gelinciklerin tanıklığında yokolmayı bekleyen tarihi istasyonları, özelleştirip, yalnızca restoran ya da kafeterya olmaktan kurtarmak bölge insanı kadar tüm ülke yurttaşlarının bu ülkeye karşı sorumluluğudur. En azından Kalkan'da yaşayıp da Burdur İstasyonu'nu kendine dert edinen Önder Elitez kadar duyarlılık gösterebilmek bir çok şeyi değiştirebilir.
Yusuf Yavuz
Odatv.com